Haber 365
Haberlere Hızlı Erişin Son Dakika Haberleri ve Gelişmeleri Anında, Herkesten Önce Öğrenmek İçin;
Takip Et
Yasaların ruhu
Hasan Birgül
Yasaların ruhu
11.11.2023 Cumartesi 17:08

Geçmişe gidiyoruz değerli okurlar, 13 Eylül 1993'te Yaser Arafat, basın mensuplarının huzurunda İsrail Başbakanı İzak Rabin ve Dışişleri Bakanı Şimon Peres ile Beyaz Saray'da Oslo Anlaşması'nı imzalamıştı. Anlaşma sırasında hali hazır bulunanlar arasında Mahmud Abbas da vardı. O gün Arap dünyası, Filistin devriminin babası ve kurucusuna itimat etti. Oslo Anlaşması, Filistinlilere bir miktar toprak ve statü verdi fakat geri kalan her şey askıya alındı: Devlet, dönüş, Kudüs, sınırlar vs. şimdi karşılaşacağımız manzara bundan daha kötü olacak. Yair Lapid devreye girecek ve ikinci yüzlerini sergileyecekler. Yasaların Ruhu Filistin’de öldü.


İlk kez Alman filozof Immanuel Kant tarafından ortaya atıldı ve dış politikada bir parça ahlakın devamlı barışa yol açacağı iddia edilmişti. Açıkçası Kant bu yaşananları ve bu dönemi görse soykırımı her anlamıyla incelerdi. Ve intihar ederdi. 2.dünya savaşında Hitler Yahudilere ne yaptıysa, şimdi İsrail aynısını Filistinli masumlara, çocuklara yapıyor. İsrail, güvenli bölge ilan ettiği Gazze’nin güneyindeki Refah, Han Yunus mülteci kamplarını vuruyor. Onlarca ölü var. Toplam ölü sayısı 10.328’e yükselmiş durumda, Birleşmiş Milletler, 7 Ekim'den bu yana Gazze'ye hayat kurtarıcı hiçbir yakıtın girmesine izin verilmediğini, temel hizmetlerin bir bir kapandığını, tükenme noktasına ulaştığını açıklıyor.BM Genel Sekreteri Guterres, “Devasa boyutlarda bir trajedi yaşanıyor.” ifadesini kullanıyor. Dünya iki yüzlülüğü oynuyor. Lakin hala olumlu bir adım atılmıyor. Şiddetin faydasızlığı kapımızı çalıyor saygıdeğer okurlar;Ortadoğu'da katliamın yeniden başlamasıyla birlikte, Araplar ve İsrailliler politikalarının ve eylemlerinin neler başarabileceği konusunda dikkatlice düşünmelidirler. İsrail-Filistin bağlamında, savaşların, kendine zarar veren bir intikam arzusunu tatmin etmenin ötesinde, çok az şey başarma konusunda uzun bir geçmişi vardır. Ama bu sefer ki insanlık suçunun ötesine geçmiş bir soykırımdır. İsrail’in acımasız askeri tepkisi, Ortadoğu'da görünüşte bitmeyen bir şiddet döngüsünü bir kez daha canlandırdı. Mesele şu ki, döngüyü kırmak için ciddi bir çaba gösterilmiyor ve İsrail-Filistin ihtilafını nihayet çözme olasılığı her zamankinden daha uzak görünüyor.

Filistin halkı bir soykırımla karşı karşıya kaldıkça, Siyonist İsrail’in ayrım gözetmeksizin onları öldürmesi, yerlerinden etmesi ve kasabalarını ve şehirlerini yok etmesiyle Arap devletleri sert ve anlamlı bir şekilde hareket etmeliydi. Filistin Yönetimi de dahil olmak üzere Arap dünyasının İsrail devletiyle diplomatik ve ekonomik bağlarını kesin olarak koparma zamanı gelmiştir. İsrail’in piyonları olan Arap devletlerinin ilişkileri bir bir açığa çıkmalıdır. Totaliter rejimler, yönettikleri insanlarla organik bir bağın değil, korkuya dayalı bir bağın tadını çıkarırlar. İktidar rejiminin meşruiyeti uzun süreler boyunca zorla sürdürülebilse de oldukça verimsiz ve istikrarsız bir meşruiyet biçimidir. Bu rejimlerin halklarıyla organik bir bağ kurmasının en hızlı yolu, İsrail ve ABD'ye karşı duran somut eylemlerde bulunmak olacaktır. Gerçekten de Filistin mücadelesi bu devletlere kitlelerle organik bir meşruiyet sunabilir. Ancak o zaman gerçekten özgür ve egemen olabilirler.

Daha önce İsrail'in Gazze'ye yönelik güvenlik politikalarına yön veren caydırıcılık modeli yıllar içinde şekillenmiştir. İsrail 2005'te Gazze'den ayrıldıktan ve Hamas 2007'de strip'in kontrolünü zorla ele geçirdikten sonra, İsrail hükümeti istihbaratın erken uyarılarına, güçlü sınır savunmalarına ve daha fazla saldırganlığı caydırmak için ara sıra güç kullanımına dayanarak Hamas ve Filistin İslami Cihadı'nı (PIJ) kontrol altına almaya çalıştı. Oldukça sık, daha büyük askeri çatışmalara tırmanan alevlenmeler ortaya çıkacaktı, olduğu gibi 2006, 2008, 2012, 2014, 2021, 2022, ve Mayıs 2023. Bu operasyonların her birinde, Hamas'ın daha büyük savaş başlıklarına sahip daha uzun menzilli roketler ve hava ve deniz tehditleri oluşturabilecek insansız hava araçları da dahil olmak üzere daha güçlü ve daha iyi silahlar edindiği anlaşıldı. Fakat bunların tek bir amacı ve prensibi vardı. Yayılmacı politika böyle ofansif saldırıda devreye girecekti. Eskiden bir THİN-TANK kuruluşunda görev alırken, değer verdiğim bir hocam bana şöyle demişti: Herşeyi yazmak istiyorsun veya hissettiklerini bir alana sığdırmak istiyorsun. Zamanla kısa ve açıklayıcı olabilirsin demişti. Olaylara tabi ki insani boyutları korkunç durumda fakat başka açıdan ele alırsak değişik süreçleride hep birlikte görmüş olacağız... Yaşanan gelişmeler karşısında uluslararası aktörlerin pozisyonları da dikkat çekmektedir. Kamuoylarının tüm tepkisine rağmen İngiltere, Almanya ve Fransa gibi Batılı hükûmetler İsrail’in saldırılarına yönelik tam destek açıklamaları yapmaktadır. Bu durum bu ülkelere ve İsrail’e karşı Arap kamuoyunda var olan olumsuz algıları güçlendirmektedir. Dolayısıyla İsrail için kısa vadede olumlu gözüken bu destek orta ve uzun vadede İsrail’in varlığının Arap kamuoylarında daha fazla sorgulanmasına neden olmaktadır. Bu durum Arap dünyasındaki tepkilerde de kendisini göstermektedir. Ürdün ve Fas gibi ülkelerde geniş katılımlı Filistin’e destek gösterileri yapılırken bu durum Arap yönetimleri üzerinde İsrail’e karşı politikalar yürütülmesi anlamında baskı oluşturmaktadır. Bu baskının da etkisiyle Suudi Arabistan, İsrail ile devam eden normalleşme sürecinde sorunlar yaşayabilecektir. Yazımın başında geçmişe bir yolculuk yapacağımızı yazmıştım. Görsel hafızanız Beyaz Sarayın bahçesinde Clinton, Arafat ve Izak Rabin’i veri olarak anımsatmıştır.