

Gara
Harekatı’nda köşeye sıkışan PKK, rehin tuttuğu 13 silahsız vatandaşımızı şehit
etti. Bu rehinler içerisinde üst düzey iki MİT görevlisinin olduğu iddia
ediliyor. Ayrıca, Haziran 2017’de Cemil Bayık’a operasyon yapmak için giden
istihbarat görevlilerinin PKK tarafından esir tutulduğu da basına yansıdı. Hatta
Bayık’a yapılan operasyonun kaynak ihanetinden dolayı akamete uğradığı ifade
ediliyor. Ancak hiçbir istihbarat örgütü, güvenmediği bir kaynak üzerinden
operasyon açmaz. Kafamı kurcalayan bu sorunun uzun zamandır cevabını arıyordum.
Bir kaynağım, zihnimdeki soruların cevabını verdi. Operasyonda esir düşen
görevlilerin kaynak ihanetine uğramadığını, FETÖ yapılanmasının bu işte
parmağının olduğunu söyledi. Kaynağım, Ekrem
Dumanlı’nın Diyarbakır’da Selahattin Demirtaş’a bir zarf verdiğini ve içerisinde
PKK’ya sızan bine yakın istihbarat görevlisinin isminin olduğunu belirtti.
Dahası Bayık’ın yakın koruma ekibinde yer alan o kaynağın da bu listede yer almış
olabileceğini söyledi.
Peki, PKK içindeki bine yakın Türk
istihbarat unsurunun ismini Ekrem Dumanlı’ya kim verdi?
Hatırlarsanız “KCK Operasyonları” adı altında devlet için çalışan istihbarat
görevlilerini deşifre eden bir soruşturma vardı. İşte isimleri verenler, bu
soruşturma ile 7 Şubat’ta MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Afet Güneş, Emre Taner ve
iki müsteşar yardımcısını tutuklamaya kalkan, dönemin İstanbul İstihbarat ve
Terör Şubesi’nin FETÖ’cü polisleridir… Taraf Gazetesi o dönem CIA’in basın
ajansı gibi çalışıyordu. MİT için çalışan kaynakların isimleri, faaliyetleri ve
fotoğraflarına oradan ulaşabilirsiniz. FETÖ’nün, CIA’in talimatı ile devletin
PKK içindeki unsurlarını etkisizleştirmeye ve yok etmeye çalıştığı görülüyor.
Selahattin
Demirtaş’ın neden içeride yattığını bilmeyenler, serbest bırakılması gerektiğini
söyleyenler bu düşüncelerini tekrar gözden geçirmeli. Onun bir siyasi figür
olduğunu, siyaseten tutuklu olduğunu iddia edenler ya Selahattin Demirtaş’ı
tanımıyorlar ya da bilerek ve isteyerek onu aklamaya çalışıyorlar. Siyaseti
çözüm olarak gören bir siyasi figür olsaydı önce kendi abisi Nurettin Demirtaş’ın
dağdan inmesini sağlardı. Demirtaş’ın
abisinin Kuzey Irak’ta çeşitli ekonomik yatırımları bulunmaktadır. Bu konuyu
çalışanlar, Nurettin Demirtaş’ın Erbil’deki otelinde, PKK’ya katılan
teröristlerin konakladığını ve ilişki kurma için üs olarak kullandıklarını
bilir. Aile fertlerine bile söz geçiremeyen bu ismi kurtarıcı olarak lanse
etmek, neden içeride yaşadığını bilmemek örtülü destek vermektir.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun
Gara şehitleri hakkında yaptığı açıklamada; “Murat Karayılan’ı yakalayıp bin
parçaya ayırmazsak bu millet ve şehitlerimiz yüzümüze tükürsün.” sözü devletin
kararlılığını göstermektedir. Bu açıklama verilecek
karşılığın dozunu ve hedefini göstermesi bakımından da önem taşımaktadır. Ancak
sadece Murat Karayılan’a değil, Cemil Bayık ve birçok istihbarat örgütünün bölgedeki
taşeronluğunu yapan Luhor Talabani’ye de hakettikleri cezanın kesilmesi farz olmuştur.
Bir devleti güçlü yapan, içindeki hainleri temizleme kapasitesi olduğu gibi,
kendi vatandaşına, askerine, polisine ve istihbaratçısına yapılan saldırıları
cezasız bırakmamasıdır. Türk Devleti’nin binbir yüzü vardır. Devletin şefkatli
yüzünü görünür kurumlar temsil eder; ama nasırına bastığınızda devletin karanlık
ve acımasız yüzünü görürsünüz. Kandil’in savaş baronlarının bu yüzü göreceklerinden
kimsenin şüphesi olmasın. Günümüz teknolojisi ve askeri güç kapasitemiz, Kandil
Dağı’nı BBG evine dönüştürmüştür. Kafalarını çıkardıklarında tepelerinde ebabil
kuşlarının ateşini göreceklerdir. Gara’da şehit olan 13 silahsız vatandaşımızın
ve bütün şehitlerimizin ruhları şad olsun.