Haber 365
Haberlere Hızlı Erişin Son Dakika Haberleri ve Gelişmeleri Anında, Herkesten Önce Öğrenmek İçin;
Takip Et
Klavye Cahilliğine 'Gazetecilik' Diyorlar
Erdal Şimşek
Klavye Cahilliğine 'Gazetecilik' Diyorlar
04.01.2021 Pazartesi 14:40

Türkiye’de bir çok alanda yaşanan erozyon, siyasetten sonra en çok bizim mesleği vurdu. Malumunuz, Türkiye’de siyaset artık “muhalefetin tamamen yalan üzerine kurulu kara propaganda yapması ve iktidarın da bu yalanların ‘yalan’ olduğunu ispat etmeye çalışması” şekline dönüştü.


Gazetecilik de maalesef cahilliğin utanılmadan sergilendiği bir alan oldu maalesef. Gazeteciliğin “gazetecilik” olduğu Türkiye’de, yanış bir ifadede veya bilgilendirmede bulunmak, meslekten istifayı gerektiriyordu. Ama maalesef günümüzde arsızlık, rezilce iftiralar ve cehalet iftihar etmenin vesilesi oluyor.


Sondan başlayarak gidelim. Çıkardıkları gazeteler beş para etmeyen ve okunmayan gazeteci kimliğini kullanan Amerikan ve AB fonlarını lüpleten besleme basın, çareyi sosyal medyada aramaya yöneldi. Çünkü sosyal medya kullanıcılarının önemli bir kısmının “klavye cahili” olduğu bilinen bir gerçek. Ve beyinlerini, akıllarını tasarruflu kullanan bu kitleleri kandırmak, inandırmak ve onları sürü halinde yönlendirmek maliyetsiz ve daha kolay.


Özellikle muhalefette politika yapanlar ile besleme basının her bir ferdinin sosyal medyadaki paylaşımları çalıştıkları televizyonların ratinginden, gazetelerin tirajından internet sitelerinin okunma sayısından kat be kat fazla. Çünkü sosyal medya kullanıcılarının büyük çoğunluğu en düşük seviyenin bile çok ama çok altındadırlar.


Alın size SMA hastaları ile ilgili yalana bir göz atalım. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu ülkenin iktidarını devralmasından bu yana, SMA hastası olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının tüm tedavi masrafları devlet tarafından karşılanıyor. Sağlık Bakanlığı ve uluslararası sağlık örgütlerince de onaylı olan bütün ilaçlardan SMA hastaları faydalanmaktadır.


Başta Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri, parti yöneticileri, trolleri, tecavüzcü, tacizci, hırsız  ve bil umum yalancı belediye başkanları ve parti teşkilat yöneticileri aylardır SMA hastalarının tedavilerinin devlet tarafından karşılanmasını isteyen twitler atıyorlardı. Hükümet tarafından da bu hastaların bütün masraflarının devlet tarafından karşılandığı açıklanmıştı halbuki. Hasta sahipleri ve yakınları da bu gerçeği biliyordu.


CHP candaşı, ABD ve AB fonlarından beslenen medya ve medyacılar parti yöneticilerinin yaydığı bu yalanı sosyal medya üzerinden genele yaymaya başladılar ve bu platformların kullanıcıları bunlara inandı ve bir fırtına kopartmaya çalıştılar.


Özellikle, tecavüzcü, tacizci ve yalancı belediye başkanlarının yönettikleri kamu gücünü kullanarak trollerini çok iyi yönlendirmeyi başardılar ve bir anda devletin SMA hastalarına sahip çıkmadığı, ilaçlarını ödemediği algısı oluştu.


Yaklaşık 5 yıldır yine Algı olguyu yendi. Sosyal Medya Halkı muhalefetin bu galiz yalanına da inandı. Eskiden karşıt kutuplardaki gazeteler ve gazeteciler kapışırken koro halinde bu kapışma olmazdı. Taraflardan birinin yalan veya iftiraya sarılmasına mutlaka kendisinin de içinde olduğu medya grubundan itirazlar gelirdi ve arşivlerden konu ile ilgili gerçekler tek tek ortaya dökülürdü. Sadece arşiv kullanma anlamında değil, bizim kuşağın gazeteleri beyinlerini, muhakeme yeteneklerini de kullanırdı. Sonuçta vijdan denen olgu oluşurdu. Ama yeni nesil gazetecilerde bu melekelerden hiç biri yok maalesef.


Örneğin Cüneyt Özdemir. Bu şahıs, Mehmet Ali Birand’ın rahle-i tedrisatını kendine bir övünç kaynağı olarak gösterir lakin tipik yeni nesil gazetecidir. Olayın önünü arkasına sorgulamadan muhakeme etmeden hesapta “çok ince işçilikli” muhaliflik yapar. En son geçtiğimiz günlerde, uluslararası bir dolandırıcıyı kendi kanalında konuk ederek bu ahlaksızı akladı pakladı. Halbuki o dolandırıcının FETÖ ayağından tutun da her türlü rezil ve ahlaksız ilişkilerine dair sayfalar dolusu bilgiler var medyada. Birazcık arşivlere baksaydı bunu görürdü. Ya da aklını kullanıp, “arkasında bütün maddi, somut ve dijital izleri yakıp yok eden biri nasıl bir daha bu ülkeye adımını basar” sorusunu sorar tongaya düşmezdi. Tabi bizim bu görüşümüz tamamen naif olup, diğer gıllı gışlı ilişkileri telaffuz etmeye dahi utanırız.


Arşivlere müracaat etmeme, dünü bilmeme ve aklını kullanmama ile ilgili başka bir örnek daha vereyim. Dün, Kübra Par adlı gazeteci olduğu söylenen bir hanım, mesleğimiz için utanç verici bir saçmalığa imza attı.


Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “esnaf ziyaretleri” konusunda İP Genel Başkanı Meral Akşener’i taklit ettiğini yazdı.


Yeni nesil gazeteci Kübra Par Hanım bununla da yetinmemiş, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Meral Akşener’i sadece taklit etmediğini, izinden gittiğini de yazmış.


Bu hanım bizden birkaç yıl sonra gazeteciliğe başlamış. Yani yenilerden değil, 50’sine doğru hızla koşuyor yani. Gazetecilik adına bugüne kadar yaptığı bir haber konusunda da herhangi bilgim yok. Halbuki yıllardır haberleri iyi takip ettiğimi bilirim. İşim bu. Çünkü ekmeğimi bundan kazanıyorum.


HaberTürk isimli televizyon kanalında çalışıyormuş bu hanım kız.


Benim merak ettiğim, bu hanımefendiyi HaberTürk yöneticileri hangi ülkeden Türkiye’ye getirdi acaba?


Kübra Hanım, Erdoğan’ı ta belediye başkanlığından beri bilmesi tanıması gereken biri.


Türk siyaseti ve tarihi üzerinde bu kadar etkin olan bir siyasetçiyi, hele hele bu şahıs devlet başkanı isi bunu bilmemek, siyasi geçmişini didik didik didiklememek, bir gazeteci için utanç verici bir durumdur. Bizim meslekte, bilmediğin, iyi irdelemediğin biri hakkında hüküm vermek ya da ahkam kesmek, en hafif tabiriyle “cahil cesareti” olarak tanımlanır. Yazı yazabildiğine göre okul okumuş bu hanımefendi sanırım. Ve okuma yazma bilen biri mutlaka kendi zamanında bile yazılanları gözden geçirse kaleme aldığı kişi hakkında epeyce bilgi toplayabilir. Çünkü günümüz teknoloji ve iletişim gelişmişliğinden dolayı herkes ile ilgili her bilgiye ulaşabilirsiniz. Bilgiler, sanal alemde, elektronik arşivlerde duruyor. Ancak burada esas sorun, o bilgiye ulaşabilmeyi akıl etmek.


“Akletme” sorunsalınız olduğu zaman işte böyle utanılacak işlere imza atarsınız.


Türkiye’de ben ve Kübra Par’n kuşağı bütün gazeteciler Erdoğan’ı çok iyi bilir. Türk siyasetinde Sokağın nabzını tutan, hiçbir siyasetçinin kapısını çalmayı akıl edemediği kişi kesim ve yerlerin kapısını çalan ve onlarla iletişim kuran ilk siyasetçi Recep Tayyip Erdoğan’dır. Çingenesinden, bedenini satmak zorunda olan kızlarımıza, 3. cinslere varana kadar herkesle iletişim kuran ve onları dinleyen ilk siyasetçi Erdoğan’dır.


Cumhurbaşkanı olduğu günden bu yana hala sokakla en içli dışlı olan tek siyasetçi Erdoğan olduğunu bilmemek için kör ve sağır olmak yetmiyor. Sanırım, akıl melekelerini kullanamamak ve onlardan bihaber olmak gerek. Çünkü Erdoğan, bu ülkede haftada en az bir kere bir taksi durağı bir esnaf bir büfeci, bir gecekonduya veya seyyar satıcıya bizzat gidip onlarla oturup halleşen bir siyasidir. Erdoğan bunu Türk siyasetine kazandıran insandır. Erdoğan’dan sonra “monşer ve Beyaz Türk partisi CHP” de sokağa inmek zorunda kaldı. Gerçi evlere ayakkabıları ile giriyorlar. Ama olsun bu bile büyük bir başarı. Ve bu başarıyı sağlayan Erdoğan’dır.


Ya hu, Erdoğan’dan sonra CHP genel başkanları Cami, Cuma yüzü gördü. Bunu da mı bilmiyorsunuz Allah aşkına?


Hani Meral Hanım güzellemesi yapıyorsunuz. Yapın tabii ki. Aldığınızın hakkını verme adına yapmalısınız da. Bunu kınamıyorum. Ama Meral Hanım’ın geçmişini de mi bilmiyorsunuz? Meral Hanım’ın geçmişine inseniz en az üç dört yerde Erdoğan karşınıza çıkar.


Bu yaşta ve neredeyse çeyrek yüzyıl gazetecilik yaptığı söylenen birinin bu kadar hata yapması gazetecilik adına tükenmişliğin sembolüdür.

Bunların gazeteci olduğu memlekette “ört ki ölem.”