15.06.2020-18:01 (Son Güncelleme:15.06.2020-17:49)

Yeniçeri Ocağı'nın İç Yüzü

İlk kurulduğu dönemde dünya ordularının içinde en özeli ve önemlisi olan Yeniçeriler, başkentte tutulduğu için bir süre sonra politikanın da içerisinde yer almaya başladı. Bu süreçten sonra Yeniçeri düzeni değişirken, beraberinde birçok olay yaşandı. Yeniçeri Ocağı'nın iç yüzünü sizler için derledik...

Yeniçeri Ocağı, 1362 yılında Anadolu Selçuklulardaki Hassa Ordusu‘ndan ilham alınarak Osmanlı Devleti‘nin 3. padişahı olan Sultan I. Murad Hüdavendigar tarafından Dualar hatimler ve Kur’an-ı Kerim tilavetleri ile kuruldu.

Dönemin dünya ordularının içinde en özel ve en teçhizatlı sınıfı olan Yeniçeriler, o günün birer Zırhlı Muharebe aracı gibi idiler. Yeniçerilerin Zırhları ve kullandıkları savaş aletleri karşısında hiçbir atlı veya yaya birlik duramıyordu. O yüzdendir ki 95 bin kilometre kare olan Osmanlı toprağını çok kısa süre içerisinde 500 bin kilometre kareye çıkarmayı başardılar.

Yeniçeri kanunu gereği, Padişah, Birinci Orta’nın yani birinci Bölüğün 1 numaralı eridir. Yeniçeri düzeninde, padişah 1. Orta’nın çavuşunun emrinde olur. Bu yüzden Yeniçeri Ocağındaki Çavuşluk rütbesi küçük olmasına rağmen oldukça önemlidir. Ve Padişaha her ay Yeniçeri erine verilen maaşın aynısı verilir. Fakat, Sefer halinde aynı padişah, başkomutandır.

POLİTİKANIN MERKEZİNDE YER ALMAYA BAŞLADI

Yeniçeri, sürekli Payitahtta yani başkentte tutulduğu için bir süre sonra politikanın da merkezinde yer almaya başladı. Savaş makinası olan bu küçük ordu, özellikle Ahmet Davutoğlu gibi hırslı, muhteris ve geleceğini hesaplamaktan aciz vezir ve sadrazamlar yani başbakanlar tarafından politikanın içine sokuldu ve alet edildi. Yeniçeri’yi Padişaha karşı ilk kullanan Çandarlı Halil Paşadır. Halil Paşa, Fatih Sultan Mehmet Han üzerinde kendi etkinliğini arttırmak için Yeniçeri Ocağı’nı kullanmıştır. Hatta bir askeri talim yani tatbikat sırasında Edirne çayırında otağında kurmayları ile tatbikatı planlayan Fatih’in otağını kargıları ile dürterek taciz etmiş ve darbe ile tehdit etmişlerdi. Yeniçeri’nin bu hadsizliğine İstanbul’un fethine kadar tahammül eden Fatih Sultan Mehmed Han, Fetihten sonra fitnecibaşı Sadrazam Çandarlı Halil Paşa’yı idam ederek Yeniçeri’ye gerekli uyarıyı da yapmıştır.

HER TÜRLÜ YENİLİĞE KAPATILDI

Yeniçeri Ocağı, gün geçtikçe Osmanlı’da kambur olmaya başlamış ve ocağın ağaları, yani generaller her türlü yeniliğe kapılarını kapatmış ve devletin başının belası durumuna gelmişlerdir. Sürekli darbeler yapıp Padişah, vezir ve sadrazam boğdurtmuş bir silahlı çete haline gelmiştir.
Padişahların bütün reformlarına karşı direnen yeniçeri Ocağı, askeri ocaklıktan çıkıp bir siyasi kulüp ve ticarethaneye dönmüştür. Evlenmeleri ve mal mülk satın almaları yasak olan Ocak askerleri, bütün bu yasakları çiğnemiştir. Hatta günün hatıra yazanlarının belirttiğine göre, yeniçerilerdeki oğlancılık o kadar ileri boyutlara varır ki, İstanbul’da anneler, sakalı henüz terlememiş 15 30 yaşlarındaki çocuklarına çarşaf giydirerek sokağa çıkmalarına izin verir hale gelmişler.
Yeniçeri Ocağı’nın bu kirlenmişliğine tahammülü kalmayan Sultan II. Mahmud Han, 5 Haziran 1856 günü yayınladığı bir Yeniçeri Ocağını kapattığını ilân etti. Bu ferman halk tarafından o kadar sahiplenildi ki, buna “Vakayı Hayriye” adını verdiler.

KAPATILMAMASI İÇİN ÇATIŞMAYA GİRDİLER

Yeniçeriler, ocaklarının kapatılmaması için kanlı bir çatışmaya girdiler. Ancak Halk ve diğer ordu birimlerinin bastırması ile bu melanet yuvasına dönüşen ocak bir daha açılmamak üzere lağvedildi.
Ancak tam yüzyıl sonra Yeniçeri Ocağı, 31 Mart Vakasını bahane ederek, 1909 yılında, Bulgar, Sırp, Rum, Ulah, Makedon, Ermeni ve Yahudi çeteciler ve kriminal tiplerden oluşan gruplar bir araya gelerek Harekat Ordusu adlı bir eşkıyalar topluluğu kurarak İstanbul’a saldırdılar. Bu çetelerin içinde Mustafa Kemal de Kolağası (Yarbay) rütbesi ile bulunuyordu.
Yeniden Yeniçeri olarak ortaya çıkan bu katiller sürüsü, Osmanlı Padişahı Sultan II. Abdülhamid Han’ı devirmiş, yerine yine bu silahlı katiller sürüsünün siyasi temsilcisi olan İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni iktidara getirdiler. İttihatçılar da Osmanlı Devletin batırıp Türkiye Cumhuriyeti devletini kurdular.

Ancak devletin ordusu, tamamen Yeniçeri Ocağı’nın yoz ve zalim kodları üzerinde kuruldu. Halka karşı konuşlanmış bir ordu ve halkın bütün taleplerini silahla bastıran bir işgal gücü adeta.
Halk başkaldırınca siyasi temsilcilerini hapsetme ve idam etme gibi vahşi eylemlere girişen bir ordu.

CUMHURİYET ORDUSU MİLLETİN DUVARINA TOSLADI

27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997, 27 Nisan 2007 millete darbe yaparak kanla süngü zoru ile diktasını devam ettiren Cumhuriyet ordusu, 15 Temmuz 2016’da bir daha bu kalkışmayı yaptı ama bu sefer bilinçlenmiş milletin duvarına tosladı.

Ordu içerisindeki Yeniçeri zihniyeti ve Batı emperyalizminin kuklaları olan general, amiral suba ve askerler büyük oranda tasfiye edildiler.

16 Temmuz 2016 bu anlamda 2. Vakayı Hayriye’dir. Ordu yaklaşık yüz yıl sonra yeniden Milli ordu haline dönüştürüldü. Umarız ve dileriz bir daha o yozlaşmış yeniçeri ruhu bir daha bu milletin ordusu olan Türk Silahlı Kuvvetlerine sirayet etmez.

DNC Medya
bilgi@haber365.com.tr