Haber 365
Haberlere Hızlı Erişin Son Dakika Haberleri ve Gelişmeleri Anında, Herkesten Önce Öğrenmek İçin;
Takip Et
Türkistan’da Türkiye-Japonya-Güney Kore İttifakı
Erdal Şimşek
Türkistan’da Türkiye-Japonya-Güney Kore İttifakı
10.01.2023 Salı 11:44

1945’te Rusya’ya bağlı Yalta adasında küresel egemen güçler olar Rusya, İngiltere ve ABD arasında yapılan “Yalta Anlaşması” ile dünyaya deli gömleği giydiren bir anlaşma yapıldı. 

Yapılan anlaşma sonucunda 1989 yılına kadar kurgulanan bir simülasyon dünyaya yaşatıldı. 

Simülasyonunun ana kurucuları Kapitalist sistem olduğu için süreç içerisinde bugünkü Rusya’nın başat ülke olduğu Sovyet sistemi çökmüş ve yıkım noktasına gelmişti. 

Sovyetler Birliği tarihinin Troçki’den sonra gelmiş geçmiş en demokrat, Sovyet halkına geniş ve müreffeh bir yaşam alanı sunan ve güler yüzlü Leonid Brejnev’in kurmay kadrosunun hatası sonucu Sovyet ordusu Afganistan’ı 1979’da işgal etmesi, Doğu Bloku için sonun başlangıcı oldu.

Kurulan simülasyonda Sovyetler tamamen yıkılıp sahneden çekilecek ve dünya tek kutuplu bir gezegen olarak tamamen ABD’nin sömürgesi haline gelecekti. Ancak Pentagon ve Langley’deki hesaplar çarşıya uymadı. Doğu Bloku’nun yıkılmaya başlamasından bu yana ABD’nin dünyada yürüttüğü kanlı devrim ve iç savaşlarda 20 milyon (rakamla 20.000.000) civarında insan öldürüldü. Büyük çoğunluğu da sömürgeci Amerika ve müttefiklerinin uyguladıkları soykırımlarda öldü. ABD, 1991’den bu yaza aralıksız olarak Müslümanlara karşı bir soykırım uygulamaktadır. 

Ancak hedeflenen “Tek Kutuplu Dünya” projesi, bir türlü gerçekleşemedi. Çin’in kapitalizme geçerek sermaye birikimi oluşturması, Türkiye’nin Ortadoğu ve bölgesinde yapılması planlanan harita değişikliklerini kabul etmemesi, Hindistan’ın sermaye ve teknoloji hamle yapmasının yanısıra İngiltere’nin de pastadan büyük pay almaya çalışması bu projeyi kelimenin tam anlamı ile sarstı. 

Bu süreçte Türkiye aradan neredeyse 30 yıl geçtikten sonra nihayetinde Türk dünyası ile ilgili reel politik bir tutum tavır sergilemesi ile birlikte, Tek Kutuplu Dünya Düzeni bir yıkım sürecine girdi. Türkiye, Çin ve Hindistan’ın bu sürece karşı çıkması ile birlikte Avrupa Birliği ve Japonya da ABD’ye yavaş yavaş başkaldırmaya başladı. 

Almanya ve Japonya, 20 dünya savaşından bu yana pratik ve resmiyette ABD’nin birer vasal devleti konumundalar. Ancak Rusya’nın yine ABD’nin tuzağına düşerek Ukrayna’yı işgal etmesi ile birlikte ABD-İngiltere ikilisinin kurguladığı yeni dünya düzenine başkaldırmaya başladılar. Japonlar ve Almanlar, yaptıkları uluslararası anlaşmalara göre askeri güç olmamayı taahhüt etmişlerdi. Ancak Ukrayna savaşından sonra her iki ülke de askeri harcamalarını inanılmaz boyutlara çıkardılar. Japonlar, asker sayısını 1 milyona çıkarmayı planladıklarını belirttiler. Almanlar, askeri reformlar için ilk etapta 100 milyar Euro bütçe ayırdıklarını dünyaya duyurdular. 

Bu da ABD’nin Avrupa ve Ortadoğu merkezli olarak kurgulamaya çalıştı yeni sömürgeci anlayış cephesine bir yenisini daha eklemek zorunda kaldı. Çin, Japonya ve Hindistan’ın bu küresel sisteme karşı direnmesi, ABD için ikinci bir cepheyi Hint-Pasifik sahasında açmasını zorunlu hale getirdi. 

Peki bu baş döndürücü oyunda Türkiye ne yapmalı?

Bu süreçte, Almanya’nın yeni enerji kaynakları merkezi olan Türkistan (Orta Asya)* ile sağlıklı ve güvenli ilişki kurabilmesi için her hal ü kârda Türkiye’ye muhtaçtır ve çok yakın zamanda Türkiye’ye yanaşmaya başlayacaktır. Önümüzdeki günlerde Almanya’nın Türkiye’nin terörle mücadelesini destekleyen açıklamalar yapması, hatta bazı teröristleri iadesi konusunda harekete geçmesi kimseyi şaşırtması. Bu adımlar tamamen kendi çıkarları amacı doğrultusundadır. Enerji kaynakları olmadan Alman sanayisi ve teknolojisi kocaman bir sıfırdır. Aslında Modern Çağın teknolojisi ve medeniyeti tamamen bir enerji kaynağı şarteline bağlıdır. Bu şartel kapandığı anda, modern çağın sanayi, teknoloi ve kültürü kocaman bir hiçtir. 

Aynı Şekilde Japonlar da her koşulda Türkiye’ye muhtaçtır. Ha keza, Japonlarla kanlı bıçaklı olan ve günümüzün yükselen değeri Güney Kore de Türkiye’ye Türkistan enerji kaynakları için Türkiye’ye yanaşmak zorunda. 

Türkiye, Türkistan’da Azerbaycan Cumhurbaşkanı Sayın İlham Aliyev ile Kazakistan Cumhurbaşkanı Sayın Kasım Cömert Tokayev’in çok büyük katkı ve çabaları ile Türk Birliği’ni sağlaması enerjiye muhtaç olan ülkeleri Türkiye’ye muhtaç hale getiriyor. 

Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve hükûmeti, bu süreci çok ince diplomatik stratejilerle yürütebilirse, bölgesel güç olmaktan çıkıp küresel güç olması işten bile değildir. Bu konuda Türk devletinin binlerce yıllık imparatorluk ve devlet deneyiminden kaynaklanan ciddi bir hafızası vardır. Mevcut hükûmetin başkanı Sayın Erdoğan da bu “devlet aklı”nı yönetme konusunda rüştünü ispatlamış sir lider olduğu kuşkusuzdur. Bu süreçte Dışişleri Bakanlığı en az Sayın Erdoğan kadar ciddi bir önem ve değere sahiptir. 

Dışişleri Bakanı Sayın Mevlüt Çavuşoğlu, hem birikim, hem kalibre hem de proaktif enerjisi ile bu süreci çok iyi yönetebilecek güçtedir. Ha keza Milli Savunma Bakanı Sayın Hulusi Akar’ın da artık yaşamı haline gelmiş “Kurmay zekâ” sının yanısıra milli ve yerli bir “Kurmay Bakan” olması hasebiyle, yani taktik ve stratejiyi dünyadaki meslektaşları arasında en iyi bilen biri olarak bu süreci çok iyi yöneteceklerine eminim. Ne var ki her iki çok kıymetli bakanın başında olduğu bakanlık kadroları ile ilgili o kadar da emin değilim. 

Özellikle FETÖ terör örgütü kriptoları, “monşerler” ve “Edirne ile Kars arasındaki haritaya ufkunu sıkıştırmış” ve dış dünyaya bakmaktan ürken/korkan kadrolardan yana endişelerim çok büyüktür. 

Japonya’nın Türkiye ile yakınlaşması ve Türkistan’ın enerji kaynaklarına ulaşmaya çalışması, Çin’i çok ciddi anlamda endişelendirecek ve onu da Türkiye’ye yönlendirecektir. Çin’in en büyük kâbusu Japonya’dır. Ve bu kâbuslarında da sonuna kadar haklılar. Çünkü Japonya’nın Çin’i işgallerinde işlediği vahşet, Ermenilerin Anadolu’da Karabağ’da Revan’da Türklere karşı işledikleri vahşetten aşağı değildi. Japonya adı, Çin’de kelimenin tam anlamı ile bir paranoyadır. 

Japonya ve Güney Kore’nin partneri olduğu Türkiye, Rusya ve Çin’in o bölgedeki manevralarını ciddi oranda kısıtlayacaktır.

Türkiye’nin olağanüstü askeri kabiliyeti, Japonya ve Güney Kore’nin teknoloji ve sermaye birikimi bir araya geldiğinde, bu güç Asya-Pasifik’te de belirleyici ya da en azından caydırıcı bir güç olacaktır. 

Umarım ve dilerim Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve Dışişleri Bakanlığı bu konuyu bir an önce öncelemiştir. 

Erdal Şimşek