Yemeğe çıkan babayla oğlunun ibretlik hikayesi
Babasını yaprak döner yemeğe götüren çocuk yaptıklarıyla herkesi utandırdı. İşte yemeğe çıkan babayla oğlunun ibretlik hikayesi.
Bir babanın canı bir gün yaprak döneri çok çekmiş. Babasının canı döner çektiği için oğlu babasını bir lokantaya götürmüş. Daha sonra Lokantada yaşananlar ise ders verir nitelikte Detaylar galerimizde.
Baba ve oğlun herkesi utandıran hikayesi
Babalar her çocuğun kahramanıdır. Bir sorun olduğunda ilk ona koşulur. Bir şey istenecekse ilk ondan istenir. Doğduğumuz andan itibaren her zaman yanımızdadır büyüyü kendi hayatımızı kurana kadar hep bizi başlarının üstünde taşırlar. Bizler kendi ayaklarımızın üzerinde durmaya başladığımız andan itibaren artık biz onlara destek olmalıyız. Anne ve babalarımızın bizim için yaptıklarını unutmamalıyız. Haberimizde yer alan baba ve oğlun hikayesinde de bunu anlatıyoruz. Yaşananlar üzerine sizde babanız ile olan ilişkinizi sorgulayacaksınız.
Haberin detayları galerimizde...
Lokantadaki insanlar da sürekli yaşlı adamın yemek yemesine bakıyorlarmış. İnsanların bakışı aşağılayıcı, tavırları alaycı ve suratlarını ekşitiyorlarmış. Yaşlı adamın yemek yemekte zorlandığını gören adam sabır ve itina ile babasına kendi yemek yedirmeye başlamış. Yaşlı adamın yemeği bittikten sonra oğlu lavaboya götürmüş. Lavaboda babasının elini yüzünü iyice yıkamış, üstünü başını silip temizlemiş, saçını sakalını düzeltip taramış, gözlüklerini silip gözüne takmış, ardından da koluna girip dışarı çıkarmış.
Lokantada bulunanların insanlar, baba oğula hala kötü bir şekilde bakmışlar. Yaşlı adamın oğlu hiçbir bakışı umursamamış yüzünde hep tebessüm varmış. Sebebi ise babasının çok sevdiği yemekten yiyip lezzet aldığı için. Baba oğul yedikleri yemeğin parasını ödemişler ve çıkmak için yola koyulmuşlar. Restorandan çıkarken arkalardan yaşlı bir amca seslenmiş.
Hey evlat, burada bir şey bıraktığını unutmadın mı? Hayır, masada bir şey bıraktığımı sanmıyorum! Yaşlı amca, Hayır evlat, yanılıyorsun. Sen burada çok değerli bir şey bırakıp gidiyorsun! Ne bırakmışım ki amca? Sen burada, her evlat için bir ders ve her baba için bir umut bırakıp da gidiyorsun! Tam bir sessizlik hâkim olmuştu salon. Herkes yaptığından, düşündüğünden utanç duyuyordu. Unutmuşlardı bir an, her sıkıntıda babalarına sığındıklarını. Baba Şunu istiyorum. Baba Şu okulda, şu üniversitede okumak istiyorum, şu kadar harç gerekiyor.
Ama bir defa olsun dememişlerdi sanki, Yanımdasın ya baba, benim için her şeye değer ve yeter! Babam! Senin yanında olmak benim için bir dünyadır. Hep sahip olmak istediklerimizden söylenip durduk, yokluklarımızdan sitem edip şikâyetçi olduk. Ama belki de hiç sormadık ona: Baba Senin benden bir isteğin var mı? Çoğumuza sormuşlardır kesin çocukluğumuzda, “Anneni mi çok seviyorsun, babanı mı?” diye. İlk başta “Her ikisini.” desek de az ısrar sonucu utanarak, sıkılarak kısık sesle, “Annemi.” diyorduk; buna rağmen baba içindeki acıyı bize hissettirmeden tebessüm ediyordu. Kim bilir, belki de herkesin yanında utanıyordu.
Ama bir gün gelir de kayıp giderse elinden, aile fertlerinin güzel yaşaması için ne tür zahmetlere katlandığını işte o zaman anlarsın. Düşünüyorum da baba hakkında bir sure inmiş olsaydı, kesin babaya da yemin edilirdi: Andolsun ekmek kokan nasırlı ellerine! Andolsun hep kaygı taşıyan gözlerine! Andolsun içine akan kutsal gözyaşlarına! Andolsun keder dağına dönüşen yüce kalbine! Andolsun gururuna, garipliğine, kadri bilinmeyen kadrine! Cennet senin ayaklarının altında olmasa da.