

Zirveye çıkmak keyifli bir yolculuktur. Hele zirvede
tutunmak hem keyifli hem de müthiş bir şeydir.
Fakat en kötüsü o zirvenin dönüşüdür. Her çıkışın bir inişi
muhakkak oluyor.
Dün Melih beyin milli ve yerli jelibon rezervleriyle ilgili
yaptığı talihsiz açıklama aklıma şu hikayeyi getirdi.
Günün birinde bir hoca talebesini kürsüye çıkarmış.
Dersi anlatmasını istemiş.
Öğrenci başlamış anlatmaya.
Kısa bir süre sonra “Şimdi sandalyenin üstünde anlatmaya
devam et” demiş hoca.
“Şimdi de sandalyenin üstüne bir tabure koy, üstüne çık, anlatmaya
devam et”
Öğrenci denileni yapmış.
Öğrenci taburenin üzerinden düşmemek için dengesini kontrol
ederek konuştukça dediklerinde tutarsızlıklar başlamış. Cümleler birbirine
girmeye, anlamını yitirmeye başlamış. Konudan uzak cümleler dudaklarından
dökülmeye başlamış.
Hoca dersi şöyle bitirmiş "İnsan yükseldikçe
dediklerinde tutarsızlıklar olur, çünkü artık beyin söyleneni değil, bulunan
yerden düşmemeyi önceler!"
Keşke siyasiler de bu işi tadında bırakmayı öğrenseler.
Hem zirvedeyken hem de zirveden inerken.
**
Kısa kısa…
Cumhurbaşkanı NATO’da tarih yazarak dönüyor. Türkiye’nin son
dönemlerde masada aldığı en büyük başarılardan biri. Öyle ki The Economist bile
“Erdoğan eve zaferle dönüyor” diye haber yaptı.
Ayçiçekte son on yılın en verimli senesini geçiriyormuşuz.
Bir yıldır mutfak ekonomisini derinden etkileyen yağ fiyatları küresel çapta da
gerileyecek gibi duruyor. Talep de azalmış. İyi haber.
Jelibon rezervlerini bilmem ama şu petrol kuyuları güzel
haber.
Robert De Niro, İstanbul ziyaretinde ikram edilen Türk
kahvesini içtikten sonra “fantastik” demiş. Bence de fantastik ama
pazarlayamıyoruz Robert Bey.
Sinemayı batının hegemonyasından bir dönem de olsa
kurtarmayı başarmış, bize Kara Murat, Battal Gazi olma hayali kurdurtmuş bir
savaşçı, bir öncü hayata gözlerini yumdu. Hoşça kal.