Haber 365
Haberlere Hızlı Erişin Son Dakika Haberleri ve Gelişmeleri Anında, Herkesten Önce Öğrenmek İçin;
Takip Et
Bugüne Kadar Hiç Duymadığınız Afganistan Gerçekleri
Erdal Şimşek
Bugüne Kadar Hiç Duymadığınız Afganistan Gerçekleri
09.08.2021 Pazartesi 09:56

Afganistan, Türk ve İslam dünyasının yanı sıra Türkiye için hep kilit rolü oynamıştır. Kuşan İmparatorluğu, bugünkü Afganistan’ın kuzeyinden Ceyhun Irmağı, Hindikuş Dağları ile halen Çin’in işgali altında bulunan Kaşgar, Kuşa, Turfan’a kadar olan topraklarda kurulmuş bir Türk imparatorluğu idi. Bu devlet Türk tarihinin ilk imparatorluklarından biri olmasından da öte Türk tarihinde çok başka bir önemli özelliği daha var.  Kuşan İmparatorluğu, Hun İmparatorluğundan yani Atilla Han’dan yaklaşık 8 asır önce Roma’yı yenmiş, yenmekten de öte Grek-Hint Baktriya Krallığını tarihe gömmüş bir Türk devletidir. Yani Türkler ile Roma/Bizanslıların ilk karşılaşması Milattan sonra 440’lı yıllarda değil, Milattan 3 asır önce gerçekleşmiştir. Diğer tanımlama ile Türklerle Batılıların çatışması 2250 yıllık bir geçmişe sahiptir. 

Kuşanlar, kurdukları imparatorluğun stratejik savunma ve ticaret yollarının kontrolünü sağlamak için Afganistan’ın Kuzey kesimi olan bugünkü Türkistan’ı topraklarına katarak merkez üs haline getirmişlerdir. Ve milattan yaklaşık 3 asır önce bu topraklara yerleşerek, bu coğrafyanın adının Türkistan olarak anılmasını sağlamışlardır. 

Bugünkü Afganistan’ın kuzeyi olan Türkistan (Horasan’ın bir bölümü) bütün Türk boylarının varlıklarını sürdürdükleri bir alandır. Kabil’den Mezar-ı Şerif ve kuzeye toplu taşıma araçları ile gittiğinizde, sağınızda bir Kara Oğuz, solunuzda bir Karluk, önünüzde Özbek, arkanızda Kıpçak Türkü oturması muhtemeldir. Bunu defalarca yaptığım seyahatlerde yaşadım. Her seferinde minibüs veya otobüste yanımda ve etrafımdaki koltuklarda en az üç dört Türk Boyu mensubu insanlar vardı. 

Kuşan hanedanlığından bu yana Uygurlar, Karahanlılar, Hazara İmparatorluğu, Selçuklular ve diğer irili ufaklı tüm Türk ve amca çocukları olan İl Hanlı devletleri için kuzey Afganistan hep bir müstahkem mevki, ön savunma, gıda deposu, Afrika ve Avrupa ticaret yollarının en önemli güvenlik hattı ve üssü olmuştur. 

Aynı strateji, Osmanlılar ve Türkiye Cumhuriyeti devleti tarafından da izlenmiştir. Osmanlı İmparatorluğu (Bu devletin resmi ve gerçek adı, Devlet-i Aliye’dir. Devlet’in Han sülalesinin adı Osmanlı’dır.) Bu bölgeye o kadar büyük önem vermiştir ki, tüm tarihi boyunca sorunsuz bölge olmasını sağlamıştır. Hatta devletin yıkım sürecinin hızlanması sonucunda Enver Paşa’nın ‘Yeniden Diriliş Hareketi’ni başlattığı Türkistan işte bu bölgedir. 

Cumhuriyet dönemi de Afganistan’a özel bir ihtimam göstermiştir. Ve Mustafa Kemal, bütün hayatı boyunca kendi elleri ile sadece bir yabancı devletin bayrağını göndere çekmiştir. Ve o, Afganistan‘dan başka bir ülkenin bayrağı değildir. 

Türkiye, en yoksul olduğu zamanlarda bile Afganistan’ı asla yalnız bırakmamış, talep halinde maddi manevi bütün imkanlarını bu ülke için bila bedel seferber etmiştir. 


Oğuz boyunun son resmi iki temsilcisinden biri olan Türkiye (diğeri Azerbaycan) için Afganistan’ın her karış toprağı kendi toprakları kadar kutsaldır. 

İşte bu tarihsel, reel politik ve coğrafi zarurettendir ki Türkiye, 1979’da Afganistan’ın Ruslar tarafından işgalinden bu yana kendi gücü nispetinde istisnasız her platformda bu ülkenin yanında yer almıştır. 

Tam da bu dönemde Afganistan’da yaklaşık üç asırdır bir araya gelemeyen Türk boylarını birleştirmeyi başaracak olan Azad Beg ortaya çıkar. Rus işgali sırasında 1979’da kurduğu Kuzey Afganistan Vilayetleri İslami Birliği ile direniş hareketini başlatmıştır. Azad Beg, Afganistan’da 1970’lerin başlarında baş gösteren Peştun milliyetçiliği (zaman zaman faşizmi)ne karşı Türkler arasında birlik sağlamayı başardı. Yüzyılı aşkın bir süredir bir araya gelemeyen Özbekler ile diğer Türk boylarını birleştirmeyi başarmış ve tek çatı altında toplamıştı. 

Türkistan’daki Oğuz boylarının ezici çoğunluğu Özbekler ve Türkmenler oluşturmaktadır. Türkmenlerle Özbeklerin birliği, başta ve öncelikle İran olmak üzere Hindistan, Çin ve Rusya için çok büyük tehlike demektir. Çünkü Türklerin birliği demek, bu stratejik coğrafyanın kontrollerinden çıkması anlamına gelmektedir. Bu da yeniden Kuşan, Uygur, Hazara, Selçuklu veya Osmanlı İmparatorluğu demektir.

Sovyet Rus ajanları bir çok kere Azad Beg’e suikast düzenlediler ama hiç birinde başarılı olamadılar. Çinliler de bütün suikast denemelerinde elleri boş döndüler.

Ve ihale Türklerin tarihsel düşmanı, aynı zamanda Türk topraklarının en büyük işgalcisi İran’a kalır. Azad Beg, iç savaş sırasında bir yandan Taliban ile savaşırken, diğer yandan da bu suikastlarla mücadele etmeye çalışıyordu. Bu süreçte Mezar-ı Şerif, Taliban’ın kontrolüne geçince, Azad Beg, karargahını, Hazara Türklerinin kontrolündeki Bamyan şehrine taşıdı. 

Hazaraların Şii olmasından ve itikadi olarak da İslam Şiası değil de İran Şiasına bağlı olmalarından dolayı, İran’ın milis gücü haline dönüşmüşlerdi. Ama Azad Beg’in başlattığı Türk birliği hareketi Hazara bölgesinde de taban bulmuş ve ona güçlü bir alan sağlamıştı.

Azad Beg’in Bamyan’da yaşadığı her gün İran’ın Hazaralar arasındaki etkisinin biraz daha azalması demekti. 

İran Molla rejimi, Bamyan’daki başkonsolosluğunu harekete geçirerek Azad Beg’i öldürmeyi denedi. Fakat Hazaralar buna yanaşmadılar. Ancak Hazara liderlerden Kerim Halili bu görevi kabul etti. Hazara Merkezi Şurası üyelerinden Sait Nimetullah Meşhab’ın belirttiğine göre Halili’nin yardımına o sıralar Ankara’daki Stat Otel’de “daimi konuk” olarak kalan ve bir zamanlar Ruslar adına Afgan halkına karşı savaşan “Rus general” Raşit Dostum devreye girecekti.


General Dostum, Afganistanlı bir Özbek olmasına rağmen, mensubu olduğu Komünist ideolojisinden dolayı, işgal sırasında Ruslarla birlikte kendi halkına karşı savaştı. Rusların çekilmesinden sonra Mücahit hükümeti ile anlaşarak Afganistan’da kalmayı başardı. Ne var ki patlak veren iç savaş sırasında Taliban ile çatışmayı göze alamayarak önce İran’a oradan da Türkiye’ye kaçmıştı. 

Dostum, umduğu ilgiyi Türkiye’de görememişti. Hükümet ortaklarından bir partinin mensubu olan ve CIA’nın ünlü ajanı Ruzi Nazar ekolüne mensup Özbek asıllı bir milletvekilinden başka kimse ona itibar etmiyordu. 

İşte tam o sırada Halili, Raşit Dostum’a ulaşarak Azad Beg’in öldürülmesi için kendisine destek olmasını istedi. 

Dostum, Halili’nin yaptığı bu teklifin üstüne hemen atlayacaktı. Çünkü Azad Beg’in ölmesi demek, Dostum’a Türk devletinin tam desteğinin sağlanması demekti. Abdülmelik’in bu suikastı gerçekleştirmesi için elinden gelen bütün desteği sağlayacağı taahhüdünde bulunduğu belirtiliyor günün tanıkları tarafından. 

Daha sonra yaptığı itiraflarda Dostum’dan kendisine saldırı yapılmayacağı garantisini aldığını söylüyordu Hazara Şura üyesi Sait Nimetullah Meşhab.

Dostum’la görüşüp tam destek alan Halili, hemen planını hayata geçirecekti. Azad Beg’e haber ulaştırarak, Taliban’a karşı kendisine destek olmasını isteyecekti. Azad Beg, hiç tereddüt etmeden Hazara liderinden gelen bu yardım talebini kabul ederek Bamyan’dan Mezar-ı Şerif’e karayolu ile gitmek için harekete geçiyordu.

Halili ise, karayolu ile gelmesinin zaman kaybı olacağını bir an önce Mezar-ı Şerif’te olmasını ve savaşı yönetmesini isteyerek kendi helikopterini gönderdiğini söyleyecekti. 

Azad Beg, Halili’nin teklifini kabul ederek gelen helikoptere binip Mezar-ı Şerif’e doğru uçacaktı. Kendisi ile beraber 14 kişi de helikopterde vardı.  

Helikopterin Mezar-ı Şerif’in yakınlarındaki Şögler köyü yakınlarında düştüğü ve Azad Beg ile iki korumasının öldüğü açıklanacaktı. Ne hikmetse helikopterdeki Halili’nin adamı olan diğer 12 kişinin burnu dahi kanamamış ve helikopter ‘kaza’da (!) tamamen yanmıştı. Bu da Azad Beg ve iki korumasının havada öldürüldüğünü ve helikopterin yakılarak kaza süsü verildiğini çok net bir şekilde ortaya koyuyor. 

Ne var ki Hazaralar, Halili gibi hain değildi. Bölgenin Hazara Komutanı Mehmet Emin Beylerbeyi, kazayı şüpheli bularak pilotu gözaltına alarak sorgulayacaktı. 

Pilot her şeyi itiraf etmiş ve “Benim suçum yok. Bana bu görevi Şura verdi” diyecekti.

Komutan Beylerbeyi, pilotun ifadelerinden şok olmuş ve bu sırrı yıllarca saklamak zorunda kalmıştı. Çünkü emri veren Hazaraların Şurası’ydı. Ve bu şuraya karşı hiçbir yerel güç baş kaldıramazdı. Ama o daha fazla dayanamayarak, bu sırrı açıklayacaktı. 

Ne var ki Türkiye’de güçlü Rus lobisi, “Rus general” (Afganlılar, Dostuma ‘Rus general’ derler. E.Ş.) Raşit Dostum’un bu cinayetini Ankara’nın gözünden kaçırmayı başaracaktı. 

Ve Azad Beg’in yakın dostu olan 2000’li yıllarda Afganistan’ın Ankara Büyükelçiliğini yapan Murat Argun, Türkiye’deki bir gazeteci dostuna bu cinayetin ortaklarından birinin de Raşit Dostum olduğunu söyleyecekti. Ve büyükelçinin dostu olan Emin Pazarcı, 2000 yılında Akşam gazetesindeki köşesinde aynen şunları yazacaktı:

''Argun, aynı zamanda Azad Beg’in yakın dostuydu.

Argun’a sordum:

– Azad Beg cinayetinde adres İran’ı gösteriyor…

‘Doğrudur’ dedi:

– Ben de şüpheleniyordum. Cinayetin ardından Mezar-ı Şerif’deki İran Konsolosu Ebulfezl Zahravan’la görüştüm. Yoklamak için Azad Beg’in ‘öldürülmesinin çok iyi olduğunu’ söyledim. Bunun üzerine açıldı. ‘Evet iyi oldu, çünkü bölgede Türk devleti kurmak istiyordu’ cevabını verdi.

Her şey apaçık ortada…

Molla, sadece Türkiye içinde operasyonlara girmedi.

Bize ve bizden yana olanlara Türkiye dışında da savaş açtı. Bunun bir örneği de Azad Beg’in katli.

Olayın asıl üzücü tarafına gelince…

Tarafımızdan para yardımı yapılan ve desteklenen general Dostum ve Abdülmelik’in de bu cinayete aracı olmaları.”

Azat Beg’in cinayetinde Raşit Dostum’un izi Türkiye’de de net görününce, soluğu İran’da alacaktı. Aynı dönemde katliam ortağı Halili de İran’a kaçacaktı. Ve her ikisi de İran molla rejimi tarafından “olağanüstü güvenlik önlemleri protokolü” ile korunacaktı yıllarca. 

Sonra Türkiye’de “eski Türkiye”ye veda edilip yeni hükümet kurulunca bir el Raşit Dostum’u yeniden Ankara’ya getirdi. Ve Dostum, Afganistan’daki Türklere giden yardımların tek adresi haline gelecekti. 

Raşit Dostum’un, Afganistan Türkistanında tabanı olmayan ve sadece Türkler değil, Peştunlar ve Farslar tarafından da sevilmeyen bir çeteci olduğu belirtiliyor. 

Çünkü Dostum’un Kabil’in Şehr-i New semtinde  (Kabil’in en lüks mahallesi) yaklaşık 100 milyon dolar  değerinde olduğu belirtilen bir malikanesi var ve bu malikanedeki sex partileri, özellikle henüz ergenlik çağına girmiş kızlarla yapılan sapık ve sapkın cinsel eğlenceler herkesin dilinde.

Başta Türkiye olmak üzere ISAF ve dünyanın başka ülkelerinden bu bölgeye giden yardımların neredeyse tamamı Raşit Dostum çetesi tarafından alıkonulmakta ve Türkistan halkı Afganistan yoksulluk sınırlarının da çok ama çok altında bırakılmıştır. 

Afganistan’a bir çok kere gitmiş ve aylarca kalmış bir gazeteci olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki Dostum ile ilgili hiçbir iddiayı yabana atmamak gerek.

Kabil’deki malikanesini gördüm. Öyle bir konağın benzerini hala göremedim. Ve lüks yaşantısını. 

Raşit Dostum’un kalçası üzerinde taşıdığı silahı Taliban’a, teröristlere karşı bir kere dahi kullandığını gören olmamış hala. 

Ve geçtiğimiz hafta sonu, Afganistan Türkistanındaki Cüzcan vilayetinin Şıbırgan kenti Taliban tarafından işgal edildi. Şıbırgan, General Dostum’un da memleketi. Ama Dostum, şehri kurtarmak veya işgali engellemek için tek kurşun atmadığı gibi, gelen hiçbir imdat çağrısına kulak asmamış. 


Şıbırgan, ülkenin en büyük ve şu anda sanırım tek Doğal Gaz tesislerinin olduğu şehir. Raşid Dostum'u Türkiye’ye pazarlayan çok güçlü Rusçu seküler bir çete var. 


Bugünkü Türkiye Cumhuriyeti Hükümetinin hem düşünsel hem ideolojik hem de hedefleri bakımından ele aldığımızda, yer yüzünde asla ama asla bir araya gelemeyeceği adamlardan biri de Raşit Dostum’dur. 

Gece ile gündüzün bir arada olması kadar imkansızdır Türkiye ile Dostum’un bir arada bulunması. Çünkü Dostum ilk günden beri Rusların adamıdır. Hazaralı teröristlerden daha çok İran’a yakındır. İran ile içli dışlıdır. Rusya’nın kadrolu elemanı gibidir. Ve bunu bütün Türkistan biliyor. Ne var ki elindeki para, silah ve çete gücünden dolayı varlığını sürdürebiliyor. 

Afganistan’ın Pakistan sınırı Veziristan’dan (Nengerhar, Sukhrut)  Kuzeydeki Türkistan’ın İran, Özbekistan sınırlarında bulunan köy ve kasabalara (Talokan, Hoca Bahaeddin gibi) kadar ülkenin adım atmadığım bir şehri kalmadı. Özellikle Türkistan’ın her yerini adım adım, santim santim defalarca gazeteci olarak gezmiş ve gözlemlemiş biri olarak söylüyorum:

Reel politik olarak düşündüğümüzde ve coğrafyanın belirleyiciliğini göz önünde bulundurduğumuzda, Ankara’nın Doğu’daki savunma hatlarından biri de Afganistan Türkistanıdır. Türkiye her ne pahasına olursa olsun Afganistan’da kalmalı ve Kabil’deki savaşlara taraf olmadan, bu ülkeyi yeniden dünya sistemine katmalıdır. Afganistan’ın istikrarı, Türkiye’nin, Türk ve İslam dünyasının istikrarı demektir. 


Anlamakta güçlük çektiğimiz şey, halk tarafından sevilmeyi bırakın tiksinilen bir çeteci figürü mevcut hükümet hangi saikle tutuyor ve onunla işbirliğine gidiyor? Afganistan Türkistanındaki asil, onurlu ve tabanları tarafından ölümüne sevilen, sayılan Türk boylarının liderleri ile temas sağlanması halinde, Türkiye, Dostum belasından kurtulacaktır. Hem de o kadar kolay ki…

Dostum, Afgansitan Türkistanının Denktaşı’dır, Arafat’ıdır. Her iki siyasi figür nasıl onlarca yıl halklarını sömürerek kendi bölgelerindeki sorunların çözülmesine engel oldularsa, Dostum da Türkistan birliğinin, huzurun ve barışının önündeki en büyük engeldir.


Afgan krizi, Dostum ve onun gibiler için “geçim kaynağı” haline gelmiştir.

Şıbırgan Düştü. Ve bu Afganistan Türkistan'ı için kara bir gündür.

Artık ne desek laf ı güzaf…

 Çünkü Şıbırgan, Afganistan Türkistanının dünyaya açılan kapısıdır. Santim santim topraklarını dolaştığım, bildiğim Afganistan Türkistanı Dostumla değil Türk beyleri ile birlikte Taliban’a karşı korunabilir.

Dostum, Ankara'da Dubai'de Moskova'da Pekind’e Yen Delhi’de lolitalar kovalayacağına, kendisinin doğduğu büyüdüğü baba ocağı Şıbırgan’ı savunsaydı ya...

ÇOK ÖNEMLİ NOT: 1990’lı yıllarda merhum Alpaslan Türkeş, Raşit Dostum’a karşı hep mesafeli dururdu. Samimiyet kurmazdı ama uzak da tutmazdı. O günkü birikim ve aklımızla, merhum Türkeş’in “Komünizme karşı şartlı refleksinden dolayı Dostum’a mesafeli davrandığını” düşünürdük. 

Azad Beg’in suikasta kurban gitmesi ve bu cinayetin organizasyonunda Dostum’un aktif olarak rol almasını öğrendikten sonra merhum Türkeş’in bu tavır ve tutumunu anlamış olduk. 

Türkiye Cumhuriyeti’nin 1990’lardan bu yana Afganistan’a yönelik politikalarının oluşumunda merhum Türkeş’in emekleri ve katkıları o kadar çok ki…

O günlerin tanığı olan ve Türkeş Beyin en yakınında bulunan Koruma Müdürü ile İstanbul eski Ülkü Ocakları Başkanı Sayın Erdem Karakoç’un bunları kamuoyu ile paylaşmaları gerektiği kanaatindeyim. Özellikle Sayın Karakoç’un bu konuda çok önemli bilgiler, tecrübe ve emeğe sahip olduğu bilgisi, ilgili kulisler tarafından dile getiriliyor.