Haber 365
Haberlere Hızlı Erişin Son Dakika Haberleri ve Gelişmeleri Anında, Herkesten Önce Öğrenmek İçin;
Takip Et
Demokrasisi Olmayan Ülkeler Toplantısı
Erdal Şimşek
Demokrasisi Olmayan Ülkeler Toplantısı
15.12.2021 Çarşamba 15:40

Joe Biden'in  tamamının ABD emperyalizme boyun eğen 100’ün üzerinde ülkenin davetli olarak katıldığı "demokrasi" toplantısı, aslında "demokrasisi olmayan toplumlar toplantısı" gibi bir duruma dönüştü. 

Angola, Hindistan, Irak gibi insan hayatının, insan düşüncesinin ve temel hak ve hürriyetlerinin hiçbir şekilde olmadığı ülkeleri davet etmesi, bu zirvenin aslında yeni bir “Emperyalist Güç ve Peykleri Tiyatrosu” olarak değerlendirilebilir.

Biden’ın davet ettiği ülkelerin aşağı yukarı tamamını tanıyor ve muhtelif zaman dilimlerinde bu ülkeleri gazeteci olarak gözlemleyerek takip etmiş ve hala işimiz gereği takip etmeye devam ediyoruz.

Amerika’nın demokrat olarak tesmiye ettiği ve yaptığı zulüm, baskı, faşizan uygulamalar ve katliamlarla çok iyi bilinen Hindistan’ı ele almak istiyorum. İşimiz gereği hem Hindistan’ı hem de Hindistan’daki Müslümanları çok yakından takip eden bir gazeteci olarak bu ülkede var olan resmi burada tasvir etmek istiyorum. Ve bu tasvirden sonda Biden’ın “Demokrasi Zirvesi”nin bir “emperyal tiyatro” olup olmadığına karar vermek siz okurlarımıza bırakıyoruz:

ABD Başkanı Joe Biden, yüzden fazla ülkeden liderleri demokrasi üzerine sanal bir küresel zirveye davet ettiğinde büyük bir tiyatro çadırı kurdu. Dünyanın birçok yerinde demokrasi bocalarken, zirvenin zamanlaması uygundu. Hoş geldin konuşmasında Biden, liderlere demokrasinin “durgunluğu” olarak nitelendirdiği şeyi tersine çevirmeleri çağrısında bulundu.

Ancak konuk listesindeki birçok ülkenin otantik demokrasiler olarak kimlik bilgileri tartışmalıdır. Ev sahibi ülkenin kusursuz bir demokrasi olarak sicili de aynı derecede ortadadır. Son 20 yıllık demokrasi uygulamalarında yaklaşık 3.5 milyon insan öldürülmüş ve on milyonlarcası sürgün edilmiş, bir çok ülke kelimenin tam anlamı ile harabeye dönüşmüştür. 

Siyasal yapısı, toplumu, sosyolojisi ve kültürünü sayısız kere yerinde görme, müşahede etme imkanına erdiğimiz Hindistan’a tekrar dönelim.  

Başbakan Narendra Modi zirvede, çoğulculuk, sosyal uyum ve hukukun üstünlüğüne bağlılık da dâhil olmak üzere her Hintlide kökleşmiş demokratik ruh olarak nitelendirdiği şeyi övdü. Ancak hayatın ironisine bakın ki Modi’nin zikrettiği bütün değer yargıları bugün Hindistan’da bizzat kendisinin öncülüğünde yıkılıyor. 

Gerçek şu ki, demokrasi zirvesindeki birçok ülkede olduğu gibi Hindistan'da da demokrasi sadece isim olarak kalmış durumda. 

Hindistan'da, çoğu Müslüman olan bir azınlığın üyesi olmak hiç bu kadar tehlikeli olmamıştı. Bunun bir nedeni, iktidar partisinin yani Modi ve onun önde gelen kadrolarının ve hatta Birlik hükümetinin üyeleri tarafından Hindistan'daki Müslümanları aşağılayan ve her türlü nefret söylemine sınırsız ve sık sık başvurulmasıdır.

Modi hükûmeti bırakın bu suçları cezalandırmayı, bu sesleri dizginlemeyi bile reddediyor. Aksine, en kötü suçlular, etkili parti veya hükûmet yetkilileri tarafından açık bir şekilde ödüllendiriliyor. Linç ya da çoğunlukla Müslüman ya da Dalit erkeklerin toplu olarak öldürülmesi, 19. yüzyılın sonlarında Afro-Amerikalıların linç edilmesinin korkutucu manzaraları ile bire bir aynıdır maalesef. Müslüman erkekler ve Hindu kadınlar arasındaki rızaya dayalı evlilikler suç sayan yasalar bizzat Hindistan’ın faşist Başbakanı Modi tarafından çıkarıldı.

Hindistan’da Müslümanların geçim kaynakları sürekli kuşatma altındadır. Bu kuşatma önce sığır eti ticaretine yönelik saldırılarla başladı. Ancak şimdi Müslüman sebze ve et satıcılarına, restoran çalışanlarına ve hatta bileklik satıcılarına yönelik saldırılara kadar uzanıyor. Ulusal güvenliği tehdit eden kişilerin önleyici gözaltına alınmasını sağlayan yasalar, bunun ulusal güvenliği nasıl tehdit ettiği açıklanmadan sığır eti ticareti yapanlara karşı kullanıyorlar. Yani Et satan, Hindistan’ın ulusal güvenliğini tehdit ettiği için tutuklanıp işkence görüyor ve bazıları öldürülürken bazıları da hapishanelerde çürümeye terk ediliyorlar.

Ülkenin ortak Hinduizm ve İslam mirasını yansıtan yolların ve kasabaların adları değiştiriliyor. Müslümanların Hinduların yaşadığı apartmanlarda ve yerleşim yerlerinde yaşamaları gözdağı ile engelleniyor. Müslüman türbeleri yerle bir ediliyor ve kalabalıklar (son olarak Gurugram şehrinde) Müslümanların Cuma namazını parklarda ve açık alanlarda kılmalarını engellemek için saldırıyorlar. Diğer azınlıklar arasında, Hıristiyan ibadethanelerine, papazlara ve rahibelere yönelik saldırıların grafiği ne yazık ki keskin bir şekilde yükseldi.

Bütün ülke bürokrasisi bertaraf edilmiş ve Başbakan Modi, Hindistan anayasasını ayaklar altına alarak kanunsuz bir şekilde yetkileri kendinde toplayarak kullanıyor. Üstelik kanunları hem amaçlarının hem de ruhlarının hilafına sadece Müslümanlara yönelik bir baskı, bir işkence, bir yok etme aracı olarak kullanıyor. 

Bir anda ülkede sokağa çıkma yasağı ilan edip yüz milyonları içinden çıkılmaz hale sokuyor. Örneğin çalışan yoksullara en küçük yardım transferlerinden bazılarıyla dört saat önceden haber verilerek ulusal bir sokağa çıkma yasağı uygulanması gibi milyonlarca insanın hayatta kalmasını etkileyen kararlar, hiçbir kanıt olmaksızın teatral olarak duyurularak garip bir şekilde toplumsal kaos tetikleniyor. 

Ve barışçıl kitle protestoları Maocu, Müslüman veya Khalistanileri (Sih dini inancına mensup milliyetçi bir siyasi akım) şeytanlaştırılıyor. Hindistan'ın vatandaşlık yasalarında, özellikle Müslüman kimliğine sahip belgesiz kişileri komşu bir ülkeden zulüm gören bir azınlık olma pozisyonuna sokuyor acımasızca. 

Hindistan, egemen düzenin politikalarına ve eylemlerine karşı çıkan veya bunlara direnen insanlar için tehlikeli bir yerden öte, “ölümcül bir ülke” halini aldı maalesef. Artık Gandi’lerin, Nehruların ülkesi değil. 

Azınlıkların hedef alınmasına karşı mücadele eden, Keşmir gibi yerlerde protesto gösterileri yapan, yerli halkların ormanlarından ve topraklarından sürülmesine karşı mücadele eden veya yurttaşlık haklarını savunan insanlara olağanüstü terörle mücadele yasalarının veya sömürge dönemi ayaklanma yasalarını devreye koyması hangi demokrasi veya insan hakları ile bağdaşıyor?

Öğrenci aktivistler, akademisyenler ve hak avukatları, hatta şairler ve rahipler bile süresiz olarak hapse atılıyor.

Bunlar arasında, ilham verici hayatını yerli halkın yerinden edilmesine karşı korkusuzca ve barışçıl bir şekilde mücadele etmeye adayan, Parkinson hastası, yaşlanmakta olan bir Cizvit rahip hapse atıldı ve hapishanede öldü. 

Bir başka örnek, Sudha Bhardwaj, en yoksul maden işçileriyle birlikte yaşayan ve çalışan örnek bir özverili avukat, üç yıl hapis cezasına çarptırıldı. Son zamanlarda, Keşmirli bir aktivist olan Hürrem Pervez, militanlara yataklık etmekle suçlanarak hapse atıldı Hürrem Pervez’in tek suçu, Keşmir’de kaybolan ve faşist Modi rejimi tarafından militan diye adlandırılan Müslümanların ailelerine insani destekte bulunmasından başka hiçbir faaliyeti yok. Ama Faşist Modi, onu rahatlıkla terörist ilan edip hapisle cezalandırıyor. 

Mesela bir meslektaşımız, tıpkı 90’ların Türkiyesi gibi ortadan kayboldu. Ailesi cesedini ararken, Modi’nin bir zindanında kemikleri kırılmış bir halde bulundu ve hala hapiste. Bu arada Türkiye’den tek ses çıkmadı Kappan’ın öldürülmesine. Meslek gruplarımız tarihin en utanç verici suskunluklarından birine büründübKapan bir Kuşal Türküydü ve Türkiye medyası sus pus oldu… Kappan’ın suçu neydi biliyor musunuz?

Hindu faşistlerin bir Dalit Kadına toplu tecaüz etmelerini haber yapmasıydı tek suçu.

Hele bu Dalitlerin yaşadıkları zulmü anlatmaya ne kalemler ne mürekkepler yetiyor. Müslümanların eften püften de olsa bir sahipleri, onların çığlını dünyaya duyuracak kimseleri var. Ama zavallı Dalitlerin hiç kimsesi yok. 200 milyonluk nüfus Faşist Hindu rejiminin her türlü baskı ve zulümlerini yaşıyorlar ama feryatlarını duyan yok maalesef. Koskoca Türkiye’de bile sanırım bu satırların yazarından başka kendilerinden söz eden tek kalem yok.

Hani Hindistan’dan gelen iç karartan insanın bakmaya midesinin dahi kaldıramadığı yoksul kötü fotoğrafler var ya, o fotoğrafların tamamının ana unsuru Dalitlerdir.

Ve Hindistan Türkü olan bu meslektaşımız ve soydaşımız, tecavüze uğrayan mazlum Dalit kızın haberini yaparken, “cihatçılara destek verdiği” iddiasıyla tutuklanıp kemikleri paramparça edildi. Ve yıllardır hala iddianamesi bile hazır değil. Çünkü Hindistan Türklerinden bir kişinin dahi cihatçılarla hiçbir işi yok. 

Mahatma Gandhi’nin, Müslüman bir çocuğun korkusuzca yürüyebileceği bir Hindistan hayalinden eser yok şimdiki Hindistan’da. Korku, bugün Hindistan'daki birçok Müslüman için bir yaşam biçimi haline geldi. Bugün Hindistan'da bu diktatör zulüm ediyor ve eziyor Hindistan cumhuriyetinin 75 yıllık yolculuğunda demokrasi hiç bu kadar zaafa uğratılmamış ve bu kadar kanamamıştı. 

Ama ABD Başkanı Biden, üzerine atılı pedofili suçlamasını atmadan Hindistan’ı demokratik cephede görüyor. 

Ne diyelim, Pedofilinin demokrasisi ancak Hindu faşizmi ile yarışır.