
Yaklaşık son on yılın en büyük hastalığı ‘kolay para kazanma’ isteği. Milli Piyango, bahis oyunları, kripto para, tefecilik, dolandırıcılık, fenomenlik kolay para kazanma peşine düşenlerin en sık başvurduğu yollar. Bunlardan en yaygını ve bence en tehlikelisi ‘fenomencilik’ adı altında oluşturulmaya çalışan, meslek grubu gibi görünen amma velakin çoğunlukla dolandırıcılık olarak kullanılan fenomen algısı. Bunun en güzel örneği Dilan Polat ve Kıvanç Talu vakası.
Biliyorsunuz ki son 6 yılda, takip edin ya da etmeyin bir şekilde karşımıza çıkan Dilan Polat hayatımıza girdi. Güzellik merkezi olan bu kadın eşi ile beraber çektiği, binbir şaklabanlık yaptığı Tiktok videoları ile izlenme kazanmış (gerçekten içler acısı), buralardan kazandığını iddia ettiği para ile ne hikmetse son yıllarda yurt dışlarında şube açacak kadar para kazandı. Peş peşe yayınladığı, ‘lüks yaşıyorum siz fakirler’ paylaşımı ile de en sonunda kendi balonunu patlattı. MASK hakkında inceleme başlattı, para aklamak, vergi kaçırmak falan derken millete tüküre tüküre gösterdiği paralarının asıl kaynağı patlamış oldu. Haftalardır konuşulan bu olay, ‘kolay para kazanma’ hastalığının en iyi örneklerinden biridir. Verdiğin emeğin karşılığını almak yok! Daha çok para, sadece para, nasıl olursa olsun para. Ve ne yazık ki Polat ve türevleri (bunlardan sosyal medyada çok var), özellikle genç kesimi etkisi altına almış. Kimliklerinin oluşma çağında olduğu nesil; eğitim almak, kendini eğitmen, üretmek ve üretimin karşılığını almak gibi değerleri tamamen yitirdi. Tek hedef, çok para kazanmak, en kısa sürede kazanmak, lüks yaşamak. Eee tabi ki bunda güzelim mesleklerimizin değersizleştirilmesi de büyük bir etken. Bunu da söylemeden geçemeyeceğim, binbir emekle okuyup tamamladığımız bölümlerimiz de iş bulamamak, işin niteliğini önemsemeyen sadece personelinin etinden et kopartmak isteyen ama haklarını vermemek için kırk takla atan iş verenler, öyle bir konuma getirdiler ki meslekleri; işini yaparak hak ettiğini kazanmaya çalışana yani bize ‘keriz’ gözü ile bakılıyor, hatta acıyorlar. Basın Yayın eğitimi aldığım ve 2015 yılında girdiğim sektörde aldığım yola bakınca bende kendimi zaman zaman keriz gibi görüyorum. Eee diyorum sen okudun, kendimi geliştireyim diye eğitime hep devam ettin, işi mutfağında öğrenmek için (tanıdıksız) sektöre girdin, ne şartlarda çalıştın ama ‘çantamda ne var’ videosu çeken senin maaşının 5 katını kazanıyor. Sonra da ‘çantam da ne var’ videosu çekebilmeyi kendime yakıştıramıyorum, yine işime yöneliyorum, yine üretiyorum, kitlelere ulaştırıyorum.
'Kolay para kazanma hastalığı' insani her şeyin sonu olacak
Reklamcılık mezunu zehir gibi arkadaşlar hak ettikleri kazancı sağlayacak işleri bulmaya çalışırken, Dilan Polat ‘vallahi billahi’ diyerek reklam yapıyor ve markalar reklamları için Polat ve türevleri ile büyük paralara anlaşmalar sağlıyor. Eee hiç mi etik iş yapan yok? Tabi ki var. Influencer marketing dediğimiz; içi dolu, reklam bilgisi olan, etik işler yapan fenomen arkadaşlar da var. Ki bu arkadaşlar üretiyor. Reklam bilgileride 'vallahi billahi' değil, içerikleri de 'acı biber yiyorum' değil.
Yani demem o ki; her geçen gün duyduğumuz dolandırıcılık vakaları giderek artmaya, fiziksel ve ruhsal sağlığımızı kaybetmeye, avukat, doktor, muhasebeci, halkla ilişkiler uzmanı, gazeteci, reklamcı, yayıncı, tasarımcı, terzi, eczacı, mühendis, öğretmen ve benzeri birçok önemli meslek kaybolmaya, değersizleşmeye devam ediyor. Ailelerden iş verenlere kadar değinen bu konunun, ilerleyen yıllarda daha da ciddi problemlere yol açacağını düşünüyorum ve diyorum ki ‘kolay para kazanma hastalığı’ oldukça tehlikelidir.
Influencer marketing, son yıllarda giderek daha popüler hale gelen bir pazarlama stratejisidir. Bu stratejide, işletmelerin ürün veya hizmetlerini tanıtmak için sosyal medya fenomenleri ve uzmanları kullanılır. Influencerlar, takipçileri ile olan güven ilişkisi sayesinde, ürün veya hizmet hakkında olumlu bir izlenim yaratmada etkili olabilirler.
Son haftalarda X’de gündem olan Dilan Polat ve eşi Engin Polat’ın olayı sonrası ‘Influencerın tanıttığı ürünler kullanılmalı mı?’ Sorusu yeniden gündeme geldi. Yaşantısı ve tavırları ile giderek göze batan Dilan Polat, hakkında başlatılan derin araştırma ile köşeye sıkışmaya başladı. Fabrikaları olduğunu ve kozmetik ürünleri ürettiğini söyleyen, Influencer marketing yöntemi ile satış yapan fenomenin ürünlerinin bakanlık onayları olmadığı iddia edildi. Ürün içerikleri ile bakanlıktan onay alan ürünlerin farklı olduğu ve satıcıya öyle pazarlandığı konuşulmaya başlandı. Polat ailesinin olağan derece rahatsız eden tavırları ile başlayan süreç aslında Influencer marketing'in birçok faydası olduğu gibi, bazı riskleri de vardır gerçeğine bir kez daha dikkat çekti. Bu risklerden biri, influencerların ürün veya hizmeti gerçekten kullandıkları veya beğendikleri konusunda şüphe duyulmasıdır. Influencerlar, ücret karşılığında ürün veya hizmeti tanıtmak için anlaşma yapabilirler ve bu nedenle, ürün veya hizmet hakkında objektif bir değerlendirme yapmayabilirler.
Influencerın tanıttığı bir ürünü satın almadan önce, aşağıdaki faktörleri göz önünde bulundurmak önemlidir:
Influencerın ürün veya hizmeti gerçekten kullandığından ve beğendiğinden emin olun. Influencerın ürün veya hizmeti nasıl kullandığına ve hakkında ne söylediğine dikkat edin. Ürün veya hizmet hakkındaki olumlu yorumlarının samimi olduğundan emin olun.
Influencerın hedef kitlesi ile sizin hedef kitlenizin aynı olduğundan emin olun. Influencerın takipçileri ile sizin hedef kitlenizin aynı olması, ürün veya hizmetin sizin için uygun olabileceği anlamına gelir.
Ürün veya hizmet hakkında araştırma yapın. Influencerın yorumlarından bağımsız olarak, ürün veya hizmet hakkında kendi araştırmanızı yapın. Ürün veya hizmetin incelemelerini okuyun ve diğer kullanıcıların yorumlarını dinleyin.
Bu faktörleri göz önünde bulundurarak, influencerın tanıttığı bir ürünü satın alıp almama kararı verebilirsiniz.
Influencer marketing'in faydaları:
Marka bilinirliğini artırır.
Web sitesi trafiğini artırır.
Olası satışları artırır.
Sosyal medya etkileşimini artırır.
Influencer marketing'in riskleri:
Ürün veya hizmet hakkında yanlış bilgi yayabilir.
Tüketici güvenini zedeleyebilir.
Reklamcılık kanunlarına aykırı olabilir.
Sonuç olarak, influencerın tanıttığı ürünler kullanılmalı mı? sorusunun cevabı, bireysel tercihlere bağlıdır. Ürün veya hizmet hakkında yeterli araştırma yaparak, influencerın tanıttığı bir ürünü satın alıp almamaya karar verebilirsiniz.
RTÜK ile Kızılcık Şerbeti arasında yaşananlar son dönemlerde Twitter da sık sık gündem olmaya başladı. Dün yayınlanacak olan yeni bölümün bir anda kesilmesi ve yerine belgesel verilmesi ise Kızılcık Şerbeti fanlarını isyan ettirdi. Peki nedir bu Kızılcık Şerbeti olayı?
Uzun bir süreden sonra televizyon dizileri eskisi gibi ilgi görmeye başladı. Başta Netflix olmak üzere dijital de yayın yapan mecraların artması, televizyon dizilerine olan ilginin ciddi şekilde kaybolmasına neden olmuştu. Ancak bu sezon özellikle Yalı Çapkını ve Kızılcık Şerbeti dizileri ile yeniden bir hareketlenme yaşandı. Son haftalarda da Kızılcık Şerbeti hakkında verilen yayın yasağı ile ilgili dizi gündemi oldukça hareketli.
Kızılcık Şerbeti neden cezalandırıldı?
Şöyle bir kısa hatırlatma yapacak olursak; Kızılcık Şerbeti dizisindeki zorla evlendirilme sahnesi sonrası, kadının adamın kendini sıkıştırması sonrası camdan atması, ‘kadına şiddet’ olarak tepki çekmiş ve RTÜK dizi hakkında inceleme başlatmıştı. Bunun üzerinden bir sonraki bölümlerde tesettürlü kadının sevdiği adamla yakınlaşma sahnesi, ‘dini değerlere aykırı’ şeklinde yorumlara neden olmuştu. Şimdi gel gelelim sözde dizinin cezalandırma nedeni olan ‘kadına şiddet’ mevzuna. Ne yazık ki kadına şiddet dünyanın en büyük sorunlarından biri. Başta biz olmak üzere, milyonlarca kadın bu şiddet için canla başla yıllardır mücadele ediyor. Bizim her ne kadar ekranlarda görmek istemediğimiz şeyler olsa da, Kızılcık Şerbeti’nde izlediklerimiz çokça evde yaşanıyor. Kadının gördüğü psikolojik ve fiziksel şiddet bitmiyor. Fiziksel şiddet kontrol altına alınmaya çalışılırken, psikolojik şiddet giderek artıyor. Kızılcık Şerbeti’ne gelecek olursak eğer, ben dizinin hiçbir kesimi kötülemeye çalıştığını ya da bir taraf oluşturmaya çalıştığını düşünmüyorum. Dini değerler aşağılanmıyor aksi, bu kadar hassas değerleri, kendi defolarına yama yapmak için kullanan zihniyetlere dikkat çekiliyor. Bu güne kadar ne yazık ki bunun gerçeklerini çokça gördük. Bunların en büyüğü ise 15 Temmuz gecesi yaşadık. Dini değerleri kendine paravan eden bir tarikat, yaptıkları tüm sapkınlıklara karşı kılıf olarak kullandı. Onca masum insanın ölümüne neden oldu, onca dini ile yaşamaya çalışan masum insanları sömürdü. Durup düşünüp etraflıca baktığımızda Kızılcık Şerbeti’nin dikkat çektiği şey yabancı gelmiyor ne yazık ki. Hee şöyle bir eleştirim olacak diziye; evet dikkat çekmeye çalıştıkları şeyi iyi anlıyorum ancak dini ile ve değerleri ile gerçekten yaşayan bir aileyi de görseydik keşke bir tarafta. Mesela Nursema’yı zorla evlendirmek istedikleri ailenin, kızın evlenmesini istemediğini öğrendiğine ‘zorlama ile mutluluk olmaz, her kes sevdiği ile beraber bir yola girmeli. Dinimizde zorla bir şey yoktur’ deseydi. Yanlışı gösterdiğiniz ailenin karşısına aslında nasıl olduğunu, doğrusunu koysaydınız.
Şimdi RTÜK’ün ‘şiddet’ kararına gelirsek, yersiz buluyorum. Eğer ‘kadına şiddet’ ise mevzu ya da salt şiddet televizyonda yayınlanacak dizi neredeyse kalmaması lazım. İçinde şiddet barındırmayan neredeyse yapım yok. Kızılcık Şerbeti’ne bu cezayı veriyorsan aynı gün yayınlanan şiddetin her türlüsünün gani gani işlendiği Yalı Çapkını’nda ceza verilmeli. Eee başka ceza akan yapım olmadığına göre konu ‘kadına şiddet’ değilmiş. Peki Kızılcık Şerbeti neden cezalandırıldı?
Yayınlanmadan önce sosyal medyada büyük ses getiren Şahmaran
dizisi, Perşembe akşamı gerçekleşen şahane gala ile tanıtıldı. Cuma günü
izleyiciyle buluşan 8 bölümlük dizi, tüm ünlü isimleri barındırmasına rağmen
izleyicinin beklentisini karşılayamadı.
Şahraman dizisi bekleneni karşılamadı
Başrollerinde; Serenay Sarıkaya, Burak Deniz ve Mert Ramazan
Demir’in yer aldığı Şahmaran dizisi Cuma günü Netflix’de yayınlandı. Şahmaran
efsanesini anlatan dizi, oyuncu kadrosu ile dikkatleri üzerine çekse de
izleyicinin beklentisini karşılayamadı. İnsanlar yılanın ölümcül aşkını
anlatırken bu uğurda verilen ruhsal ve fiziksek mücadeleyi ele alan dizi, kurgusu
bakımından efsane olan Alacakaranlık filmine benzetildi. Burak Deniz’in canlandırdığı
Maran karakteri ve ailesi Edward Cullen karakteri ve ailesi ile olan benzerliği
izleyenlerin gözünden kaçmadı. Yapımda bunun farkında olacak ki gala gecesinde
Mert Ramazan Demir’e yapılan saç makyajla tip olarak da bir gönderme yapıldı.
Sosyal medyada Mert’le Edwar’ın fotoğrafları yan yana getirilerek aradaki
benzerlik ortaya konuldu.
Bir diğer yandan Mert Ramazan Demir’in Yalı Çapkını ile
gelen şöhreti, Şahmaran projesinin önüne geçti. Sosyal medyada yeni yayınlanan
diziden çok, genç oyuncu hakkında paylaşımlar yapıldı. Ferit Korhan karakteri
ile kendisine fanatik bir kitle oluşturan genç oyuncu işlerini biraz gölgede bırakmaya
başladı. Bu durum ilerleyen projelerde kendisine sorun çıkartmaya başlayacak
gibi.
Feminizm, yıllarca kadınların “erkek düşmanlığı” olarak bilindi. (Hala böyle olduğunu düşünenlerin olmadığını umuyorum) Aslında feministler birer erkek düşmanı değil, kadınında erkeğinde eşit insanlar olduğunu ifade etmeye çalışan kadınlardı. Kendilerinin insan olduğunu, her insanın eşit olduğunu anlatma durumunda bırakılmaları (ki hala kendimizi anlatmak, haklarımızın eşit olması için mücadele vermekteyiz) ne üzücü.
Kadınların toplumda ifade özgürlükleri ve eşitlikleri için mücadele verdiği bir dönemde, efsane bir dergi yayın hayatına başlar. “Şükûfezar”. Kelime anlamı “çiçek bahçesi” olan, 1886 yılında (kimi kaynaklarda 1884 olarak da belirtilir) ilk kadın dergisi olarak ilk sayısını çıkartır. Derginin imtiyaz sahibi 19. Yüzyılın ikinci yarısının önde gelen isimlerinden Maarif Nazırı Münif Paşa’nın kızı Arife Hanım’dır.
“Biz ki saçı uzun aklı kısa diye erkeklerin alaycı gülüşüne hedef olmuş taifeyiz”
Arife Hanım derginin ilk sayısında; “Biz ki saçı uzun aklı kısa diye erkeklerin hande-i istihzasına (alaycı gülüşüne) hedef olmuş bir taifeyiz. Bunun aksini ispat etmeye çalışacağız. Erkekliği kadınlığa kadınlığı erkekliğe tercih etmeyerek şâhrâh-ı say ve amelde mümkün olduğu kadar pây-endâz-ı sebât olacağız (gayret ve çalışma yolunda mümkün olduğu kadar sebatla adım atacağız). Yazacağımız şeye haklı haksız itiraz vârid olacakmış. Fakat bizim vazifemizde bile olmayacaktır. Haklı olan itirazı risalemizde ma‘ü’l-memnuniye derc edeceğimizden (memnuniyetle ekleyeceğimizden) şayan-ı tahsin görülüyor (beğenmeye değer görülür). Fakat haksız vuku bulacak itiraza elimizden geldiği kadar mukabele etmek daire-i hürriyetimiz dâhilindedir. Hiç esef etmeyiz.” diyerek derginin çıkış noktasını çok güzel ifade etmiş.
Büyük ses getiren Şükûfezar dergisi, okuyuculardan gelen mektupları dergilerinde yayımlayarak, kadınların kendilerine ait alanlarının oluşmasına, yenilikçi ve birbirlerini destekleyen fikirlerin birçok kişiye ulaşmasına araç olmuş.
Şükûfezar’ın yazarları (bir kısmı dönemin öğretmen okulu olan Daru’l Muallimat’tan mezun kadınlar), kadınlarında sosyal yaşamda var olduklarını, okuyup yazdıklarını göstermiş; kadın ve erkek karşılaştırması yapmadan, yaptıkları çalışmalar ile gündeme gelmişler. Kadınların sadece üzerlerine yüklenen kadınlık görevleri haricinde de işler yapabileceklerini göstermek istemişler. Bunu da ilk kadın dergisi unvanı aldıkları “Şükûfezar” ile çok da güzel yapmışlar.
Şükûfezar dergisinin günümüze beş sayısı ulaşmıştır. Her bir sayı 16 sayfadan oluşmak üzere toplam 80 sayfadır.
Erkeğin söz sahibi görüldüğü toplumda bizde varız diyen kadınların çıkardığı Şükûfezar dergisi, Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı tarafından erişime açıldı. İncelemek isteyen arkadaşlar göz atabilirler.
Geçenlerde ofiste arkadaşlarla sohbet ederken, ‘motivasyon’ ve ‘meditasyon’ un karıştırıldığını fark ettim. Daha doğrusu, motive edilmeyişlerini kendi meditasyon eksiklikleriymiş gibi kabullenmişler, kabullendirilmişler. O zaman açıklayalım motivasyon nedir? Motivasyonu etkileyen faktörler nelerdir?
Motivasyonu iki başlıkta inceleyebiliriz. Kişisel motivasyon ve İş motivasyonu (şirket içi motivasyon). Ben bu yazıda oldukça eksikliğini gördüğümüz şirket içi motivasyonu ele alacağım.
Motivasyon nedir?
Motivasyon, bir insanı belirli bir iş işin harekete geçiren güç demektir. Motivasyon kişilerin bekleyiş ve ihtiyaçları, amaçları davranışları ve kendilerine performansları hakkında bilgi verilmesiyle ilgilidir. Ne yazık ki günümüzde birçok çalışma ortamı, çalışanın çalışma kültürünü, bilgisini hatta öz motivasyonunu kurutma üzerine kuruludur. Binbir zahmetle eğitimlerini tamamlamış, kendilerini eğitmiş, geliştirmiş, kendine meslek seçmiş ve olanda kendini donatmış, donatmaya devam eden birçok çalışan; şirket işi kaos, iş verenlerin ego savaşları, sektörle ve işle alakası olmayan insanlarla bir şeklide (torpil) çalışmak zorunda bırakılmasıyla sömürülüyor. Bu durum kişisinin işsel öz motivasyonunu yok ederken, bir yandan da şirket içi tatminsizliklerle, motivasyonları gasp ediliyor ve iş ahlakı, iş performansları kocaman bir mutsuzluğa dönüşüyor. Burada altı çizilesi en vahim durum ise iş istihdamı olmadığı için, yaşam koşullarının giderek pahalanması ve sonunda uzayıp giden işsizlik döngüsüne katılmamak için kendini tüketen yerlere mecbur kalmaları. Bir başka vahim durum ise özellikle özel sektörün bir iş yasasının olmaması ve asla ama asla denetleniyor olmaması. Patron dediğimiz ve tek özelliği parası olması olan insanların, ‘sana iş veriyorum. Bana aitsin’ tutumlarıyla iş yerlerinde at koşturmaların önüne geçilmemesi. Haftanın altı günü mesaisini gidip gelen çalışanın, maaşlarını alabilmeleri için dilendirilmelerinin önüne geçilmemesi, bunların denetlenmemesi korkunç ama gerçek bir durum. Maruz kaldığımız tüm bu durumlar (ki daha neler var ama uzatmayacağım) iş motivasyonumuzu yok ediyor. Her sabah ofise gitmeyi büyük bir kabusa çeviriyor. Peki bu durumu tersine çevirmek mümkün mü? Tabi ki evet. Motivasyonu doğrudan etkileyen faktörlerle, durumu tam tersine çevirebilir, verimli bir çalışma ortamı sağlanabilir.
Motivasyonu etkileyen faktörler neler?
İyileştirilmiş emek hakkı (ücret)
Çalışanların hem bedensel hem zihinsel olarak ortaya koyduğu emeğin karşılığı aldıkları ücret, motivasyonu etkileyen en önemli faktörlerin başında geliyor. Hak ettiğini aldığını düşünen çalışanlarınız çok daha motive bir şekilde çalışır ve kendini değerli hisseder. İş yerinin vereceği iyi bir ücret, aynı zamanda çalışanların hayat şartlarını da olumlu etkileyecek dolayısıyla bu durumda iş performansına yansıyacaktır. Buna rağmen, şirket içi motivasyonu sağlayan ücret tek başına yeterli değildir.
Rahat bir çalışma ortamı
Çalışma arkadaşlarınız için hazırlayacağınız rahat olabilecekleri bir çalışma ortamı, onların işe uyum sağlayabilmeleri için önemli bir kademedir. Şirket içi motivasyon yalnızca maddi değil manevi olarak da sağlanmalı. Ofis dekorasyonunun eğlenceli ve işlevsel ve havadar olması, çalışanlarınızın enerjilerini yükseltir. Bu ortamda yaratacağınız temiz ve düzenli atmosfer yapılacak işi daha cazip kılar. Kasvetli mekanlar çalışanlarınızı depresif hale sokarak motivasyonlarını olumsuz etkiler.
Ödül ve takdir
Çalışma arkadaşlarınızın, yaptıkları işlerin geri dönüşü olmasını bekleme eğilimindedir. İyi yapılan işleri takdir etmeniz şirket içi motivasyonun sağlanması açısından önemlidir. Sürekli olarak eleştirdiğiniz bir çalışanın verimi giderek düşer, kendini yetersiz hisseder. Performanslarını beğendiğiniz çalışanlarınızı ödüllendirerek motive edebilirsiniz. Ödül sistemini işletme içi kurallarla belirleyebilirsiniz. Çalışanlarınızın potansiyellerini keşfetmelerini sağlayacak küçük primler bile çok etkili olabilir.
Sorumluluk ve yetkiler
Çalışanlarınıza, normalde yapmadıkları bir iş vererek onlara güvendiğinizi gösterebilirsiniz. Şirket içi motivasyonu dolaylı olarak sağlayan sorumluluk ve yetki verme çalışanlarınızı mental olarak rahatlatır. Karar aşamalarında fikirlerini alarak da işte sürekliliği sağlayabilirsiniz. Sorumlulukları ve yetkileri artan çalışanlarınız, bu işte devam edebileceğini düşünür.
Şirket motivasyonu
İşletmeler statik bir yapıdadır; yapılan işin niteliği ve iş modelleri kendini sürekli yeniler. Çalışanlarınıza hem yaptıkları işle ilgili hem de kişisel gelişimlerini destekleyici eğitimler vererek Şirket içi motivasyonu artırmanız mümkün. Şirket içinde düzenleyeceğiniz eğitim faaliyetleri ve seminerler sayesinde çalışanlarınız dikkate alındığını düşünerek daha verimli çalışır.
Kariyer gelişimi
Çalışanlar açısından yaptıkları iş bir süre sonra monotonlaşacaktır. Özellikle uzun yıllar aynı işi yapan çalışanlarınız, performans anlamında daha fazlasını yapamayacaklarını düşünebilir. Bu durumda, performansı iyi olan çalışanlarınız için kariyer planlaması yaparak motive olmalarını sağlayabilirsiniz. Şirket içi motivasyonu sağlamak amacıyla çalışanlarla yapacağınız bire bir görüşmelerle terfi yollarını açabilirsiniz. Çalışanlar, işletmenizde kariyer yapabileceklerini bilirlerse kendilerini daha çok geliştirmeye çalışırlar. Bu gelişim hem iş verimine hem çalışanların motivasyonuna etki eder.
Son zamanlarda ne çok duyar olduk ‘zihinsel detoks’ işlemini. Peki nedir bu zihinsel detoks? Ve zihinsel detoks nasıl yapılır? gibi soruların cevaplarını merak edip peşine düştüm ve bu zihinsel detoks sürecinin ayrıntılarını sizler için hazırladım.
Covid salgının hepimizi sürüklediği burhan dönemi, işsizlik ve gelecek kaygısı, kaybetme korkusu, yetersizlik vb. düşünceler ile sarıldı etrafımız. Büyük bir olumsuzluğun içine sürüklenmemiz zihinsel, ruhsal ve bedenen büyük bir sağlık problemi teşkil etmeye başladı hayatımızda. Bu burhan döneminden kurtulmak için çözüm arayan insanlar; kişisel gelişim, meditasyon ve zihinsel detoks süreçlerine yöneldi.
Peki ‘zihinsel detoks’ nedir?
Öncelikle detokstan bahsedelim. Detoks; yaşam akışımızın etkisiyle vücudumuzda biriken toksiki dışarı atma eylemidir. Zihinsel detoks ise; günlük temponuz içerisinde maruz kaldığınız durumların bilinçaltımıza yerleşmesi ile meydana gelen toksik durumun giderilmesidir. Yani sanıldığı üzere geçmişi silmek gibi bir durum değildir.
İnsan beyni, düşündüğü ve inandığı doğrultuda çalışıyor. Mutluluk ya da mutsuz diye adlandırdığımız durumlar aslında yaşadığımız olay karşısında hissettiklerimiz oluyor. Ve bu his bir kalıplaşma halini alıyor zihinde. Bu kalıplaşma durumu ise yaşantımıza bir ön yargı gibi yansıyor, bizi olumsuzluğa götüren bir yorgunluğa sürüklüyor. Kişinin istediklerine ulaşmasına engel olan bu süreç, bizi doğru kaynağa ulaşmaktan alıkoyuyor. Zihinsel detoks yöntemiyle olumsuz kalıplaşmadan kurtulabilir, doğru kaynaklara erişim sağlayabiliriz. Kendimiz iyi hissedeceğimiz ‘evet’ ya da ‘hayır’ kararlarını, zihinsel detoks ile sağlayabiliriz.
Zihinsel Detoks Nasıl Yapılır?
Kendinizle sohbet edin
Kendinize yardım edebilmenin tek yolu kendinizi tanımaktan geçiyor. Değer verdiğimiz insanları tanımak için uzun uzun vakitler harcıyoruz. Peki ya kendimiz tanımak için ne yapıyoruz? Ne yazık ki hiçbir şey. Birçok insan, neyden hoşlandığını, neyi sevmediğini, nelere hayır demek istediğini … bilmiyor. Çünkü kendiyle konuşmuyor. Orada karşılaşacağı olası bir problemden kaçıyor. Halbuki kaçmak sadece o problemi hayatınızda kalıcı bir hale getiriyor. O yüzden tüm dönüşümlerin ve zihinsel detoksun ilk aşaması; ‘kendinizle sohbet edin’.
Durumu kabullenin
Durumu kabullenin demekten kastım, içinde bulunduğunuz her şeye sorgusuz sualsiz teslim olun demek değil. Yaşanılan durum her ne ise oraya saplanıp kalmayın demek. Yaşandı ve bitti gerçeğine varmak durumundayız. Yapmamız gereken ‘şu an ne yapabilirim?’ üzerine yoğunlaşmak. Hepimizin en büyük hatası, elimizde olmayan iki zamana saplanıp kalmak. Biri geçmiş diğeriyse gelecek. Bu süreçlerin ikisi de bizim müdahale edemeyeceğimiz durumlar. Geriye dönüp yaşananı değiştiremeyiz, bilemediğimiz gelecekteki bir duruma müdahale edemeyeceğimiz gibi. O yüzden sürekli o anlarda kalıp, size kötü hissettiren şeyi defalarca tekrarlamayın. O kötü hissi bir kere yaşadınız ama devamında o histen kurtulmak sizin elinizde. Unutmayın müdahale edebileceğiniz tek zaman ‘şu an’ onu iyi değerlendirin.
Olumsuzluk barındıran cümlelerden uzaklaşın
Beyin düşündüğü şeylere inanıyor ve oradan doğan duyguları hissediyor. Hatta kafamızda kurduğumuz olumsuz cümlelere yoğunlaşarak, olumsuz senaryosunu hayatımıza çekiyoruz. Çekim yasası bu durumu tam olarak ifade ediyor. Ne istemediğimize o kadar odaklanıyoruz ki ne istediğimiz sorusunun cevabı boşluk oluyor. Bu yüzden olumsuz düşünce girdabından çıkın ve ne istediğiniz sorusunun cevabını bulun. Sonra tüm düşüncelerinizi o cevabın etrafında şekillendirin.
Değişimi başlatın
Değişim illaki büyük bir şey yapmak değil aslında, en ufak değişiklerle hayatınızda bir ‘değişim süreci’ başlatabilirsiniz. Size fazlalık gibi gelen eşyalardan kurtulmak gibi, görmekten mutlu olacağınız şeylerden bir alan oluşturmak gibi ya da uzun saç kullanmak yoruyorsa kestirmek gibi, sevdiğiniz renkleri etrafınızda tutmak gibi, istemediğiniz her şeye hayır diyebilmek gibi ve en önemlisi zihinsel detoksunuzu destekleyecek, fiziksel sağlığınız için spor yapmak gibi.
İyi olduğunuz yönlerinizi keşfedin
Burada ilk başta bahsettiğim kendini tanımak sürecine dönüyoruz aslında. Kendinizle sohbet ettiğiniz sırada iyi olduğunuzu düşündüğünüz yönlerinizi not alın. Yazmak gibi, resim yapmak gibi, el işleri ile ilgilenmek vb. gibi herkesin sıralayabileceği, kendinde iyi olduğu birçok yönü var. Bu listeyi yapın ve o alanların üzerine yoğunlaşın.
Ve zihinsel detoks sürecinin tamamlarken ekleyeceğim son şey ‘kendinizi sevin’ demek olacak. Evet çok klişe. Başarması zor ama çok kıymetli bir klişe. Çok değerlisin ve herkes den önce sen kendine hak ettiğin değeri göster.
Birçoğumuz hayatımızın bir döneminde ‘Bunlar neden benim başıma geliyor?’ sorgulamasına düşmüştür. Bazılarımız ise (örneğin ben) bu sorunun cevabını arayacak birçok durumun içine bir şekilde düşmek zorunda kalmıştır. Bunlar neden hep benim başıma geliyor?
Aksilikler silsilesi ile yaşayan biriyimdir. Yani en azından kısa bir süre öncesine kadar öyle zannediyordum. Her girdiğim ortam ya da yaptığım şeylerin çoğunda bir aksilik, bir absürtlük yaşarım. Ve tüm bu yaşadıklarım günün sonunda ban kendimi sorgulatırdı. ‘Bunlar neden hep benim başıma geliyor?’ Kabul etmeliyim ki bir dönem bu sorgulama bende özgüven kırgınlığı yarattı. İçine gireceğim her şeyde bir olay olacağına kapıldım ve her başlayacağım iş öncesi, başıma bir şey gelecek korkusu ile gard alarak adım attım. Sonra baktım ki, ‘Bunlar neden hep benim balıma geliyor?’ sorusunun aslında bir anlamı var bunu çok uzaklarda aramamak lazım. Peki nedir? Size biraz anlatayım.
Bunlar neden hep benim başıma geliyor?
Öncelikle şunu söyleyeyim, belalı değilsin ya da uğursuz. Yaşadığın şeyler hayatın sana bir getirisi. Nasıl bir getiri ya öyle? Diye bilirsin. Ama bu getiri, seni sen olma yolunda doğru yola iten süreç aslında. ‘Bunlar neden hep benim başıma geliyor?’ dediğin süreçler, aslında sana ne istemediğini, ne olmayacağını, seni neyin mutlu etmediğini gösteriyor. Yani aslında bir olumsuzluk gibi görünen bu durum, kendini fark etmenin ve oluşmanın bir süreci. Bu oluşma seni oluşturuyor. Seçimlerine yansıyor, düşüncelerine yansıyor, zevklerine yansıyor vb. seni sen yapan süreçte, oluşumunu ‘Bunlar neden hep benim başıma geliyor?’ dediğimiz durumlar tamamlıyor. İçinde bulunduğun bir durum sana bu soruyu sorduruyorsa eğer günün sonunda oradan aldığın şey, ne istemediğin ve bu istemediklerini öğrenmek, farkına varmakta şu an geldiğin senin oluşumunu tamamlayan süreç. Yaa demesi kolay tabi gibi düşünebilirsiniz. Ama ‘Bunlar neden hep benim başıma geliyor?’ dediğiniz durumlara bir bakın ve o durumların size nasıl yansıdığına. Çalıştığınız yerde size bu soruyu sorgulatan ortam nasıl bir yerde çalışmak istemediğinizi, neyi yapmak istemediğinizi size öğretiyor. Ve bir sonraki iş alanınızda istemediklerinizi bildiğiniz için tercihleriniz ona göre oluyor. Size olumsuz gibi görünen birçok şeyi kendiniz için pozitife dönüştürebilirsiniz. Yapmanız gereken sadece sorgulamak ve farkına varmak. Bir düşünün ‘Bunlar neden hep sizin başınıza geliyor?’
Bundan 20 yıl kadar önce hayatımıza giren metaverse kavramı, pandemi dönemiyle beraber kullanım alanlarını oldukça genişletti. NFT’lerin işin içine girmesi ve buralara yapılan ciddi yatırımlar, metaverse kavramına ilgiyi iyice artırdı. Peki yakın geleceğin dünyası dediğimiz metaverse’te yeni meslekler olacak mı?
Metaverse evrenin meslekleri
Evet arkadaşlar metaverse ile ilgili en çok merak edilen konulardan biri meslekler. Çünkü dünya ticaretine yön veremeye başlayan metaverse evreni, şüphesi geleceğin yaşam çağı olacak ve bizler bu çağda hayatta kalmak için, çalışıp giderlerimizi karşılayacak ekonomik güce sahip olmak zorundayız. Peki gelişen sanal dünya mesleklerimizi nasıl etkileyecek? Şu anki işlerimizi yapabilecek miyiz?
Öncelikle şunu belirmeliyim ki bence arkadaşlar, şu anki mesleklerimizin bir kısmını meta evrende sürdürebileceğiz ancak, mesleki bilgilerimizi alanı dışında geliştirmek zorunda kalacağız. Şöyle örneklendireyim. Ben yayıncı ve tasarımcıyım. Meta evrende de mesleğimi yapabileceğim ancak mesleğimin devamlılığı için, kodlama bilgisine ve pazarlama bilgisine ihtiyaç duyacağım. Geçmiş dönemde bu alanlar için başka insanlarla ortak iş yapılırdı ancak meta evrende tasarımı, üretimi ve pazarlamayı tek kişide toplayan meslekler etkin işler yapacak. Bu iş aslına bakarsanız şu anda da öyle, bir iş ilanına bakıyorsunuz, iki üç mesleğin birleşimini tek bir kişinin yapmasını istiyorlar. Meta evrende de her mesleğin kendini kodlama alanına hakim olması istenecek yani herkesin kodlama bilmesi gerekecek. En azından ben böyle olacağını düşünüyorum.
Bununla beraber, her şey üç boyutlu hale geleceği için içerik üreticileri ve tasarımcılara olan ihtiyaç çok daha fazla olacak ve burada ciddi bir kalite aranacak. Şu an bakıldığında hala daha küçük görülen tasarımsal işler, meta evrenin en popüler işleri olacak. Herkes her şeyini başta kendini olmak üzere üç boyutlu tasarlatacak.
Benim kendimde uygulamaya çalıştığım size de tavsiye edebileceğim şey, tasarım ve kodlama alanlarına yönelmeniz. Ve ne olursa olsun birden fazla dil öğrenmeniz.
Merhaba arkadaşlar, bu hafta ki yazımda sizlere son dönemde sık sık karşıma çıkan, yerli oyun şirketi Manc Games’den bahsedeceğim. Zira yazılarımı takip edenler bilir, dijital oyunlardan pek hoşlanmam ancak Manc Games, gelenekselliği yaklaştıkları yenilikçi bakışla bende bir merak uyandırdı ve başladım araştırmaya.
Öncelikle şunu belirteyim, Manc Games genç bir ekipten oluşan; geleneksel, hemen hemen hepimizin sevdiği oyunları, dijital ortamda hem de sohbet dilebilecek bir platformda bizle buluşturuyor. Dünyanın ilk sohbet edilebilen okey onu ‘okey muhabbetle piyasaya çıkan Mang Games, hızla ilgi odağı olmaya başlamış. Öyle ki dijital oyundan hiç hoşlanmayan benim bile dikkatimi çekti. Eeee tabi okey severliğimin de bunda etkisi var. Tam ben okey muhabbetle akşamları pistin tozunu alırken, birde 101 Muhabbet çıktı. Beni vize ve final haftalarımız vazgeçilmez etkinliği olan o günlere götürdü, proje teslim günleri yaklaşırken çılgınlar gibi 101 başında buluşan, son iki günde koca projeyi tamamlamak için matbaacılar çarşısında sabahlayan ekip canlandı gözümde. Böyle anlattığıma bakmayın mezuniyetimin üzerinden uzun yıllar geçmedi ama nedense öyle hissediyorum. Neyse Manc Games’in oyunları ile o anılara bir gittim iyi geldi. Yetmedi üniversite grubuna da saldım oyunu ????
Manc Token yolda
Üniversite grubunu tam 101 Muhabbet etrafında toplamışken, televizyonda bir reklam gördüm. Ses tanıdık, tanıtılan oyunlar tanıdık, kafamı bi kaldırdım, Okan Bayülgen Manc Games’in, Manc Token çıkardığını anlatıyor. Eee durur muyum bende, tabi ki başladım araştırmaya. Biliyorsunuz son dönemlerde ilerleyen dijital çağ, metaverse ve getirileri gibi konularla oldukça ilgiliyim. Hemen Manc Token’i de radarıma aldım. Kripto piyasası ile ilgilene arkadaşlar, Manc Token piyasayı sallayacak gibi ‘tüh nasıl kaçırdık’ demeden bir baksanız iyi olur.