İstanbul'da bilinen önemli depremlerden bazıları 1509 ve 1766'dır. Ancak, bu depremlerin detayları net olarak bilinmemektedir. Özellikle Marmara Denizi bölgesindeki Gölcük depremi (17 Ağustos 1999) ve Düzce depremi (12 Kasım 1999), İstanbul'da da büyük bir deprem riski olduğunu göstermiştir. Bu tür büyük depremlerin yaşanması durumunda kentteki altyapı, yapılaşma ve nüfus yoğunluğu göz önüne alındığında büyük çaplı bir felakete neden olabileceği düşünülmektedir. Marmara Denizi çevresindeki fay hatları, özellikle Kuzey Anadolu Fay Hattı, bölgedeki deprem aktivitesinin ana kaynağıdır. Bu fay hattı, deprem tehdidi yaratma potansiyeli olan enerji biriktirir ve bu birikim, belirli bir noktada büyük bir depreme neden olabilir.
İstanbul'un jeolojik yapısı, deniz kıyısında ve Marmara Denizi'nin sismik etkileşim bölgesinde olması nedeniyle riski artırmaktadır. Bu nedenle, depremle mücadelede alınacak önlemler, yapılaşma planlaması, sismik izolasyon sistemleri, afet yönetimi ve toplumun bilinçlendirilmesi gibi faktörler büyük önem taşır.
Türkiye'nin deprem gerçeği, geçmişteki plansız kentleşme, zayıf yapı kalitesi ve denetimsizlik nedeniyle büyük bir sorun haline gelmiştir. Bu durum özellikle İstanbul gibi nüfus yoğunluğunun yüksek olduğu büyük şehirlerde daha belirgin hale gelmektedir. İnsanların yoğunlaştığı ve yapıların yetersiz olduğu bölgelerde, bir deprem durumunda büyük zararlar ve kayıplar beklenmektedir. Depremin şiddeti, derinliği, fay tipi, yerleşim yerinin faya uzaklığı ve zemin koşulları gibi faktörler, depremin etkilerini belirleyen temel unsurlardır. Plansız kentleşme, zayıf inşaat standartları ve denetimsizlik, bu etkileri daha da artırmaktadır. İstanbul gibi büyük şehirlerde, yapı stoğunun büyük bir kısmının depreme dayanıklı olmadığı, yapıların yaşadığı zayıf zeminlerde ve deprem tehlikesi yüksek bölgelerde yoğunlaştığı gözlemlenmiştir.
Özellikle 2023 depremleri, bu sorunları açıkça ortaya koymuştur. Plansız kentleşme, yapıların dayanıksızlığı ve denetimsizlik, depremlerin yarattığı tahribatın büyüklüğüne katkıda bulunmuştur. Bu nedenle, depreme dayanıklı binaların inşa edilmesi, mevcut binaların güçlendirilmesi, plansız kentleşmenin önlenmesi ve yapı denetimlerinin sıkılaştırılması gibi önlemler alınmalıdır.
Ulusal Deprem Stratejisi Eylem Planı gibi belgeler, bu tür önlemleri hayata geçirmek için atılması gereken adımları belirler. Ancak, bu planların etkili bir şekilde uygulanması, politik irade, toplumsal bilinç ve kaynakların doğru yönlendirilmesi gerektirir.