Haber 365
Haberlere Hızlı Erişin Son Dakika Haberleri ve Gelişmeleri Anında, Herkesten Önce Öğrenmek İçin;
Takip Et
Kolberlik ve Allah’ın Belası PKK
Erdal Şimşek
Kolberlik ve Allah’ın Belası PKK
11.11.2020 Çarşamba 12:51

Kolberlik, Türkiye nüfusunun neredeyse tamamının yabancı olduğu bir kelimedir. Doğu vilayetlerimizde ve sınıra yakın köylerde kasabalarda oturanlardan başka kimsenin bilmediği kadim bir kavramdır.

Bu kavram aynı zamanda bir mesleğin adıdır

Ve yüz yıldır insanlar bu meslekle çoluk çocuğunu geçindirir…

Bilen bilir, Doğulu; Erzurumluyum. Merhum babam sağlıkçıydı ve görev yerleri arasında doğu illeri de vardı.

Cennetmekan babamın şark görevleri hayal meyal de olsa gözümün önüne geliyor arada.

Kolberlik kavramı ta o günlerde hafızama girdi. 1970’lerin Doğubayazıt’ındaydı babam. Hudut köylerinde bir sağlık ocağında görevliydi.

Türkiye’nin en yoksul dönemleri. Asprin, ağrı kesici, tütün, yağ, şeker ve Gazyağı’nın olmadığı yıllar. Un ve bulgurdan gayrı işlenmiş hiçbir gıda ürünü yoktu. Sol hükümet (Ecevit)’in bir daha Türkiye’yi batırdığı yıllardı. Yanlış okumadınız, tarım ülkesi Türkiye’de tütün yoktu.

“Gazyağı”nı bir çok insan bilmez. Hatta yaşı 40’ın altında olan kimse bilmez. 1970’li yıllarda Türkiye’nin bir çok ilinde dahi elektrik yoktu. Elektrikler, illerde bulunan jeneratörlerle verilirdi ve akşamları ortalama dört beş saat verilirdi.

İşte o günlerde gecelerimizi Gaz Lambası ile aydınlatırdırk. Ve Gazyağı, Motorin'in daha da inceltilmişi olan bir petrol ürünüdür.

Bir çok Doğu ili 1980’lerden sonra jeneratörsüz elektriği merhum Turgut Özal ile tanıdı.

Kolberler işte o dönemler, Doğu Anadolu’nun adeta can damarı gibiydiler. İran’dan katır sırtları ile yağ gazyağı, ağrı kesiciler, inanmayacaksınız ama Penisilinimizi bile Kolberler İran’dan getiriyorlardı. Ne acı bir durum değil mi, Türkiye’nin sınır sağlık ocağına devletin sağlık memuru veya hemşiresi kendi cebinden ara verip İran’dan kaçak yollarla Penisilin getirip özellikle zatürre olan çocuklara kullanıyorlardı.

 Ben bunlara defaatle şahit oldum. İki kardeşim, Penisilin olmadığı için daha bebek iken öldüler o yıllarda. Biri Çocuk Felci, biri de Boğmaca’dan. Kardeşim Ercan’ın ölümü, Allah’ın bir babaya vereceği en acı ölümdü. Babam, at sırtında köylere Bogmaca aşısı yapmaya gitmişti. Bir gittiğinde bir haftaden önce dönmüyordu. Sağlık ocağına bağlı köylerde çocuklara boğmaca aşısı yapardı. Yerde en az iki metre kar ve atla günde ancak bir köye gidilebiliyordu. Babam da günün bittiği köyde kalıyor, ertesi gün bir sonraki köye gidiyordu.

Kardeşim hastalandıktan beş gün sonra geldi ve 1 yaşındaki oğlunun bilincinin kapalı olduğunu gördü.

Babam ertesi gün Doğubayazıt ya da Ağrı’ya gidebilmek için kızakla oğlunu iki gün taşıdı… Yolda, kucağında oğlu can vermişti. Tabi bunu Doğubayazıt merkezde sağlık ocağına girdikten sonra anlıyor. (O yıllarda ilçelerde hastahane yoktu. Sadece sağlık ocakları vardı). Çünkü bebek Ercan kırk kat battaniyeye beze sarılı. Arada nabzını kontrol ediyor. En son Doğubayazıt’a yaklaşırken kontrol etmiş kardeşim yaşıyormuş…

Bir insan düşünün, karda, kışta kıyamette, kurtlar tarafından parçalanma tehlikesi göze alarak uzak köylerdeki çocukların canını kurtarmaya çalışırken, antibiyotik yokluğundan dolayı kendi öz evladını kaybediyordu.

Babam devletin Sağlık Memuru ve sınırdaki Sağlık Ocağında görevli ve yöneticisiydi… Ve devlet, kendi memurunun çocuğuna bile Penisilin türü antibiyotik gönderemiyordu.

Kardeşimin defin işlemleri yapılırken komşulardan duyduğum, aşırı tipi ve fırtınadan dolayı Kolberler haftalık turlarını yapmamışlar. O yüzden Penisilin yokmuş.

Kolberler, sadece acıyla yüzleşmeyelim diye çalışmıyorlardı. Bayramlarda düğünlerde yüzümüzü güldürürlerdi. Kara lastiklerimiz, kıyafetlerimiz hep onlardan alınırdı…

Tek dertleri vardı, bizi sevindirirken kazandıkları üç beş kuruşla çocuklarını sevindirmek…

Bu, Ağrı da, Van’da Hakkari’de, Şırnak'ta da öyle idi.

Jandarma da kolberlere pek karışmazdı. Çünkü onların da ihtiyaçları olurdu. Kuş uçmaz kervan göçmez dağlardaki jandarma karakollarının ihtiyacını yine kolberler karşılıyordu. Jandarma da bilirdi ki bu insanlar tek derdi küçük ticaret. Ve bu ticaret köylerdeki yokluğu az da olsa ortadan kaldırıyordu.

Lambalarımızı aydınlatmamız için Gazyağını, Traktörlere mazotu, görünce sevinçten havalandığımız makarnayı, pirinci bu Kolberler getiriyordu. Aklınıza öyle büyük miktarda tonalar gelmesin. Bir Kolberin en fazla iki katırı olurdu. Ve her katıra 100-150 kilo arası yük bindirilirdi.

Ta ki PKK denen uluslararası tetikçi kanlı terör örgütü ortaya çıkana kadar kolberler sorunsuz işlerini yapıyorlardı.

Terör örgütü PKK ortaya çıkınca bu Kolberlere zorla silah, bomba ve mühimmat taşıtmaya çalışıyordu. Ve kolberlerin çoğu işlerini bırakmak zorunda kaldılar. Daha sonra Türkiye’nin sınır güvenlik birimleri tarafından bunların PKK’ye mühimmat taşıdıkları, istihbarat faaliyeti yaptıkları tespit edilince bunlara nefes aldırılmadı. Kolberler, ya işi bırakacak ya da PKK’ye çalışacaklardı. Rızık korkusu taşıyanlar, ölümü göze alarak Kolberliğe devam ettiler. Ve her yıl birkaç çoğu hem PKK hem de sınır güvenlik birimleri tarafından öldürüldü. Sınıra mayınlar yerleştirildi. Hasılı kelam Kolberlik, Azrail ile dans etmekle eşdeğer hale geldi.

Kolberlerin işi bırakmasından sonra Türkiye tarafında bulunan köylerden Kolberler ortaya çıktı. Özellikle Hakkari ve Şırnak civarında bu işe soyunanlar çok oldu. Ne var ki neredeyse tamamının PKK’ye çalıştıkları ortaya çıktı. Devlet bunlara da engel oldu.

PKK’nın Doğudaki dağlardan temizlenmesinden sonra İran tarafından kolberler yine küçük alışverişler için işe başladılar. Fakat bu sefer ticareti yapan onlar değildi. Onlar, ambargodan dolayı sadece Türkiye ve iran tarafındaki tüccarların mallarını taşıyorlar.

AMerikan ambargosuna takılan ticaret, Kolberler üzerinden deliniyor. Belki çoğunuza garip gelecek ama Özellikle İran’a tekstil ve ayakkabı ihracatı yapan bir çok şirketin ambargodan dolayı duran ticareti bu Kolberlerin sayesinde yeniden canlandı. Hani “akmasa da damlıyor” dedikleri türden.

Kolberlik ile ilgili İran sınırında bulunan güvenlik görevlilerden sorumlu mülki yönetimler bir çözüm bulmalı. Hem İran hem Türkiye tarafından bu işi yapanlar sadece rızıkları için çalışıyor. Artık katır sırtında mazot veya akaryakıt getirilmesi ekonomik değil ve zaten mümkün de değil. Ama bir katırın sırtına en az 500 çift ayakkabı yüklenebiliyor. Bu da nereden bakarsanız bakın ülke ekonomisine birkaç on bin dolar girdi demek.

Kabuklanmış kardeş yaramı bugün bana deştiren, Arapça yayın yapan bir internet sitesinde sınırda İran askerleri tarafından vurulan iki kolber kardeşin haberi oldu.

İran’ın Urmiye kentinin Kuran köyünde yaşayan ve Kolberlik iki fakir kardeş, sınır hattında açılar ateş sonucu ağır yaralanıyor. Kardeşlerden Muhsin Kasımi (24) olay yerinde tüm müdahalelere rağmen yaşamını yitiriyor. Diğer kardeş Muslih Kasımi (21) ise Türk sınır birlikleri tarafından kurtarılarak Hakkâri Devlet Hastanesi’ne kaldırılıyor

Haberi okuyunca gözlerimden yaşlar aktığını fark fark etmemiştim… Yüzünü dahi hayal meyal hatırladığım kardeşim Ercan’ın Penisilin yokluğundan ölümüne mi, Muhsin ile Muslih’in yokluktan bile bile ölüme yürümelerine mi ağladım bilemiyorum…

Uluslararası cinayet şebekesi PKK olmasaydı bugüne kadar sınırda hiçbir Kolber asker kurşunu ile ölmezdi… Allahın kahrı ve laneti üzerinde olsun ey PKK…