Haber 365
Haberlere Hızlı Erişin Son Dakika Haberleri ve Gelişmeleri Anında, Herkesten Önce Öğrenmek İçin;
Takip Et
Yabancı İstihbarat Örgütleri Boğaziçi’nde Yüzünü Gösterdi
Hasan Mesut Önder
Yabancı İstihbarat Örgütleri Boğaziçi’nde Yüzünü Gösterdi
05.02.2021 Cuma 11:23

İstihbarat örgütleri ülkeleri etki altına almak için demokrasi, insan hakları, azınlık hakları gibi evrensel değerleri örtü olarak kullanarak müdahale zemini oluşturur. Bu tarz müdahalelerin temel amacı genellikle devlet egemenliğini aşındırmaktır. Devlet otoritesini etkisiz kılmak için, siyasal meşruiyetine, ekonomik kontrolüne ve güç kullanma tekeline darbe vurulur. Hedef ülkenin siyasi otoritesi ile toplum arasındaki meşruiyet ilişkisi zedelendiğinde, toplumun devlete olan güveni azalır ve böyle bir durumda devlet operasyonlara açık hale gelir. Hedef ülke ekonomisi üzerinde etkiye sahip olunduğunda, siyasi karar alıcılar ve toplum rahatça yönlendirilebilir. Güç kullanma yetkisine sahip güvenlik kurumları içinde ideolojik, dini ve mezhepsel klikler oluşturmak sureti ile güvenlik kurumları işlemez hale getirilir. Ayrıca hedef ülkenin milli güç bileşenlerinden olan siyasi, askeri, ekonomik, sosyal, bilimsel ve teknolojik, psiko-sosyal ve kültürel güç öğeleri hedef alınır. Uygulanacak psikolojik harekat ile sosyal doku ve ulus bilinci zayıflatılarak toplum ayrıştırılmaya çalışılır. Sosyal dokuyu bozmak için dinsel, etnik mezhepsel, kültürel ve sınıf ayrımları oluşturacak propaganda faaliyetleri yapılır. Ayrıca etnik ve dinsel terör öğütleri aracılığı ile kamuoyu ve siyasal yapı yönlendirilebilir. Terör örgütleri aracılığı ile toplumun farklı kesimlerinin bir arada yaşama duygusu zayıflatılarak toplumsal kutuplaşma yaratılır. Böylelikle toplumsal kimlikler bölünür ve ülke istikrarsızlığa sürüklenir. Bununla beraber bürokrasideki ve siyaset kurumundaki yolsuzluklar ve haksız uygulamalar abartılarak toplumsal aşağılanma ve çaresizlik duygusu yaratılır. Bu atmosfer oluşturulabildiği takdirde sosyal hareketler başlar ve siyasi istikrar bozulur. Siyasi istikrarsızlığın olduğu ülkelerde ekonomik gelişme olmaz. Böyle durumlarda şirketler aracılığı ile hedef ülke ekonomisi denetim altına alınır. Sosyal dokusu bozulmuş, ekonomik ve siyasi istikrarı olmayan bir ülke her dış etkiye açık hale gelir.


Boğaziçi Üniversitesi’ndeki rektör ataması bahanesi ile toplumsal kaosu tetiklemeye çalışan odakların gerçek niyetlerini görmek için veri takibini doğru bir biçimde yapmak gerekiyor. İkinci dalga olaylar, Kabe’ye yönelik o alçak saldırı sonrası yeniden başladı. Pandeminin bu düzeyde yaşandığı bir süreçte, sokakların hareketlenmesi bu olayların doğal seyrinde ortaya çıkmadığını, uluslararası bir ittifakın desteği ile gerçekleştiğini gösteriyor. Bu çıkarımları dayandırdığım veriler şunlar; 


Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan, Avrupa Komisyon Başkanı Ursula von der Leyen'in Kabine Şefi Bjoern Seibert arasında yapılan görüşmede; Çin ve Türkiye dahil ortak kaygı konularında beraber çalışma hususunda mutabık kaldıkları belirtildi.

ABD Eski Dışişleri Bakanı Pompeo; Türkiye'nin yakın zamandaki faaliyetlerinin çok agresif olduğu konusunda "Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile  aynı görüşte olduğunu belirtti.

Macron, "Erdoğan'ın Türkiye'sine karşı ifade özgürlüğünü yeteri kadar savunmadık.” dedi ve ayrıca Erdoğan'ı ve hükümeti Türk halkından ayırdığını ifade etti.

ABD’nin yeni Başkanı Joe Biden; "Bence ona (Erdoğan'a) çok farklı bir yaklaşım uygulamalıyız. Muhalif liderleri desteklediğimizi açıkça göstermemiz lazım. Parlamentoya katkı sunmak isteyen Kürt toplumunu entegre etmek için... Bu iş bir süre iyi gidiyordu. Yani çok endişeliyim. Ama benim yaptığım gibi onlarla doğrudan temasa geçip Erdoğan'ı yenecek duruma gelmeleri için hala var olan Türk liderliği unsurlarından daha fazla verim almalı ve onları güçlendirmeliyiz.” dedi.

Bu uluslararası ortam dikkate alındığında, Boğaziçi Üniversitesi’nde başlayan olaylar bir memnuniyetsizliğin dışa vurumu olarak ortaya çıksa bile, istihbarat örgütlerinin ve onların güdümünde hareket eden sözde sivil toplum örgütlerinin ve terör örgütlerinin bu olayı büyütmeye çalıştıkları görülüyor. 


İkinci dalgayı tetiklemeye çalışan LGBT derneklerinin işlevinin ne olduğu ve bu derneklerin   uluslararası bağlantılarını incelemek gerekir. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun 3 Eylül 2019 yılında yaptığı bir konuşmada; “Dünya'nın en önemli devletlerinden bir tanesi yani Amerika, bir taraftan PYD'ye yardım ediyordu. Ama size yardım yaptığı bir yer daha söyleyeyim mi? LGBT'ye yardım yapıyor. Ankara'daki bir LGBT derneğine Amerika Birleşik Devletleri 22 milyon dolar yardım yapıyor. Beni burada konuşmamıza gerek var mı? Neyle karşı karşıya kaldığımızı ve hangi cereyanla karşı karşıya kaldığımızı. Aslında temel hedefin inancı, kimliği ve bu coğrafyadaki varlığı olduğunu ifade etmem için bundan sonra kelimelerle ifade etmeme gerek var mı acaba?”  Bu açıklama LGBT dernekleri ile ABD arasındaki ilişkiyi gözler önüne seriyor.  Boğaziçi Üniversitesi’ndeki LGBT ağına Kabe’ye saygısızlık yapılmasının aklını kimin ve neden verdiği sorusunun cevabını aramak gerekir. Parayı kimin verdiği dikkate alındığında bu saygısızlığın yapılmasını kurgulayanın CIA ve onun Türkiye içindeki uzantıları olduğundan kuşku yok; ama neden verdiği hususu ayrı bir önem kazanıyor. Yapılan bu saygısızlık ile İslami hassasiyete sahip büyük çoğunluğun hassasiyetlerinin kaşınması ve sokağa inmesinin hedeflendiği söylenebilir. Ancak istihbarat örgütleri bir örtülü operasyon icra ederken istifade edebildiği bütün araçları kullanır. Terör örgütleri, STK’lar, medya, devlet içindeki angaje gruplar ve iş dünyası, istihbarat örgütlerinin kullandığı operasyonel aparatlar olabilmektedir. Aparat ne kadar çok olursa sonuç almak o kadar daha kolay hale gelir.

İstihbarat örgütleri, operasyon yapacağı ülkenin güvenlik ve istihbarat örgütlerinin toplum üzerindeki kontrolünün ne düzeyde olduğunu ölçerler. Bu ölçme, pasif bilgi toplama faaliyetleri ile yapılabileceği gibi, küçük dalga gösteriler organize ederek, güvenlik birimlerinin krizi nasıl yönettiğini sahada tespit etmeye çalışır. Güvenlik birimleri ile ilgili elde ettiği bilgileri, diğer artçı gösterilerde kullanır. Sahada yürütülen faaliyetin yanında sosyal medyada ve diğer mecralarda bilgi savaşı, dezenformasyon ve psikolojik harp yöntemleri kullanarak toplumun farklı kesimlerini sürece dahil etmeye çalışılır.

Güçlü bir istihbarat örgütünün yönettiği sokak olaylarını, polisiye faaliyetlerle engellemek oldukça zordur. Devlet polisiye önlemlerle kamu otoritesini tesis etmek için güç kullanır ve kullanmalıdır; ancak eylemleri marjinal zeminde tutup kitleselleşmesini engellemek için karşı istihbarat operasyonları yapılmak zorundadır. Öncelikle, yabancı servislerin, sokağı hareketlendirmek için kullandığı bütün organizatörlerin tespit edilmesi gerekir. Bu organizasyonu yapan kişilerin sayısı bir elin parmağını geçmez. Terör örgütlerini, STK’ları ve diğer ağları yönlendiren, talimatlandıran ve finanse eden odakların kurmuş olduğu mekanizma dağıtılırsa sokakta sadece yığınlar kalır. Ama asıl önemlisi, illegal olarak Türkiye’de faaliyet gösteren ve diplomatik bağışıklığı olmayan, sahne gerisinden süreci yöneten  servis elemanlarını çalışamaz hale getirmek ve kurdukların istihbarat alt yapısını dağıtmaktır. Bu görev de Milli İstihbarat Teşkilatı’nındır. Gerekçe ne olursa olsun, bir memnuniyetsizlikten toplumsal kaos yaratmaya çalışanlara karşı devletimizin yanında olmamız gerekir.