Haber 365
Haberlere Hızlı Erişin Son Dakika Haberleri ve Gelişmeleri Anında, Herkesten Önce Öğrenmek İçin;
Takip Et
Toplumsuz Reform Çok Zor
Prof. Dr. Ulvi Saran
Toplumsuz Reform Çok Zor
14.03.2020 Cumartesi 09:48

Kamu yönetiminde değişim gereği geçmişten günümüze varlığını korumuştur. Türk kamu yönetimi sisteminin gelişmesi irdelendiğinde, Cumhuriyet'in kuruluşundan beri, belki her 10 yılda bir yeniden yapılanma dalgasının gündeme geldiği görülür.

Bu dalgalar, aslında önemli ölçüde bulundukları dönemlerin siyasal felsefesini, yapısını ve yönetim anlayışını yansıtır. 

Bazen MEHTAP Raporu ve KAYA Raporu gibi genel ölçekte ve kapsamlı düzenlemelerle; bazen de mevzuat kurallarının sadeleştirilmesi, bürokratik işlemlerin azaltılması gibi sınırlı işlevlerle kendilerini gösteren yeniden yapılanma ve reform çabaları, AB sürecinde bulunduğumuz son yıllarda yeni boyutlar kazanarak gündemdeki önem ve ağırlıklarını sürdürüyor.

90'lara dek kamu yönetiminde benimsenen yeniden düzenleme yaklaşımı, yüzeysel bir nitelik taşımakta; sistemin temel kurgusu ve mantığını sorgulamadan belirli değişimlerin yapılmasını öngörmektedir.

Bu kapsamda sorunların çözümünde kırtasiyeciliğin azaltılması, bazı formalitelerin ortadan kaldırılması gibi kısmi iyileştirmelerle yaşanan sıkıntılara çözüm bulunulacağı sanılmıştır. 

50'lerde demokratikleşme yönünde atılan adımlarla başlayan, 80'lerde Özal'ın ekonomik liberalizasyon ve dışa açılma politikalarıyla kendisini gösteren bu reform hareketleri, kamu hizmetleri alanında zamanla daha açık biçimde hissedilmeye başlanan değişim gereklerinin karşılanması arayışlarına dayanır.

Özal'lı yıllarsa, kamu yönetiminin dış gelişmelere ve yeniliklere karşı kapalılık biçiminde ifade edilebilecek olan geleneksel tutumunda bir kırılma dönemini ifade eder.

Dış ticaretin engellerinin ortadan kaldırılması, girişim özgürlüğünün geliştirilmesi, para ve ekonomi politikalarında daha liberal çözümlerin araştırılması ve ortaya konulması yönündeki uygulamalarla kendisini gösteren; günümüzde ise kamu yönetiminde reform, devletin küçültülmesi, kaynakların etkili kullanımı gibi değişim programlarının özünü oluşturan faaliyetlerin temeli o dönemde atılmıştır.

Dış dinamiklar

Bu süreçte dış dinamiklerin hayli belirleyici bir rolü olmuştur. 80'lerde ABD, İngiltere, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda gibi ülkelerde kamu yönetiminin daha etkili ve verimli bir mekanizmaya dönüşmesi için devletin küçültülmesi, kamu organizasyonlarının özelleştirilmesi yönünde yaygınlaştırılan çalışmalar, Türk kamu yönetiminin küresel gelişmelere ayak uydurma çabası içine girmesini sağlayarak, yeniden yapılanma arayışlarına hız kazandırmıştır.

Dünya ölçeğinde, 80'lere kadar nispeten yavaş seyreden kamu yönetiminde değişim süreci, 90'larda çok geniş alanlara yayılan küreselleşme dalgasının bir işlevi ya da yansıması haline dönüşmüştür. 

Kamu yönetimi ile çevre sistemler arasındaki ilişki: Kamu yönetimi sistemi, birbirleriyle iç bağımlılık ilişkisi içindeki bir dizi alt sistemi bünyesinde barındıran, kapsayıcı ve karmaşık bir sosyal bütünlüğün parçası olarak dikkat çeker.

Tüm sistemleri kuşatan toplumsal sistemin bu bütünsel yapısı içinde meydana gelen herhangi bir değişim; siyaset anlayışını, siyasal yapı ve mekanizmaları, kültürel yapı ve ilişkileri, hukuk düzenini ve kamu yönetimi sistemini de etkilemektedir. 

Genel yapısı itibarıyla, halen gerçekleştirilmeye çalışılmakla birlikte ülke gündemindeki sıcaklığını giderek kaybetmeye başlayan kamu yönetimi reformu, neredeyse yalnızca merkezi yönetimin merkezde ve taşrada uygulayıcı mekanizmasını oluşturan 'yürütme' organı üzerinde odaklanmış bir uygulama özelliği taşıyor.

Kamu yönetimi sistemi çevresiyle ve kendisini kuşatan diğer toplumsal sistemlerle bir bütünlük arz ettiği halde; kamu yönetiminde yeniden yapılanmanın, sadece dar amaçlı olarak kamu yönetimi mekanizmasını oluşturan yürütme organının, daha değişik bir ifade ile yalnızca 'yönetim cihazı'nın düzenlenmesiyle gerçekleştirilmesi beklenmemelidir.

Reform sürecinde bürokratik mekanizmanın yetersizliği, sivil toplumun Ve temsili kurumların önemi: Sivil gelişme dinamiklerinin belirleyici olduğu ve demokratik gereklerin dikkate alındığı toplumlarda, ihtiyaçların siyasal mekanizmaların etkisiyle aşağıdan yukarı ve çevreden merkeze doğru gelişen süreçlerle gündeme getirilmesi söz konusudur.

Ancak Türkiye gibi merkeziyetçiliğin ve katı hiyerarşik yönetim sisteminin hâkim olduğu toplumlarda, bürokratik yapının sivil ve çevresel etkilerin halkın görüşlerini merkeze iletmelerinde engelleyici bir mekanizma oluşturduğu dikkati çekmektedir.

Siyasal hayatta karar alma süreçlerinin açık ve öngörülebilir olmasını, sivil toplumun siyasal süreçlere aktif bir biçimde katılmasını, siyasal sistemin hukukun üstünlüğü ilkesine dayanmasını ifade eden yönetişim; devletin bilgi çağında varlığını yönetsel düzeyde devam ettirebilmesinin ve kamu yönetiminin çevresindeki gelişmelere ayak uydurabilmesinin etkili bir aracı olarak nitelendirilmektedir.

Tanzimat'tan günümüze

Türkiye'de ülkenin temel sorunlarının çözümünde siyasal partilerin dışında, halkın sesini ve önceliklerini siyasal alana taşıyabilecek temsili nitelikte ara kurumlar pek bulunmamaktadır. Siyasal partiler ise, çoğulcu-demokratik siyasal hayatın vazgeçilmez unsurları olsalar da, ülkenin örgütlenme yapısının tipik karakterini yansıtan merkeziyetçi, bürokratik ve hiyerarşik anlayışın dışında kalamadıklarından, yönetişim sürecinin tamamlayıcısı misyonunu üstlenememektedirler.

Yönetim geleneğimizi oluşturan Tanzimat'tan günümüze kadar gelen anlayış çerçevesinde, sorunların çözümünün kanunlar ve bürokratik mekanizmalar eliyle sağlanması eğilimi de bu anlayışı yansıtır. 

Bu bağlamda, çoğulcu ve demokratik bir toplumda siyasal mekanizmaların sivil katılıma açık olması ve sivil toplumla birlikte hareket ederek sorunlarını aşma yönünde çaba göstermesi beklenmektedir. Bizde de aslında siyasal demokratikleşme açısından hedef bu; ama, Türkiye'de canlı ve etkili bir sivil toplum alanının bulunmayışı, sivil toplum organizasyonlarının son derece güdük ve bürokratik yapıların uzantısı olmaktan öteye bir işlev taşımamaları, reform sürecinde yönetişimin gerçekleşme şansını son derece azaltmaktadır. 

Toplumsal ve ekonomik aktörler

Reform projelerinin gerek şekillendirilmesinde, gerek uygulanmasında; kamu kesiminden gelen aktörlerin dışında, toplumsal ve ekonomik alanlarda ciddi vizyon sahibi, girişimci unsurların etkin liderliklerine de ihtiyaç duyulmaktadır.

Bu tür önemli katkı sağlayabilecek kişi ve çevrelerin sadece arama konferanslarıyla fikirlerinin alınması yönünde değil; bizzat sistemin içine çekilerek kendileriyle birlikte çalışılabilecek bir model oluşturulması önem taşımaktadır.

Türk kamu yönetiminde aktüalitesini sürdüren reform süreci, devletin yeniden tanımlanması ve görevlerinin belirlenmesinin yanında; esas olarak merkeziyetçi-bürokratik yapıdan uzaklaşmayı öngörmektedir. 

Reform programının odağını oluşturan temel düşünce çerçevesinde merkezi yönetimin görevlerinin sayılması, kalan görevlerin yerel yönetimlere devredilmesi, anahtar niteliğinde, ciddi ve stratejik bir adım.

Ancak, devletin esas görevi olmayan şeyleri üstlenmekten vazgeçmesi, tek başına kamu yönetimi cihazının etkili ve verimli çalışan bir mekanizma haline gelmesini sağlayamaz. Devletin yeni tanımının yapılması, başlıca rollerinin ve sınırlarının belirlenmesinden başka; oluşan yeni yönetim örgütünün merkeziyetçi ve hantal bürokratik yapıdan uzaklaşması; buna karşılık yerinden yönetime dayalı, esnek ve etkili bir yapıya dönüşmesini sağlayacak temel araç ve mekanizmalara yer verilmesi kaçınılmaz.

Mevcut sistemin çok kademeli hiyerarşik yapısı, emir-komuta düzeni, merkezi kontrol ve denetim, yukardan aşağıya tek yönlü iletişim gibi bürokratik yapıya has özellikler yeni yönetim anlayışının önünde engel. 

Stratejik plan boyutu ve reformun uygulanmasında merkezi koordinasyon: Kamu yönetimi reformunun gerek fikri altyapısını ortaya koyan metinlerde, gerek yasalaşma şansı bulamayan 'kamu yönetimi temel kanunu tasarısı'nda stratejik plan kavramına özel bir ağırlık verildiği ve bununla ilgili uygulamaların gerekliliği üzerinde önemle durulduğu görülmektedir.

Bu, yerinde ve etkili bir kararlılık ifadesi olarak değerlendirilmelidir. Ancak, stratejik planlamadan yalnızca kavramsal boyutta söz edilmesi yeterli olmayıp; söz konusu kararlılığın bir plan formatına dönüştürülmesi ve bunun gerektirdiği uygulanabilir teknik mekanizmanın üretilmesi kaçınılmaz gözükmektedir. 

Stratejik planın dayanacağı temel hareket noktaları belli olduğuna göre, öncelikle planın belirli bir sistematiğe kavuşmasına ve sonraki aşamada somut ihtiyaçları karşılayabilecek aksiyon adımlarına ihtiyaç vardır.

Stratejik karar ve denetim süreçleri oluşturulurken; nerede ne olup bittiğini görüp izleyen ve elde ettiği verileri bir noktada toplayıp geri bildirimini de alarak sistematik ve çok yönlü veri akışına dönüştüren sağlıklı bir iletişim sisteminin birlikte düşünülmesi önem taşır.

Tam olarak tanımlanmamış, somut ve sürekli bir organizasyona dönüşmemiş de olsa; Başbakanlık bünyesinde kurumları bilgilendirmeye, yönlendirmeye ve uygulamanın koordinasyonunu sağlamaya yönelik bir yapı oluşturma gayreti de bu amacı taşımaktadır.

Merkezde oluşturulması düşünülen bu tür bir yönlendirme gücünün; belirleyici, inisiyatifleri kısıtlayıcı ve empoze edici bir otorite haline dönüşmesi riski gözden uzak tutulamaz.

Önemli olan, değişimi yönetecek organizasyonun, uygulayıcı birimlerin doğal dinamikleri, yapıları ve işlevleriyle uyum içinde oluşturulması ve sürdürülmesidir.

Aksi takdirde, örgütlerin üzerinde, tepeden inme, tek yanlı ve kurgulayıcı etkilere yol açan bir iradenin, reformun uygulama sürecini aksatması ve amaçlarından uzaklaştırması söz konusu olabilir

Sonuç

Kamu yönetiminde geçmişteki düzenleyici ve iyileştirici çabalar; yüzeysel nitelikte kalmaları, sorunlara parçalı olarak yaklaşmaları ve yer yer yanlış teşhislere dayanmaları nedeniyle amaçladıkları gibi değiştirici ve düzeltici sonuçlar getiremedi.

Ancak, küresel gelişmelerin etkisiyle Türkiye'nin gündemine giren ve 21. yüzyılın başında hız kazanan değişim çabaları, kültürel zeminde ve kavramsal düzeyde de olsa temel anlayışlarda ciddi ilerlemeler sağlamıştır.

Bu bakımdan, günümüzde sürdürülmekte olan yeniden yapılanma hareketi her şeyden önce dayandığı, çıkış noktaları ve ortaya koyduğu çözüm yollarıyla olumlu sonuçlar getirmeye aday gözükmektedir.

Kamu yönetimi reformlarıyla toplumsal ve siyasal hayatın düzenlenmesinde çok büyük ve iddialı amaçlar taşınabilir ve sonuçta bütünsel bir değişim hedeflenebilir.

Radikal bir zihniyet değişimini amaçlayan iddialı bir reformun kısa vadede öngördüğü hedeflere ulaşma şansı çok azdır.

Doğru, tutarlı ve uygulanabilir olma iddiasındaki bir kamu yönetimi reformunun öncelikle kendi alanını düzenlemesi ve kendi başına başarabileceği işlere yönelik hedefler koyması gerekmektedir. 

Siyasal hayatta ve yönetim ilişkileri alanında, yerleşik kültürel anlayışların ve davranış kalıplarının kısa vadede hukuki düzenlemelerle ve bunların getirdiği müeyyidelerin baskısıyla değiştirilebilmesi mümkün değildir.

Özellikle toplumsal ve siyasal alanlardaki yeniden yapılanma ve dönüşüm çabalarının veya kampanyalarının zihni bir kabul zeminine, bir olgunluk zeminine ihtiyacı vardır. Bunu, yeniden yapılanmanın gerçekleştirilmesinde uygun bir 'zihniyet atmosferi'nin oluşturulması şeklinde ifade edebiliriz.

Söz konusu zeminin oluşmasında, halkın geniş tabanlı desteğinin yanında, bu desteği siyasal süreçlere taşıyacak ara kademelerin ve sivil organizasyonların rolü de ağırlık taşımaktadır.

Bütün bunların yanında, sorunlara köklü ve kalıcı çözümler getirilebilmesi için, yaşanmakta olan kamu yönetimi sisteminin örgütlenme yapısı ve işlevleri dışında diğer toplumsal alanlarda da genel bir düzenlemeye her zaman ihtiyaç bulunduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir.