ABD Başkanı Joe Biden’ın Türkiye ve Türk tarihine atılan
iftira kampanyasına katılıp 1915’teki tehcir olayını “Ermene Soykırımı” olarak
anması Türkiye’de belirli kesimleri şaşırttığı gibi bazılarının da
maskelerinin bir kez daha düşmesine sebep oldu.
ABD karşıtı sağcı ve hükümet yanlısı muhafazakâr kesimde de
“Türk-ABD müttefikliği” teraneleri okunup duruldu hem medya köşelerinde hem de
sosyal medya hesaplarında.
Türkiye’de, sol, sosyal demokrat, Atatürkçü, ulusalcı
İslamcı, sağcı, muhafazakâr ve dindar kesimlerin tamamında bir “Türk-Amerikan müttefikliği” lafıdır
tutturmuş gidiyor. Hem de taaa 1947’den bu yana.
Peki gerçekte bir “Türk-Amerikan müttefikliği” var mı ortada
ona bakmak lazım.
Amerika Birleşik Devletleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun
yıkılma sürecinden bu yana Türkiye’ye karşı düşmanca tavır sergileyen ülkelerin
başında gelen bir devlettir.
ABD, kuruluş şekli ve sürecine baktığımızda, sömürgelikten
kurtulup sömürgece devlet olmayı hedef kılan bir ülkedir.
I. Dünya Savaşı’ndan bu yana pençelerini Avrupa ve
bölgemize yerleştirerek sömürgeci politikalarını günden güne bir adım daha
ileri götüren bir devlet halini almıştır. II. Dünya Savaşı’ndan bu yana da
kendini dünyanın tek sahibi olarak gören hastalıklı psikolojiyi devlet
politikası haline getirmiştir.
ABD’nin bu hastalıklı politikasının hayat bulması ve günden
güne kök salmasının en büyük sebebi, günün gelişmiş ve zengin
ekonomisine sahip Batı Avrupa ülkeleridir. Batı Avrupa, tarihten bu yana
(Habsburglar dönemi hariç) sürekli birbiri ile didişen, birbirinin ayağına
çelme takan, iç çatışmacı ve kavgacı bir halde olduğu için ABD, bu devletleri
tek tek yutmayı başardı ve kontrolü altına aldı.
O dönemki Avrupa’nın ekonomik olarak güçsüz ama bağımsızlık
kültürü ve tarihsel birikimi ile en güçlü ülkesi olan Türkiye’yi de NATO
aracılığıyla (ve kısmen de Stalin’in Türkiye’den toprak talep eden ahmak
politikasın yüzünden) kontrol altına alma ve sömürme sürecine soktu maalesef.
Türk-Amerikan ilişkileri öyle bir hal aldı ki, ulusal istihbarat servisimizin personellerinin de maaşları ABD tarafından ödendi. Türk
milli istihbaratı, onlarca yıl ABD’nin çıkarlarına hizmet eden, ve Amerika’nın
menfaatlerini koruyan bir teşkilat haline geldi. Uzun yıllar servisin yönetim
kadrosunun önemli bir kısmı “Amerika’nın mutemet adamı”ydı.
Ve bu Amerikancı kadrolar ülkemizde ne kadar milli ve yerli
düşünen kesimler varsa önce hepsini şeytanlaştırıp sonradan öldürerek ortadan
kaldırdı.
Sebahattin Ali’nin Amerikancı subay ve ajanlar tarafından
sınırda kafasına sopa ile vura vura öldürülmesi olayı, ABD/NATO/GLADIO’nun
ülkemizde işlediği ilk siyasi cinayettir.
Amerikan emperyalizmine karşı ömrünün son nefesine kadar
mücadele eden Şefik Hüsnü’nün, Hikmet Kıvılcımlı gibi bütün milli ve yerli
solcular, sosyalistler ve komünistlere dünyayı zindan etti.
Kendisine başkaldıran herkesi harcadı/harcattı Amerika.
İslami ve muhafazakâr kesime de aynı zulmü yaptı. Merhum Mehmet
Zahid Kotku, Süleyman Hilmi Tunahan başta olmak üzere ismi bilinmeyen yüzlerce
mahalli tarikat şeyhi, kanaat önderleri, aşiret reisleri, ABD tarafından her
türlü zulüm ve baskıya uğratıldı bu ülkede.
Gün geldi, NATO faaliyetleri çerçevesinde devşirdiği
askerlere darbe yaptırıp sağcıların, İslamcıların kafasını ezdi. Gün geldi aynı
subaylara solcuları idam ettirdi, işkencede öldürttü.
Hasılı kelam, Komünistinden, Müslümanına kadar bu ülkede
emperyalizme baş kaldıran, boyun eğmeyen ve teslim olmayan her kim varsa
hepsini ferden ferda hapis, işkence ve öldürme marifetleri ile susturmaya
çalıştı ABD.
Peki sadece anti emperyalist ve tam bağımsızlıkçı sivil
yurttaşlarımızı mı katletti ABD?
Elbette hayır. Devlet kademelerinde ne kadar milli kadrolar varsa onları ya
tasfiye etti ya da etkisiz konumlarda tutmayı başardı. Bunu başaramadığı
zamanlarda Türk devleti bağımsız kararlar alıp uygulamaya koyunca da direk
devlete müdahale etti. Başbakan astı, Başbakan indirdi.
Örneğin, Türkiye’de "ABD’nin en mutemet adamı" olarak bilinen
Süleyman Demirel’i bile askeri muhtıra marifetiyle indirdi. Neden mi? Demirel,
Sovyet Rusya ile sanayi işbirliğine girmesi ve ülkemizde demir çelik
fabrikasını kurulmasını sağlamasıdır. ABD böyle bir canidir vampirdir,
karaduldur. Kendi çıkarlarına aykırı hareket eden öz evladı da olsa onu
harcamaktan çekinmez. Kendi Başkan’ını bile öldürür. J. F. Kennedy’yi Lee Harvey
Oswald’ın öldürdüğünü mü sanıyorsunuz? Oswald sadece bir figürandı.
ABD, Hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni de dost
olarak görmedi. Türkiye’ye “sağmal düşman inek” gözü ile baktı bu şekilde
davrandı hep.
Türk devletinin zaman zaman bağımsızlıkçı kadroların aldığı
kararları geri aldırtmak için açık açık düşmanlık sergilemiş ve Türkiye’ye
karşı düşmanca politikalar uygulamıştır.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, bu ülkeye en uzun süreli ve
kesintisiz ambargo uygulayan tek ülke Amerika Birleşik Devletleri’dir. 1974
Kıbrıs Barış Harekatı’ndan bu yana Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne askeri,
ekonomik ve siyasi savaşı açık açık yürütmektedir. 1974’ten bu yana tam yarım
yüzyıldır (47 yıl) Türkiye ABD ambargosu altındadır. Ermeni teröristlerin
katlettiği onlarca Türk diplomatları ile ilgili hiçbir diplomatik ve siyasi
nezaket davranışı dahi sergilememiştir.
Üstelik Ermeni teröristler, ABD’nin güvenliği teminatında bulunan Türk
diplomatları katletmesine rağmen ABD, bu terör örgütüne yönelik suya tirit bir
işlem dahi yapmamıştır.
Ve ABD’nin Kıbrıs Barış Harekatı’na karşı Türkiye’ye ambargo
uygulamasını sağlayan senatör kimdir biliyor musunuz? O gün ABD Kongresinde
bulunan en genç senatör unvanına sahip Joe Biden’dir. Yani 47 yıldır Türkiye’ye
yönelik silah, ekonomik ve siyasi ambargonun temelini atan ve bunu sürdürten
adam, bugün ABD başkanlık koltuğunda oturan kişidir.
Daha dün, yani 1990’lı yıllarda Türkiye, polislerin
kullanacağı beylik tabancasını ABD’den ithal etmek istedi. Bu tabancaların
satışına bile ambargo uyguladı Amerika. Yani Amerika Birleşik Devletleri, Türk
polisinin kendi canını korumasına dahi izin vermeyen bir devlettir.
Ayrıca, kurulduğu günden bu yana PKK terör örgütü ile
ittifak halindedir. Ve bu ittifakı 2011 yılından bu yana aleni bir şekilde
sürdürmektedir. Amerika Birleşik Devletleri gözümüze soka soka terörizmle
ortaklık yapmaktadır. Bu terör örgütü Türkiye’yi yıkmayı hedefleyen bir
örgüttür. Ve maalesef tam 10 yıldır bu aleni terörizm ortaklığına Türkiye net
bir tavır koyamamıştır.
Terörizmle ortaklık yapmak uluslararası hukuka ve BM
sözleşmelerine göre suçtur. Peki terörizmle ortak olan bir ülke ile müttefik
olmak suç mudur değil midir?
15 Temmuz darbesini FETÖ’ye ABD yaptırmadı mı? FETÖ, ABD’nin
“Yeşil Kuşak Projesi” çerçevesinde ülkemize yerleştirdi bir işgalci güç, bir
terör örgütü değil midir?
1960’lardaki Şevket Eygi ne ise FETÖ de odur.
Vietnam Savaşı’ndan bu yana ABD’nin Kara, Hava ve Deniz
Kuvvetlerini 15 Temmuz 2016’da yenmeyi ve bu işgalcileri ülkemizden kovmayı
başarmış tek ülkeyiz biz. Yani ABD'nin askeri olan FETÖ kuvvetlerini yendik.
Bu durumda Amerika Birleşik Devletleri, bütün ordularını yenen bir devleti rahat bırakır mı sizce?
Peki ne yapmalıyız?
Öncelikle ABD’nin düşman ülke, sömürgeci emperyalist bir
ülke olduğu bilincini resmi olarak diplomatik bir dille ilan etmeliyiz
İkincisi, Amerikancı aşiret, örgüt, cemaat varsa hepsini
derdest etmeliyiz.
ABD’ye ait üsleri tamamen kapatmalıyız. Türkiye’de bulunan
NATO’ya ait üslerdeki Amerikan askerlerine nefes dahi aldırmamalıyız.
Suriye’de Amerika’nın kara gücü olan PKK/YPG terör örgütüne
derhal ölümcül darbe vurmalıyız.
Suriye’de Esad rejimi ile masaya oturmalı ve PKK/YPG’ye
karşı behemahal ortak operasyon yapmalı ve Suriye’nin toprak bütünlüğünü Esad
birlikte sağlamalıyız.
Amerika Birleşik Devletleri vatandaşlarına ağır vize
şartları getirmeliyiz.
Mutabakat esasına göre, Türkiye’nin ABD’de bulunan diplomat
ve misyon görevlileri sayısı kadar ABD’nin Türkiye’deki görevli sayısını
belirlemeliyiz. Geriye kalanların tümünü 24 saat içerisinde ülkeden sınır dışı
etmeliyiz.
CIA ve Amerikan mali, uyuşturucu gibi suçları takip eden
kuruluşlarının Türkiye istasyonlarını derhal kapatmalı ve Türkiye’de bulunan
yüzlerce ajanı resmi olarak sınırdışı etmeliyiz.
Amerika’nın halihazırda Türkiye’de kurulu olan silahlı
siyasi partisi HDP, bir yönetmelikle faaliyetlerine son verilip bütün
yöneticileri tutuklanmalı.
ABD ile organik bağı olan bütün siyasi partiler devlet tarafından faş
edilmelidir.
Bunlar yapıldıktan sonra Haziran’daki NATO toplantısında
Biden ile görüşme masasına oturulmalıdır. Yoksa bunlar yapılmadan Biden ile
masaya oturmak, ABD’nin kucağın oturmakla eş anlamlıdır. Nokta