90'lı yıllarda derin devlet tarafından bilhassa doğu ve güneydoğu anadoluda çok sayıda işlendiği iddia edilen cinayet şekli. Bu cinayetleri işlediği iddia edilen bazı kişilerin sonradan faili meçhul cinayete kurban gitmeleri de ayrı bir tartışma meselesidir.
Faili meçhul cinayetlerin tetikçileri çoğu zaman bellidir. Asıl meçhul olan, tetiği çektiren isimlerdir.
“Faili meçhul cinayet” bir öldürme fiilinin kimin tarafından gerçekleştirildiğinin bilinmemesi halidir. Bilhassa Türkiye’de yakın geçmişte işlenen faili meçhul cinayetlerde şekil ve süreklilik olduğu açık ve net bir şekilde görülmektedir. Bu cinayetler siyasi bir amaca hizmet ettiği için siyasal cinayet demek daha doğru olacaktır.
Bilhassa iç savaş süreçlerinde faili meçhul” siyasi cinayetlerde ciddi bir artış görülmektedir. Bu dönemlerde mahkemeler, kanunlar, yargıçlar, emniyet güçleri, düzenli birlikler siyasetin direkt eklentisi durumuna gelirler.
Faili meçhul cinayetler insanlık tarihinde daima var olmuştur. Soğuk savaş zamanlarında ve günümüzde ABD'de de sık sık tercih edilen ve bir merkezden idare edilen bir yöntem haline gelmiştir. Zaman içerisinde büyük teknik imkanlar ve teknolojiler kullanılmıştır.
Yakın tarihte hem 12 Eylül öncesi hem de sonrasında işlenen faili cinayetlerin ciddi rakamlara ulaştığını ve siyasal muhalefete karşı bir yol olarak kullanıldığını belirtmek gerekir. 1 Mayıs 1977'de İstanbul/Taksim Meydanında 1 Mayıs İşçi Bayramı için bir araya gelen insanların üzerine ateş açılmasıyla 35 kişinin yaşamına son verilmiş, yüzlercesi yaralanmıştır. 1 Mayıs 1977 katliamı, o tarihe dek gerçekleştirilmiş en büyük “faili meçhul” cinayet olarak görülmektedir.
1990 senesinden başlayarak “faili meçhul” cinayetleri içeri atmalar kayıplar, infazlar ile işkencelerin oldukça yaygınlaştığı, ülkemizin tarihinin en karanlık ve acı dolu dönemleridir. Savaş şartlarıyla beraber tüm esas hak ve özgürlükler kaldırılmıştır. Yaşam hakkı ihlalleri sık sık görülmeye başlanmış, gözaltında kayıplar, yargılı-yargısız infazlar, “faili meçhul” siyasi cinayetler oldukça hızlı bir şekilde devam etmiştir. Bilhassa Kürt doğu şehirlerinde binlerce “faili meçhul” cinayetler işlenmiştir. Yapılan faili meçhul cinayetler sistematik bir şekilde bir devlet politikası olarak hızlı bir şekilde sürdürülmüştür. 1990-1993 seneleri arasında gerçekte duyurulmuş olmakla beraber tam bir iç savaş şartları yürütülmüştür. Bu dönemde uygulanan işkence, baskı, faili meçhul cinayetler, gözaltında kayıplar adeta hayatın sıradan bir parçası haline gelmiştir.
90'lı yıllarda işlenen faili meçhul cinayetlerinin kurbanları....
Türk Hukuk Kurumu Başkanı Prof. Dr. Muammer Aksoy, kendisi için yapılan bir suikast sonucu öldürüldü.
21 Ekim 1999'da saat 09.40'ta Ankara'da evinin önünde düzenlenen bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetti.
Kasım 1988 yılında televizyondaki bir açık oturumda, “İslam’da örtünmenin ve oruç tutmanın zorunlu olmadığı” ifadelerinin ardından üzerine oldukça tepki topladı ve tehditler almaya başladı. Bahriye Üçok, 31 sene önce evine yollanan bombalı paketle öldürüldü.
Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Müdürü olan Çetin Emeç, şoförü Sinan Ercan'la birlikte öldürüldü. 2000'de yakalanan İrfan Çağrıcı ile dört arkadaşına idam cezası verildi. Zanlıların bu cezaları ardından müebbete çevrildi.
Cumhuriyet Gazetesi yazarlığı yapan Uğur Mumcu, Ankara'daki evinin önünde, arabasına yerleştirilen bombanın infilak etmesi sonucunda hayatını kaybetti. Olay yerindeki kanıtların süpürülüp atılması ise tartışmaları beraberinde getirdi.
Kürt yazar ve şair Musa Anter, Diyarbakır'da faili meçhul bir cinayet ile öldürüldü. Cinayet ile anılan Yeşil Kod adlı Mahmut Yıldırım, Ali Ozansoy, Cemil Işık için yakalama emri verildi. JİTEM'ci ve PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan cinayeti itiraf etti.
Kürt siyasi hareketinin ilk kanuni partisi Halkın Emek Partisi (HEP) Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın bir gece evinden kendilerini kolluk gücü olarak tanıtan şahıslarca kaçırıldı. İki gün sonra cansız bedeni bulundu.
Avukat Metin Can 1993 yılında kaçırılarak katledildi.
Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis, zanlı bir uçak kazasında şehit edildi.
İslâm dinini açık bir şekilde eleştirdiği için köktendinci İslamcılarca ölümle tehdit edilmiştir. 4 Eylül 1990 tarihinde evinin önünde köktendinciler aracılığıyla gerçekleştirilen suikast ile ölmüştür.
Dernek mensubu Doktor Hasan Kaya, 1993 yılında kaçırılarak öldürüldü.
Özgür Gündem gazetesi Bitlis muhabiriydi. 28 Temmuz 1993 tarihinde Bitlis’te kaçırıldı, 4 Ağustos tarihinde Elazığ’ın Hazar Gölü kenarında bir balıkçı tarafından ölü bulunduğunda 19 yaşındaydı.
Diyarbakır İl Emniyet Müdürlüğü vazifesini yürütürken 24 Ocak 2001 günü saat 17:40 sularında makamından Valilik Binası'na makam aracı ile hareket halindeyken, Sezâi Karakoç Bulvarı üzerinde Et Balık Kurumu ile Eflâtun Park arasında, kimliği belirsiz şahıslar tarafından pusuya düşürülerek açılan ateş ile olay yerinde şehit edildi. Emniyet Müdürü'nün katledilmesine tepki veren Diyarbakır halkı, cenazenin olduğu gün kepenkleri kapattı ve kentin sokaklarında protesto yürüyüşü gerçekleştirdi. Hatta o günün gecesi Diyarbakır'da dünyaya gelen bütün çocuklara Gaffar Okkan adı konuldu.
Metin Göktepe 8 Ocak 1996'da Ümraniye Cezaevi'nde öldürülen tutuklu şahısların cenazesini izlemek için Alibeyköy'e gitmişti. Fakat, "Sarı Basın Kartı" olmadığı sebebiyle ilçeye alınmadı. Haberi izlemek için "ısrarcı" davranınca da, yakalandı ve yüzlerce insanla beraber Eyüp Kapalı Spor Salonu'na alındı. Burada emniyet güçlerinin şiddetli cop darbeleriyle dövülerek yaşamına son verildi. 3 sene devam eden davada ilk hüküm 19 Mart 1998 tarihinde çıktı. Beş zanlı polis "kastı aşan müessir fiilden" yedişer sene altışar ay hapis cezasına karar verildi.
Abdullah Çatlı, derin devlet çalışanı ve kontrgerilla mensubu. Türkiye’de çeşitli olaylar sebebiyle yargılandı. 12 Eylül’ün sonrasında yurtdışına kaçtı, uyuşturucu kaçakçılığı nedeniyle yargılandı. Kaldığı hapishaneden kaçtı. 1996 yılında Susurluk Kazası’nda yaşamını yitirdi.
8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal kuşkulu bir şekilde yaşamını yitirdi. 20 sene sonra yapılan otopside ölüm nedeni bulunamadı.