Dünya tıp tarihine damga vuran İbn Sina, diğer İslam filozoflarına göre hakkında daha fazla bilgi bulunuyor. İslam dünyasında İbn Sina künyesiyle meşhur olan bilim adamı, bilim ve felsefe alanındaki eşsiz konumunu vardır. Ortaçağ alim ve düşünürleri tarafından kendisine ‘eş-şeyhü’r-reis unvanıyla bilinirken Batı dünyasında Avicenna olarak biliniyor ve filozofların prensi olarak adlandırılıyor. İbn Sina, 16. ve 19. yüzyıllar arasında tüm dünyanın tıbbi referans olarak benimsediği bilim adamı olarak dikkat çekiyor. Batılı kaynaklarda hekimlerin piri ve hükümdarı olarak tanımlanıyor.
Tıp adamı, astronom, yazar ve filozof İbn Sina, Buhara yakınlarındaki Efşene köyünde 980 yılında dünyaya geldi. Küçük yaşta olağanüstü zekasından dolayı dikkatleri üzerine toplayan İbn Sina önce Kur’an’ı ezberledikten sonra, dil, edebiyat, akaid ve fıkıh öğrenimi gördü. Bu öğrenim döneminde gösterdiği üstün başarılardan dolayı kısa zamanda hocalarının takdirini kazandı ve onun ilimden başka bir işle meşgul edilmemesi yönünde babasına tavsiyede bulundu. Bir süre sonra mantık alanında hocasının yetersiz kaldığını düşünen İbn Sina, konuyla ilgili eserleri kendi kendine okumaya ve şerhleri incelemeye başladı.
Öklid ve Batlamyus’un eserlerini kendi kendine çözmeye başladı. Böylelikle astronomide belirli bir seviyeye gelmesinin ardından Buhara’dan ayrılarak fizik, metafizik ve diğer felsefi konularla ilgili metinlere ve bunların şerhlerine yöneldi. Bu çalışmalarının sonucunda felsefede alınabilecek bütün eğitimleri aldıktan sonra tıp eğitimine yöneldi. İbn Sina diğer alanlarda olduğu gibi tıp alanında da belli bir süre hocalarından eğitim aldıktan sonra kendisine yeterli gelmediğini düşündüğünden dolayı tıp ve eczacılıkla ilgili kitapları kendisi okumaya başladı. Daha 16 yaşında iken tıp ve eczacılıkta da ileri bir seviyeye ulaşan İbn Sina, kendi ifadesine göre daha on altı yaşında iken birçok tabibin onu bir tıp otoritesi sayarak bilgisinden faydalandı. İbn Sina, çok genç yaşta olmasına rağmen tıpta teoriden
Tıp, eczacılık ve astronomi eğitimlerinin yanı sıra fıkıh öğrenimini de sürdürerek münazaralarda bulunacak kadar bilgisini geliştiren İbn Sina, daha sonra bir buçuk yıl kadar mantık ve felsefe kitaplarını yeniden gözden geçirmeye koyuldu. Bu süre zarfında mantık, matematik ve fizik alanlarında ilerleme kaydetmesinin ardından metafizik sahasındaki eserleri incelemeye yöneldi. Ayrıca bu dönemde Aristo ve Farabi’nin kitaplarını okuyarak ilmi faaliyetlerine devam etti. İbn Sina henüz 18 yaşında iken felsefe ve tıp alanında oldukça ün kazanmış olmasından dolayı Samani Hükümdarı Nuh b. Mansur’un ağır hastalığına çare bulmasından dolayı genç yaşta saray hekimliğine getirildi. İbn Sina, zengin saray kütüphanesine girerek tıpla ilgili eserleri okuma ve inceleme imkânına kavuştu. Bir müddet sonra yanıp harap olan bu kütüphanede daha önce ismini bile duymadığı pek çok tabip ve düşünürü okuma fırsatını elde etmişti.
İbn Sina 1003 yılında babasının vefat etmesi üzerine siyasi nedenlerden dolayı Buhara’yı terk etmek zorunda kaldı. Buhara’dan çıktıktan sonra 7 yıl boyunca sürekli seyahat eden İbn Sina Cürcan’a yerleşerek eserlerini kaleme almaya başladı. Bir tarafta eserlerini kaleme alırken diğer tarafta öğrenciler yetiştiren İbn Sina, kulunç hastalığına yakalanan Büveyhi Hükümdarı Şemsüddevle’yi tedavi etmesinin ardından kendisini vezirlik makamına getirdi. Gündüzleri devlet işleriyle uğraşan İbn Sina geceleri dersler vererek öğrenci yetiştirmeye devam etti. Büveyhi şehrinde hükümdarın ölmesi ve İbn Sina ile Büveyhiler arasındaki gerginlik bir hayli artmış olduğundan dolayı burada ayrılarak İsfahan yakınlarına yerleşti. Bölgenin hükümdarı Nizami-i Aruzi, Alaüddevle’nin İbn Sina’yı vezirliğe getirdiğini ve en önemli işleri onun yetkisine bıraktığını ifade ederek, “Gerçek şu ki Aristo’nun İskender’e vezir olmasından sonra hiçbir hükümdara Ebu Ali gibi bir vezir nasip olmamıştır” dedi.
İsfahan’da kaldığı yıllar boyunca nisbeten sakin bir hayat süren İbn Sina, Gazneli Hükümdarı Sultan Mesud’un İsfahan’ı almasından sonra evinin ve kütüphanesinin yağmalanması üzerine büyük bir sarsıntı geçirdi. Bu dönemde sağlığı da bozuldu; devrinde yaygın olan kulunç hastalığına yakalandı. Kendini tedavi etmeye çalışan İbn Sina, bir ara tekrar sağlığına kavuşur gibi olduysa da tam iyileşemedi. Alaüddevle Hemedan’a sefere çıktığında onunla beraber bulunduğu sırada yolda tekrar hastalandı ve 1037 yılında 57 yaşında iken Hemedan’a ulaştıklarında vefat etti. Günümüzde İbn Sina’nın kabri Hemedan’dadır.
Tıp ve felsefe alanına ağırlık verdiği değişik alanlarda 200 kitap yazdı. İbn Sina’nın çok zeki, çalışkan, velud olduğu, zekâ ve bilgisine aşırı derecede güvenmenin yol açtığı hırçınlığı yanında mağlûbiyete tahammül edemeyen bir kişiliğe sahip bulunduğu kaydedilmektedir
İbn Sina, Kuşyar isimli bir hekimin yanında tıp eğitimi aldı. İbn Sina farklı konular üzerine 240'ı günümüze gelen 450 kadar makale yazdı. Kayda geçen yazıların 150 tanesi felsefe 40 tanesi de tıp üzerinedir. Eserlerinin en ünlüleri felsefe ve fen konularını içeren çok geniş bir çalışma olan Kitabü'ş-Şifa (İyileşme Kitabı) ile El-Kanun fi't-Tıb'dır (Tıbbın Kanunu). Bu iki eser Orta Çağ üniversitelerinde okutulmuştur. Hatta bu eser Montpellier ve Louvain'de 1650 yılına kadar ders kitabı olmuştur.
Kendisinden sonraki Doğu ve Batı filozoflarının birçoğunu etkileyen İbn Sina ilmi ve dini bilimlerin yanı sıra müzikle de ilgilendi. İbn Sina, akıl konusunda, Eflatun'un idealizmi ile Aristoteles'in deneyciliğini uzlaştırmaya, birleştirici bir akıl görüşü ortaya koymaya çalışmıştır. İbn Sina, İslam'ın Altın Çağı olarak bilinen 10. ve 11. yüzyılda Yunanca, Farsça ve Hintçeden eserlerin çevirilerinin yapılıp yoğun bir şekilde çalıştı. Ayrıca bu dönemde önemli çalışmalar ve yapıtlar gerçekleştirdi. Horasan ve Orta Asya'daki Samani Hanedanı ve Batı İran ile Irak topraklarındaki Büveyhiler bilimsel ve kültürel ilerlemeye çok uygun bir ortam olduğundan dolayı uzun yıllar burada bilimsel çalışmalar yaptı.
Samanoğulları sarayı kâtiplerinden Abdullah Bin Sina'nın oğlu olan İbn Sina (Batı'da Avicenna adıyla tanınır), babasından, ünlü bilgin Natili'den ve İsmail Zahit'ten ders aldı. Geometri (özellikle Öklid geometrisi), mantık, fıkıh, sarf, nahiv, tıp ve doğabilim üstüne çalışmalar yaptı. Farabi'nin el-İbane's aracılığıyla Aristoteles felsefesini ve metafiziğini kendi kendine öğrendi. Çağında tanınan bütün Yunan filozoflarının ve Anadolu’daki bilim insanlarının yapıtlarını incelemiştir.
El-Kanun fi't-Tıb, (ö.s), 1593, "Tıpta Kanun"(Tıp ile ilgili zamanının bilgilerini ihtiva eder. Orta çağda dört yüz yıl Batı'da ders kitabı olarak okutulmuştur. Latinceye on çevirisi yapılmıştır.)
Kitabü'l-Necat, (ö.s), 1593, ("Kurtuluş Kitabı” Metafizik konularda[kaynak belirtilmeli] yazılmış özet bir eserdir. )
Risale fi-İlmi'l-Ahlak, (ö.s), 1880, ("Ahlak Konusunda Kitapçık")
İşarat ve'l-Tembihat, (ö.s), 1892, ("Mantık, Fizik ve Metafizik bölümlerini içerir. 20 bölümden oluşur.)
Kitabü'ş-Şifa, (ö.s), 1927, ("Mantık, Matematik, Fizik ve Metafizik konularında yazılmış on bir cilt hacimli bir eserdir. Birçok kere Latinceye çevrilmiş ve ders kitabı olarak okutulmuştur."). Mantık bölümü, Giriş, Kategoriler, Yorum Üzerine, Birinci Analitikler, İkinci Analitikler, Topikler, Sofistik Deliller, Retorik ve Poetika kitaplarından oluşur. Tabiat Bilimleri bölümü, Fizik, Gökyüzü ve Âlem, Oluş ve Bozuluş, Etkiler ve Edilgiler, Mineraloji ve Meteoroloji, Psikoloji, Botanik ve Biyoloji kitaplarından oluşur. Matematik Bilimleri bölümü, Geometri, Aritmetik, Musiki ve Astronomi kitaplarından oluşur. Yirmi ikinci ve son kitap ise Metafizik'tir.