Haber 365
Haberlere Hızlı Erişin Son Dakika Haberleri ve Gelişmeleri Anında, Herkesten Önce Öğrenmek İçin;
Takip Et
Olası ABD-Çin Savaşı Sonuçları
Erdal Şimşek
Olası ABD-Çin Savaşı Sonuçları
18.12.2021 Cumartesi 17:44

Amerika Birleşik Devletleri, küresel ölçekte rakip olabilecek veya olan ülkeleri oyun dışı bırakmak için elinden gelen bütün gayretleri gösteriyor. Türkiye, Rusya ve özellikle de Çin’e yönelik baskı ve sindirme çabalarının tek sebebi, bu ülkelerin küresel güç olma yolunda hızla ilerlemeleridir. 

Çin’in ekonomik, Rusya’nın Nükleer ve teknolojik, Türkiye’nin de tarihsel birikim ve askeri teknoloji ile dünya ölçeğinde boy göstermesi ABD’yi ciddi anlamda endişelendirmektedir. Bu endişelerden dolayıdır ki Amerika Birleşik Devletleri, başta bölgemiz olmak üzere, Karadeniz-Avrupa ve Hint-Pasifik hatlarını baskılayarak ve kaos üreterek hakimiyetini korumaya çalışıyor. 

Kurduğu AUKUS paktıyla da Çin’i bölge ülkelerin desteği ile kendi topraklarında boğmaya çalışıyor.

Bu söylediklerimiz belki sizlere çok fantastik gelebilir ama son 170 yıldır bölgede yaşananlara baktığımızda, “yaşanmışların tekrarı” olduğunu görürüz. Şöyle ki:

Amerika Birleşik Devletleri 2 Aralık 1823 tarihinde ünlü Monroe Doktrini çerçevesinde önce Amerika kıtasını işgal etmiş, akabinde de Çin’in etrafına denizden bir duvar örmüştü. Çünkü Çin, yeniden güçlenmiş ve denizleri aşmaya çalışıyordu. Ha keza Japonya da bir güç haline geliyordu. O tarihlerde sömürgeci Portekiz ve İspanya denizlerdeki hâkimiyetlerini kaybediyor ve oluşan boşluğa Çin ile Japonya girmeye çalışıyordu.

ABD tam da bu dönemde 1854’te silah zoruyla ticari mallarını Japonya’ya sokarak bu bölgeye kalıcı adımını atmıştı. Hemen akabinde 18 Ekim 1867’de Alaska’yı Ruslardan 7.2 milyon dolara satın alarak Bering Boğazı’nı ele geçirmiş ve 9 Kasım 1887’de Hawai’yi işgal ederek Çin’in karşı sahiline geçmişti. Bir sonraki adımı Filipinleri işgal etmekti. Güçten düşmüş İspanyollar, bu işgali resmi olarak kabul etmişlerdi. Böylece ABD, Bering Boğazı-Yeni Zelanda hattının tam kontrolünü sağlayan bir deniz duvarı kurarak Çin’i hapsetmişti.

Ve tarih tam 167 yıl sonra yeniden tekerrür ediyor. Çin, ciddi bir sermaye birikiminin yanında nükleer ve gezegenler arası balistik güce erişmiş, Pekin-Londra ticaret hattını hem karadan hem de denizden oluşturdu. Bu çalışmalarında yükselen yeni değerler olan Türkiye, Rusya ve İngiltere’yi de yanına almayı başardı. İşte bu ticaret yolu ABD’nin bütün uykularını kaçırdı.

Çünkü ABD’nin yaklaşık 160 yıldır taşıdığı çürümüşlük kangrene dönüşmüş ve artık bedeni tüketmektedir. Kolaycıların sıklıkla kullandığı ve dillerine pelesenk ettiği “Amerika’nın sonu” cidden geliyor. Hem de ABD’nin bizzat kendisi kendi sonunu getiriyor. Özellikle müttefik olduğu ülkelere hala II. Dünya Savaşı sonrasındaki kabadayı üslubuyla davranması, bu sürecin tetikleyicisi olmuştur. Türkiye’nin savunma sanayiinde sıçrama yapması, Federal Almanya’nın her ne kadar fiili olarak sömürge pozisyonuna rağmen ulus devlet bilincine ermesi ve büyük bir ekonomik güç olması gibi bir çok müttefikinin günün koşullarına göre kendini geliştirmesini hazmedemeyerek onlara birer peyk gibi yaklaştı.

Değişen dünya koşulları eski müttefikleri eşit ilişki zemininde ısrarcı davranınca ABD’deki dökülme hızlanıyor ve gün geçtikçe agresifleşiyor. Bu agresifleşeme de devlet içinde çok başlılığa sebep oluyor. Bunu somut olarak örneklendirirsek;

Suriye’de PKK üzerinden kurulmak istenen terör koridoru, NATO’nun en sadık ve ABD’den sonra en büyük orduya sahip olan müttefiki Türkiye’nin hem ulusal çıkarları hem de Türk devletinin varlık sorunu olcaktı. Türkiye, bu koridoru bozdu ve ABD bunu ihsas etmede ısrarcı oldu. İşte o sıralarda ABD’den her kafadan bir ses çıkıyordu. PENTAGON’un dediğini Beyaz Zaray, Beyaz Saray’ın dediğini Kongre, Kongrenin Dediğini CIA, CIA’nın dediğini NSA, NSA’nın dediğini Dışişleri Bakanlığı tekzip ediyordu. Tıpkı halk yönetiminin zafiyette olduğu, asker ve sivil bürokratların devletin tepesine tebelleş olduğu bir zamanların Türkiye’si gibi oldu ABD. ABD, içine düştüğü bu zaaftan kurtulmaya çalışırken, yeni büyük zaafları oluşturacağa benziyor. Yıllardır ABD’nin Pasifik’teki askeri hareketlilik ve yerleşimini mesleki olarak tabiri caiz ise saati saatine takip eden gazetecilerden biri olarak şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim ki, bunların tamamı büyük bir savaş hazırlığıdır. Ve bu savaş Tayvan’da başlatılacak. Ancak ABD’nin esas yanılgısı da burada başlayacak. Çünkü Tayvan savaşı ABD’nin tahmin ettiği gibi kısa değil uzun olacak, hem de çok uzun bir savaş olacak. Çünkü bu savaş, yerelden çıkıp uluslararası boyuta taşınacak. Savaşı kolayca başlatan ABD, bunu öyle kolay bitiremeyecek. Bir çok cephe ve alandan geri adım atarak savaşı bitirmek zorunda kalacak. İşte o zaman ABD’nin Japon, Alman ve Türk kabusu yeniden başlayacak. Bu savaşta en çok üzüldüklerim Tayvanlılar olacak.

Çünkü Tayvan savaş alanı olacağı için maalesef yerel halk Ortadoğu’dan Afganistan’dan daha kötü durumlar yaşayacaklardır. Çünkü ABD, Çin ile silahlı çatışma tehdidini ciddiye alıyor. Böylece Pentagon, Çin'i ana rakibi olarak adlandırdı ve Amerikalı siyasiler orduya Tayvan'ı savunmak için sağlam planlar geliştirmesini emrettiler.

Savaş ve terör alanında 30 yıl civarında bir ömür tüketen ve hala okuyabildiğim dillerden “Savaş tarihi ve sanatı” ile ilgili bulabildiğim bütün kaynakları okuyan bir gazeteci olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki ABD askeri kanadı Tayvan Boğazı’nı kolay lokma sanma yanılgısını yaşıyor. Az biraz taktik ve strateji ilmini bilen Çin’in bütün hesaplarının Tayvan Boğazı üzerinde olduğunu hesaplamalı. Çin bu boğaza hâkimiyeti sağlarlarsa, ABD’nin çift taraflı akınlarını ortadan kesmiş olurlar ki, bu da şu anda ABD’nin askeri konumlama ve planlarının tamamen boşa çıkması demektir. Ayrıca Pasifik ve etrafındaki denizlere yerleştirdiği 320 bin civarındaki Amerikan piyadesinin can güvenliğinin tamamen ortadan kaldırılması demektir. Unutulmamalıdır ki ABD ordusunun ana omurgası da harekât gücü de deniz piyadeleridir. Diğer yandan Çin’in açıkladığı tatbikatları imkânlar ölçüsünde takip edebildiğimiz kadarıyla ana hedeflerin Tayvan ve Tayvan’ı silindir gibi ezip geçme olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Her iki ülkenin askerlerinin kara savaşlarında yeteneksiz olduğunu biliyoruz. Ama bu kara savaşı yeni Savaş Konseptiyle yapılacak. Kara-Havacılık, bu savaşın kaderini tayin edeceği muhakkaktır. Bunun örneklerini Libya, Kuzey Irak, Suriye ve II. Karabağ Savaşı’nda hepimiz gördük. Silahlı insansız hava araçları savaş konseptini değiştirdi. Ve Tayvan’daki savaşta SİHA’lar bir üst aşamaya geçecekler. O da “sürü harekatı” çıkarmasıdır. Bu da bir anda on binlerce askerin, sivilin ve milyonlarca canlının ölümü demektir. Gerçi Amerikalı Hal Brands ve Michael Backley, 16 Arlık tarihli foreignpolicy.com’da yayımladıkları ortak bir makalede Amerika’nın böylesi bir savaştan kaçınacağını öne sürüyorlar. Çinli liderler, Tayvan'ın direnişini ezecek ve ABD'ye bir oldu bitti sunacak hızlı felç edici harekatlar başlatmayı planlıyor gibi görünüyor. Her iki taraf da Batı Pasifik'te büyük bir küçük savaşı tercih ederdi, ancak Hal Brands ve Michael Beckley 16 Aralık'ta yayınlanan “China Is a Decilining Power-and That’s the Problem” başlıklı makalede bir çatışmanın çıkmayacağını umut ediyorlar. Gerekçeleri de nükleer silah kullanımı tehlikesi. Ancak Washington’ın uzun vadeli bir çatışmayı çıkarmasını ve bunu başarı ile sürdürmesini istiyorlar. Bu çatışmayı yönetememeleri halinde Amerika’nın bir felaketle karşı karşıya geleceğini de vurguluyorlar. “Savaş” yerine sürdürmeyi tavsiye ettikleri “Çatışma” hem Washington’ın hem de Pekin’in ekonomisine ağır yük olacaktır. ABD dolarının dünyada “rezerv para” olmasına da büyük darbe vuracaktır. Çünkü çatışma dedikleri şey, silahlanmadan başka bir şey değildir. ABD, Tayvan’ı bir garnizona çevirmesinin maliyeti hem o, hem de AUKUS için sürdürülebilir olmaktan çıkar. Ancak görebildiğimiz kadarıyla bugünkü Biden yönetimi çatışma yerine sonuna kadar “cephe savaşı”nı tercih edecek. Tabi olası cephe savaşında Japonya’nın Sibirya ve Mançurya’ya saldırısını değil ABD, bütün dünya bir araya gelse bile engelleyemeyecek. Çünkü adamların “Kızıl elma”sıdır Mançurya. Mançurya ve Kuzey Denizi'ni kontrol etmenin Japonya için ne anlam ifade ettiğini bilmeden Çin’e açılacak bir ABD ve müttefikleri cephesi, III. Dünya savaşından dönüşün artık imkânsız olduğunun nişanesidir.