Ermenistan’ın Masaya Oturması, Güney Kafkasya’da yeni Bir Başlangıç Miladıdır

Ermenistan, Osmanlı ile İran şahlığı döneminde 18. yüzyıldaki sorunlardan doğan “sun’i bir devlet olma özelliğini unuttu hep.

12.02.2022-11:34 - (Son Güncelleme: 12.02.2022-13:25) Ermenistan’ın Masaya Oturması, Güney Kafkasya’da yeni Bir Başlangıç Miladıdır

Erdal Şimşek/ANALİZ 

Ermenistan, Osmanlı ile İran şahlığı döneminde 18. yüzyıldaki sorunlardan doğan “sun’i bir devlet olma özelliğini unuttu hep. Bugün Ermenistan toprağı olduğunu iddia ederek devlet kurduğu yer, 19. Yüzyıla kadar yaşayan Oğuz Türk boylarından olan Revan/İrvan Hanlığı topraklarıdır. İran’ın Türklere ihaneti ve arkadan hançerlemesi ile Rus Çarlığının da büyük çabaları ile bugünkü Ermenistan kuruldu maalesef. Özellikle Nadir Şah’ın bu süreçte Osmanlı’ya yaptığı ihanet asla ama asla unutulmaması gereken tarihi bir olaydır. Ermenistan, misafir olarak bulunduğu topraklarda “büyük Ermenistan” hayali ve 20. Yüzyılın başında Türklere karşı yine hayali soykırım iddialarının kurbanı olan bir ülke olarak Güney Kafkasya’da Rusların, İran’ın Fransa’nın ve günümüzde de Avrupa Birliği ile ABD’nin çıkarlarına hizmet eden bir “Proxy devlet” olma halinden vazgeçmeye başladı gibi. 

Türkiye’nin Ermenistan’a uzattığı dostluk eli sürekli bu Proxy devlet tarafından reddedilince, tarihin akışı değişmeye başladı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, gerekeni yapmış ve Ermenistan ile bütün ilişkileri keserek, sınır kapılarını kapatarak kendi yoluna baktı.

Bugünkü Ermenistan, 1991 yılında kurulmasına rağmen, sınırlarını Birleşmiş Milletlere deklare etmeyen iki ülkeden biridir. Yani BM üyesi olduğu halde sınırları olmayan bir ülkedir. Aslında bu statüko bile Ermenistan’ı tanımamayı gerektiren bir durumdur. 

Ermenistan, sınırlarını çizmemesinin sebebi, Türkiye’nin topraklarının önemli bir kısmını işgal etme hayali ve kendi toprağı olarak görmesidir. Buna rağmen Türkiye, bölgesel istikrar ve sükunet için Ermenistan ile diplomatik ilişki kurmak için bütün gayretleri gösterdi. Bununla yetinmeyen Ermeniler, Karabağ’ı da işgal edince ilişkiler kurulmadan tamamen koptu.

Geçen süreçte dünyaya kapalı olan Ermenistan sürekli kan kaybetti. Nüfusunun üçte ikisi ülkeyi terk etti. Yaklaşık 5 milyonluk ülke 2.5 milyona düştü. Ancak bu resmi rakamdır. Ermenistan gözlemcileri, gerçekte nüfusun 20 milyon sınırına düştüğünü belirtiyorlar. Çünkü pasaport ve uçak bileti bulan Ermeni, ülkesini terk edip başka ülkelere göç ediyor. Kanlı bıçaklı olduğu Türkiye’de bile 60 bin civarında Ermeni kaçak işçi ve göçmen bulunmaktadır.

Nikol Paşinyan’a kadar Ermenistan Cumhuriyeti’nin hayalperest liderleri, Ermenistan’ı dünyanın en fakir ülkesi haline getirdiler. Piyasadan gelen ve hayatın gerçeklerini çok iyi bilen Nikol PAşinyan’ın ırkçı Taşnaklardan iktidarı almasından sonra ülke dış politikada yeni arayışlara gitti. Ne var ki devlet bürokrasisindeki Taşnaklara yenilerek Azerbaycan’a saldırdı. Bu saldırı sonrasında 30 yıldır işgal ettiği Karabağ’ın büyük çoğunluğundan kovuldu. İlham Aliyev başkomutanlığındaki Azerbaycan Türk Silahlı Kuvvetleri 44 gün göğüs göğüse savaşarak işgal altındaki topraklarını kurtardılar. Bu yenilgiden sonra Paşinyan’ın eli güçlenerek, reel politikaya döndüğünü ilan etti ve Türkiye ile “ön koşulsuz görüşmeye hazır olduğunu” açıkladı. Akabinde, Türkiye de karşı adım atarak koşulsuz görüşmelerin başlaması için gerekli teknik altyapıyı hazırladı. Ve iki ülke de Olağanüstü ve Tam Yetkili teknik ekip kurarak iletişime geçti. Bu adım, tarihte olmadığı kadar Ermenistan-Türkiye ilişkilerinin müzakere aşamasına gelmesini sağlamıştır. Ermenistan’ın ketumluğuna rağmen Türkiye, bu atılan adımla ilgili hem Ermenistan’a hem de dünyaya olumlu mesajlar vererek sürecin sıcak olumlu geçmesi için sürekli olumlu mesajlar verdiler. Türkiye, Cumhurbaşkanı düzeyinde resmi açıklamalarda bulundu.

Erivan-Ankara görüşmeleri konusunun özel elçilerin atanmasından sonra Türkiye'nin en önemli gündem maddelerinden biri haline gelmedi. Çünkü bu “sorun” aslında Türkiye için bir “sorun” değildir. İlişkilerin kopuk ve sınırların kapalı olması, Ermenistan için bir yaşam ve ölüm konusudur. Türkiye, Ermenistan’ı ayrı bir gündem maddesi olarak görmemesinin esas sebeplerinden biri, Kafkasya politikasıdır. Türkiye, Kafkasya’da huzur ve güvenin bölgesel kalkınma ve barışı hedef almıştır.

Güney Kafkasya’da Batı’nın ısrarla kaşıdığı mikro milliyetçilik, “Hazar Havzası”nın bakir alanlarını ele geçirmek için tasarladığı “Proxy savaş” çalışmalarının hızla sürdüğü bir dönemde, bu bölgenin tamamında yakın akrabaları bulunan Türkiye için bir felakettir. Çerkes halkları, Çeçenler, Osetler, Gürcüler, Avarlar ve Kafkasya Türk boylarının tamamı Türkiye ile akraba ve dost halklar olduğu için olası bir iç karışıklıkta insanların sığınabileceği yegâne ülke Türkiye’dir. Bu da yeni mülteci ve sosyolojik sorun demek. Ayrıca akraba topluluklarının bir çatışma içinde olduğu Türkiye’nin burada tarafsız kalması imkânsız. Zaten bu bölgede gelecekteki tutumunu II. Karabağ Savaşı’nda çok açık ve net bir şekilde bütün dünyaya deklare etti. Türkiye, Kafkasya politikasını tamamen değiştirmiş bulunuyor. II. Karabağ Savaşı’ndan sonra Ermenistan-Azerbaycan Ateşkes Anlaşması’ndan Türk-Ermeni diplomatik görüşmelerine kadar 300 yıllık paradigmasını tamamen değiştirmiş bulunuyor. Türkiye, Kafkasya’da Rusya ile birlikte hareket etmeyi tercih etmiş bulunuyor. Batı’nın ve Ermenistan’ın bir Batı başkentinde görüşmelerin başlamasını ısrarla istemelerine rağmen, Türkiye’nin Moskova’da ısrar etmesi, bu paradigmanın değiştiğinin en büyük göstergesidir. Türkiye, 18. Yüzyıl dış politika paradigmasından kendini tamamen uzaklaştırmış görünüyor. Yeni paradigması, “Komşularla dostluk ve ittifak” olarak adlandırılabilir. Bu yüzden Karadeniz ve Kafkasya’da komşular barışı ve ortaklığı esası üzerinde bir diplomasi geliştirmeye çalışıyor. Türkiye-Ermenistan görüşmelerine yeniden dönersek, iki ülke de 14 Ocak'ta Moskova'da yaptığı ilk görüşmeyi olumlu değerlendirdi. Türkiye’nin Moskova’yı tercih ederek Kafkasya’da komşularla birlikte hareket etme arzusunu deklare ettikten sonra görüşmelerin artık aracısız Ankara ve Erivan’da yapılması gerektiğini de vurgulayarak sürecin daha da hızlanmasını istiyor. 

Hatta Türkiye bir adım daha atarak Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ı Antalya Diplomasi Forumu’na davet etti. Ermenistan’ın Viyana’da görüşme taleplerini Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu kabul edip onaylamakla beraber, “üçüncü görüşmeyi Erivan’da yapalım” diyerek, üçüncü ülkeleri böylelikle diskalifiye edip Türkiye’nin barıştan yana olan samimiyetini gösterdi. İki ülkeden birinde iki ülke temsilcilerinin olağan toplantısını yapmak isteyen Türkiye'nin neden birdenbire Viyana versiyonunu kabul ettiği sorusu ortaya çıkıyor. Birincisi, Antalya Diplomasi Forumu'na katılımının Ankara için çok önemli olması olabilir. Her şeyden önce, Ankara'nın Türk-Ermeni müzakerelerinde oldukça yapıcı olduğunu ve sonuçların oldukça hızlı kaydedildiğini göstermek istiyor olabilir. Böyle bir yaklaşım, Türkiye'nin daha önce de birkaç kez yaptığı ve “Ankara'nın Erivan ile müzakerelere ön koşulsuz olarak” yaklaştığı yönündeki açıklamalarına tamamen uyuyor. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan'ın foruma katılım konusunda bilgi verdiğini duyurdu. Ermenistan, katılımını henüz açıklamadı, ancak Paşinyan'ın olası bir ziyaretine ilişkin söylentileri yalanladı. Paşinyan'ın Antalya Forumuna katılması gündem dışı olmasına rağmen, Türk-Ermeni heyetinin hazır bulunması adına Viyana'da yine kendi çıkarlarına hizmet edecek bir "geçici görüşme" yapmayı reddetmedi.

Özel temsilcilerin ilk toplantısının, daha sonra ne yapılması gerektiğini belirlemeyi amaçlayan bilişsel nitelikte olduğu dikkate alınmalıdır. Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesinden yana olan Ermeni uzmanlar ve gazeteciler bile, hala ürkekliklerini üzerlerinden atamamışlar. Rusça yayın yapan Ermeni medyasında yaptığımız taramalarda, bu “demokrat kalem” ve fikir adamlarının hal bilinçaltlarında derin bir “Taşnak izi” olduğunu görmek mümkündür.

Erivan'ın Antalya Diplomatik Forumu'na katılımını ancak özel elçilerin ikinci toplantısından sonra netleştireceğini söylemeleri, bile Ermenistan’ın “şartlı refleks”inin bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Ermenistan'ın Antalya Diplomasi Forumu'na katılması Türkiye için başka bir açıdan mümkün. Azerbaycan heyetinin diğer birçok ülke ile birlikte katılacağı bir sır değil. Ankara'ya göre Antalya "tüm tarafların sesini duyurmak" için iyi bir fırsat. Yani Türkiye, Ermenistan-Türkiye ilişkilerini bu diplomatik platformda normalleştirmenin yanı sıra, Rusya'ya benzer şekilde Ermenistan-Azerbaycan yakınlaşma sürecinde arabulucu olduğunu da göstermek istiyor şeklinde de okunabilir.

Dolayısıyla Türkiye kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederek Türk-Ermeni müzakerelerini bozmak istemiyor. Aynı zamanda, 24 Şubat'ta Viyana'da yapılması planlanan özel elçiler toplantısına katılarak, hareketini Erivan’a bir "taviz"olarak sunduğu da düşünülebilir. Türkiye’nin bu tutumu Başbakan Paşinyan’ın ülkesindeki faşist Taşnak kadro ve bürokrasiye karşı elini güçlendirmiş olacak. Paşinyan’ın Antalya Forumuna katılması durumu bile Faşist Ermeniler tarafından “Türk baskısı” olarak değerlendirildi bile. Bu açıdan baktığımızda, Paşinyan’ın karşısında Türkiye’den çok Ermeni Lobisi ve Taşnak faşistler bulunuyor. Viyana buluşmasının sonucu, Antalya Diplomasi Forumu’nun kapılarının Paşinyan’a açılıp açılmamasını da doğuracaktır. Ancak Paşinyan’ın altyapı ve ticaret yollarının tesisi için Türkiye’ye çok ama çıok ihtiyacı var. Türkiye olmadan Ermenistan günden güne eriyecek, belki de önümüzdeki beş yılda ülkenin nüfusu 1.5 milyon sınırına düşecektir.

Tabi burada hemen şunu belirtmekte fayda var: Türkiye’nin tutum ve pozisyonu Azerbaycan Cumhuriyeti’nin ve Azerbaycan Türk halkının çıkarlarına zarar verebilecek hiçbir adım atmayacaktır. Türkiye, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin onaylamadığı tek bir kelimenin dahi altına imza atmayacaktır. *Gazeteci Yazar Erdal Şimşek, haber365.com.tr Yayın Kurulu Üyesidir.

DNC Medya
DNC Medya
bilgi@haber365.com.tr
YORUM YAZ..

BUNLAR DA İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Modal