Haber 365
Haberlere Hızlı Erişin Son Dakika Haberleri ve Gelişmeleri Anında, Herkesten Önce Öğrenmek İçin;
Takip Et
Yargılanan Kavala Değil, ABD Derin Devletidir
Erdal Şimşek
Yargılanan Kavala Değil, ABD Derin Devletidir
29.10.2021 Cuma 16:11

Geçtiğimiz haftalarda çok büyük bir badire atlattık. Dünyanın en güçlü ekonomilerine sahip 10 ülkenin büyükelçisi, Türkiye’nin iç siyasetine iç hukukuna ve anayasal düzenine müdahale eden bir ortak bildiri yayımladılar. Bu bildiri tek kelime ile saygısızlıktan öte rezilce idi. Düşmana bile böylesine aşağılayıcı bir üslupla hitap edildiği vaki değildir. Bu pespaye metnin sahibinin ABD’nin Ankara Büyükelçisinin olduğu ortaya çıktı. ABD’nin hükmettiği ülkelerin büyükelçileri de büyük bir hakarete uğrayarak bu çirkin metnin altına imzalarını attılar. Büyük Türk medyası fark etmedi ama Sosyal medya’da yayımlanan bu bildirinin ön metninde, sadece ABD bayrağı vardı. Diğer 9 ülkenin ise “Bayrak emojisi” vardı. ABD, düşman olarak gördüğü Türkiye ile beraber, emrettiği diğer 9 ülkeyi de aşağılamıştı sosyal medya metnindeki üslubuyla. Amerika Birleşik Devletleri’nin Ankara Büyükelçisinin bu metni kendi başkanları olan Joe Biden’ın onayı ile yayımladığı bu ülkenin medyası tarafından yazılıp çizildi. Bu da demektir ki Türkiye’ye yönelik bu diplomatik görünümlü saldırı, bizzat ABD devletinin başı/aklı tarafından sevk ve idare edilmiştir. Bildiri’de “Kızıl Soros” olarak bilinen ve hakkında devletin anayasal düzenini bozmaya varana kadar bir çok ağır suç işlediği ve/veya teşebbüs ettiği cumhuriyet savcılıkları tarafından iddia edilen Osman Kavala’nın derhal koşulsuz bırakılması isteniyordu. Ve ne acıdır ki, Türk medyasının en etkin kanadı olan Fondaş Medya, bu emperyalist bildirinin borazanlığını yaparak, kamuoyunda Osman Kavala’nın masum olduğu yönünde algı oluşturmayı başardı. Diğer yandan elinden onca imkân ve güce rağmen milli pozisyonu almış medya her seferinde olduğu gibi yine berbat ötesi bir sınav verdi. ABD Büyükelçiliğinin kendisi ve 9 peykinin adına yaptığı “1963 Viyana Sözleşmesi’nin 41. Maddesine riayet eder” cümlesi ile geri adım atmış gibi açıklama, Milli duruş sergileyen medya tarafından bir zafer havası ile karşılandı. Davul zurna çaldılar. Halbuki bu elçiler ne adam gibi bir özür dilediler ne de adam gibi bir geri adım atmadılar. Burada Maaşlı Milli Duruş medyasına düşen, bu elçilerin üzerine aralıksız gitmek ve onları özür dilemeye zorlamaktı. Çünkü bu arkadaşlar taktik değil de birazcık stratejiden haberdar olsalar, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Şubat ayında yayımladıkları oldukça çirkin ve aşağılayıcı bir üslupla yazılmış bir bildiride Osman Kavala’nın26 Ekim’de serbest bırakılması ve CIA’cı Henry Bakey ile ilgili davaların düşürülmesini istediğini hatırlayacaklardı. Bırakın hatırlamayı, Zehir zemberek olan bu açıklama ile ilgili tek bir kelime etmedi maaşlı Milli duruş medya mensubu kalemler. Sadece fakir-i pür taksir, bu sütunda tehlikeye dikkat çekmişti. Çünkü o açıklamada ABD, Türk hukuk ve yargı sistemine açıkça “siyasetin kuklası” demişti. Türk yargı sisteminin zulmünü yaşayan ve namuslarını para ile satanların boş iddianameleri ile yargılanarak (hamdolsun beraat ettim hepsinden) itibar suikastına uğrayan biri olarak ABD’nin bu aşağılayıcı açıklamasına itiraz etmiş ve hak ettikleri üslupla cevap vermiştim. Gariptir o günkü Adalet Bakanlığı, HSK ve ilgili yargı sorumluları ABD’nin bu ağır suçlamalarına karşı susarak kabullenmişlerdi. O susanlar bunu kabullenebilirler lakin Türkiye Cumhuriyeti’nin yurttaşı bir birey olarak ülkemize yapılan bu ağır suçlama karşısında susmayı yeğlemeyip gerekli cevabı vermeye çalışmıştım. O gün konuşması gereken Türk yargı erki susmuş, yerine Dışişleri sözcüsü Hami Aksoy cevap vermiş ve kelimenin tam anlamı ile çok açık ifadeyle “hasss… ordan ABD Dışişleri Bakanlığı” demişti. ABD Dışişleri Bakanlığı’nın o açıklamasında 15 Temmuz FETÖ darbesinin yöneticilerinden olan CIA elemanı Henry Barkey ile ilgili suçlamaları da red ederek, “bu mesnetsiz akıl dışı suçlamalar derhal geri alınmalıdır” demişti. Dikkat ettiyseniz ABD, Osman Kavala üzerinden yaptığı bütün açıklamalarda, 15 Temmuz FETÖ işgal darbe teşebbüsünde aktif rol alan insanları konu ediniyor. Yani tamamı CIA ajanı olan insanlar. Yani ABD kirli derin devletinin ülkemizdeki taşeronlarını korumaya matuf açıklamalar. Başta FETÖ olmak üzere Selahattin Demirtaş, Henry Barkey, Enver Altaylı olmak üzere ilgili bütün davlar, ABD derin devletini yargılayan davadır. Bu dünya tarihinde bir ilktir. Türkiye, dünyada ilk kez ABD derin devletini yargılayan ülke olarak tarihe geçiyor. Ve bu büyük olayı başaran Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’dan ABD, stratejik bir akılla intikam almaya çalışıyor. Ama ne yazık ki Milli Duruş sergileyen medyamız ve sosyal medya fenomenlerimiz bunun farkında değiller. Peki emperyalist ABD ve onun peyki olan 9 ülke elçisi neden Kavala’nın duruşmasından yaklaşık 6 hafta önce açıklama yaptılar? İşte burada strateji devreye giriyor. Çünkü Kavala ile ilgili iddianameye baktığımızda delillerin tamamının toplandığı, istenilen ceza ve tutukluluk sürecinin bu cezaya tekabül ettiğini görüyoruz. Tabi bir hukukçu değilim ve sadece hukuk metnini okuyarak çıkardığım sonuç bu. Bu arada Kavala ile ilgili başka suç unsurunun ve suç delillerinin ortaya çıkması durumda, ilgili mahkeme tutukluluk süresini uzatabilir. Ama okuduğum iddianameden çıkarsadığım sonuç Kavala’nın 26 Kasım’da büyük bir ihtimalle tahliye olacağı yönünde. Diğer yandan Kavala’nın yargılandığı mahkeme hukuki temellere dayanarak tutukluluk süresinin yeterli olduğuna hükmedip serbest bırakırsa o zaman da içeride Sayın Erdoğan için kıyameti kopartacaklar. Bu sefer Sayın Erdoğan’ı Türk yargısına müdahale ettiğini, kapalı kapılar arkasında pazarlıklar yaparak Kavala’yı serbest bıraktırdığı algısını oluşturacaklar. Emperyalizmin Türkiye’deki şubesi CHP ve türevleri ile Batı tarafından beslenen Fondaş Medya, bu sefer suret-i haktan görünüp, sözde milli duruş sergileyerek, “Erdoğan’ın uluslararası baskılara boyun eğdiğini, Türk yargısının özgür olmadığını ve Türkiye’nin itibarını bitirdiğini” söyleyip halkı sokağa çıkarmaya çalışacaklar. Ve mahkemenin vereceği tahliye kararıyla sükût u hayale uğrayan vatansever kitle Erdoğan’ı yalnız bırakması muhtemeldir. İşte bu da tam istedikleri bir şeydir: Erdoğan’ın yalnız başına kurtlar sofrasında kalması… Yaklaşık bir ay sonra diyelim ki duruşmada mahkeme heyeti “Kavala’nın işlediği suçların yattığı cezaya karşılık geldiğini, geri kalanının da denetimli serbestlik veya ev hapsinde geçirmesini ve bu yüzden tahliyesi” yönünde hükmederse, bizim maaşlı Milli duruş sergileyen arkadaşlar ne yapacaklar? Kavala’nın tahliyesinden sonra bu sefer Enver Altaylı ve Selahattin Demirtaş’ın serbest bırakılması için bastıracaklar. Yukarıda da belirttiğim gibi ABD bir strateji çerçevesinde hareket ediyor. ABD’nin derdi, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı Kavala, Demirtaş, Enver Altaylı, değildir. Dert başka. Derdi, ABD derin devletini Türk yargısından kurtarmak. Ve bunu yapana kadar ellerinden geleni ardına koymayacaklar. Ama bu millet Erdoğan’ı yalnız bırakmazsa, 15 Temmuz’da olduğu gibi ABD’yi yine hayal kırıklığına uğratacak. Maaşlı Milli duruş medya yöneticisi arkadaşların gözünden kaçmış olabilir ama hatırlatayım, Türkiye Cumhuriyeti devleti ve milleti 15 Temmuz’da Amerikan Derin Devleti’ni deşifre etti, yendi, tutukladı ve yargılıyor. Selahattin Demirtaş adlı terörist, ABD ziyaretlerinden sora 6-8 Ekim olaylarını başlatıp onlarca Türk vatandaşı masum Kürdü öldürtmedi mi? FETÖ, ABD istihbarat servisinin kurduğu bir terör örgütü değil mi? Enver Altaylı CIA ajanı değil mi? CIA’nın Ortaasya sorumlusu değil mi? FETÖ terör örgütünü bütün Türk cumhuriyetlerine yayan ve orada örgütleyen değil mi? Ve Türkiye bu ajanların şahsında ABD derin devletini yargılıyor. Bunu maalesef Türkiye’nin maaşlı milli duruş medyası bunun farkında değil. Peki bunun sebebi nedir? Türk medyasının bir kısmı sömürgeci batılı ülkeler tarafından fonlanıp satın alınırken, bir kısmın da milli bir pozisyon almış bulunuyor. Ne var ki milli pozisyonu alan medyadaki akıl cidden inanılmaz derecede kötü, basiretsiz ve beceriksiz. Hiçbir stratejileri bulunmuyor ve sadece taktiksel yayınlar yapıyorlar. Oysa sömürgeci ülkelerin fonladığı Fondaş Medya kendisini besleyen aklın stratejisi doğrultusunda yayınlar yapıp kamuoyunun algısını etkiliyor. Yani sömürgecilerin stratejilerine karşı taktiksel cevap verildiği için her seferinde Batılı emperyalizmin beslediği medya üstün geliyor. Halbuki insanlık tarihinin temel kuralıdır: Strateji her zaman taktiği alt eder. Dolayısıyla burada sorun, Fondaş Medya’nın aklı değil, milli duruş sergileyen medyanın yönetim kadrosunun kifayetsizliği ve çapsızlığıdır. Umarım bu yazı, bazı meslektaşlarımıza ön ayak olur da 26 Kasım’da oluşması muhtemel durumla ilgili yayınlarıyla ön alma stratejisini geliştirip uygulamalarına sebep olur.