Haber 365
Haberlere Hızlı Erişin Son Dakika Haberleri ve Gelişmeleri Anında, Herkesten Önce Öğrenmek İçin;
Takip Et
Güçlü Toplum, Güçlü Kadın
Semra Aydın
Güçlü Toplum, Güçlü Kadın
09.03.2020 Pazartesi 10:16

Aile; toplumun en küçük yapı birimi ve temel unsurudur. İnsanlığın başlangıcından beri süreç içerisinde çeşitli etkileşimler sonucu değişikliklere uğrasa da, varlığını günümüze kadar koruyabilmiş bir kurumdur. Aile; insanların yaşamlarını idame ettirdikleri ilk sosyal çevredir. Bireyin topluma, toplumsala geçişini sağlayan, bireyi hayata bağlayan köprüdür.

Aile; bireylerin birbirlerine sevgi ve sadakatle bağlanıp, kendilerini güvende hissettikleri, hak ve yükümlülüklerin dengelendiği toplumun en küçük yapısıdır.

Toplumun güçlenmesi ailenin güçlenmesine, ailenin güçlenmesi ise kadının güçlenmesine bağlı olan bir döngüdür. Kadının güçlenmesi, bireysel hak ve menfaatlerine erişim sağlaması, aile ve toplumsal yapımızın güçlenmesi bakımından son derece hayati bir öneme sahiptir. Çünkü; kadının güçlü olduğu bir toplumda aile de güçlü olur, toplum da güçlü olur.

Kadınlar zayıf mı? Veya kime göre, neye göre zayıf? Neden kadını güçlendirmeye ihtiyacımız var?

Endüstri Devrimi, her ne kadar kadını ev dışında çalışmaya yönelttiyse de, bir yandan geleneksel rol ayrımının etkileri, öte yandan toplumsal kurumlaşmanın kadının yükünü azaltacak gelişmeler göstermemesi, kadının toplumsal statüsünün iyileşmesini geciktirmiştir.

Bu nedenler, kadının mesleki kariyerine önem vermesini de geciktirmiş, dolayısıyla bir meslek bilincinin oluşması zorlaşmıştır. Oysa; kadının iş gücünde ve toplumsal hayatta yer alması, ailenin birliğini tehdit eden bir unsur değildir. Aksine aileyi güçlendiren bir etkendir.

Peki evin içinde durum nedir? Kadın anne kimliği ve eş kimliği ile neler yaşamaktadır?

Hepimizin bildiği gibi, artık dijital bir dünyada yaşıyoruz. Alkol ve madde bağımlılığının yanı sıra, sosyal medya bağımlılığı ve teknoloji bağımlılığı görmezden gelinemeyecek boyutlara ulaşmıştır. Marc Prensky’nin 2001 yılında ortaya attığı “dijital yerliler ve dijital göçmenler” kavramlarından önceki yazılarımdan bahsetmiştim.

Dijital yerli çocukların dijital göçmen ebeveynleri, dijital göçmen anneler; bu dijital dünyada, yeni bir iletişim modeli olduğunu bilmeliler artık. Dijital dünya her ne kadar haberleşmeyi kolaylaştıran bir dönüşüm olsa da, bireysel ilişkiler ile aile yapısı bu durumdan çok etkilenmekte, özellikle bireylerin “mahremiyet” algısında ciddi tahribata yol açmaktadır.

Güçlü toplum için önemli olduğunu düşündüğümüz bir diğer konu ise kente bakışımız…

Mevcut şehir planlamasının, mimarisinin toplumun ihtiyaç ve beklentileri doğrultusunda yeniden ele alınması gerekmektedir. Örneğin; yaşlı veya engelli bireylerin, bebek arabasıyla yolda yürümek isteyenlerin bunu rahatlıkla yapamadıklarına her gün şahit oluyoruz. Diğer yandan, hala şehrin bazı ilçelerinde, bazı mahallelerinde, kadınlar ulaşım ve güvenlik konularında sorun yaşamaktalar. Yerel yönetimler “Kadın Dostu Kentler” olması için yerel projeler üretmeliler.

Şiddetin Önlenmesi ve İstanbul sözleşmesi

Tarihin her döneminde, insanlık onuruna yakışmayan vak’alar olagelmiş ve toplumlar bu utançla mücadele etmek durumunda kalmıştır. Hiç şüphesiz, hangi canlıya karşı olursa olsun şiddet ve istismar, hiçbir mazeret kabul etmez. Açıkçası biz sadece kadına yönelik şiddetin değil, “şiddetin” tam karşısında duruyor ve kadına, çocuğa, hayvana, insana şiddete hayır diyoruz.

“Bir insanı öldürmek tüm insanlığı öldürmek gibidir” düsturundan hareketle, kadına yönelik şiddetin ağır mağduriyetlere sebebiyet verdiğini görüyoruz. İstatistikler bize şiddeti uygulayanların eğitim seviyesinin doktoralısından, ilk okul mezununa kadar geniş bir aralıkta olduğunu gösteriyor. Yani şiddet konusunu eğitimle çözemediğimizi görüyoruz. Kadınlar başta olmak üzere, ev içindeki tüm bireylerin şiddete karşı devletin korumasına ihtiyacı olduğunu düşünüyoruz.

Bu yüzden gündemde “İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen ve 2011 yılında imzalanan “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadele Hakkındaki Avrupa Konseyi Sözleşmesi” siyasi tartışmalara kurban edilmemelidir.

“6284 sayılı” kanunla ilgili uygulama hataları varsa uzmanlar bu konuda düzenleme yapsınlar ama kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda kanuni güvencelerin korunması da olmazsa olmazımızdır.

Güçlü kadın demek, erkek zayıf kalsın demek değildir. Aile içindeki kadın ve erkek, birbiri ile güç savaşı yapmadan, kendi iyi oldukları alanlarda birbirlerini destekleyerek aileyi güçlendirebilirler. Aile güçlü oldukça toplumda güçlü olacaktır.  

Gandhi’ye atfedilen bir sözle son vermek istiyorum yazıma…

“Toplumun bir kanadı kadınlar, bir kanadı erkeklerdir. Hiçbir kuş tek kanatla uçamaz. Toplumun bir kısmını zayıf bırakıp diğerini güçlendirerek, topluma ancak zarar verirsiniz…”

Twitter-Instagram: @semra1071