Haber 365
Haberlere Hızlı Erişin Son Dakika Haberleri ve Gelişmeleri Anında, Herkesten Önce Öğrenmek İçin;
Takip Et
MOSSAD Türkiye’ye Nasıl Yerleşti?
Hasan Mesut Önder
MOSSAD Türkiye’ye Nasıl Yerleşti?
28.08.2020 Cuma 11:06

İsrail kuruluşundan bu yana, Arap olmayan etnik azınlıklar ve farklı mezhepsel inanışa sahip gruplarla ilişki kurmayı, varlığını devam ettirebilmek için en önemli adım olarak görmüştür. Bu bağlamda, İsrail Meclisi’nde Liberal Parti üyesi olan Baruch Uziel tarafından kavramsal çerçevesi çizilen ve “Çevre İttifakı” adı ile 1950’lerde anılmaya başlayan, düşünsel kökeni İsrail‘in kuruluşundan öncesine dayanan bir strateji geliştirilmiştir. Bu doktrin; kurulma aşamasında olan bir devletin jeopolitik kırılganlıklarını gidermek için ulus altı aktörler olan Kürtler, Marunîler, Nusayriler, Ermeniler ve Dürzîlerle; ulusal aktör olan Türkiye ve İran ile çevre ittifakı kurulması gerektiğini vurgulamaktadır. Bu bağlamda İsrail, Arap ülkeleri ile yaşadığı sorunlardan dolayı Arap olmayan devletlerle ilişki geliştirmeye çalışmıştır. Ben Gurion tarafından uygulamaya konulan politikaya göre, Arap olmayan ülkelerle ilişki kurularak Arap ülkelerini kuşatmak ya da “düşmanın ardına dolaşıp vurmak” (outflank) yaklaşımı benimsenmiştir. Bu strateji doğrultusunda Türkiye ve İran ile yakın ilişki geliştirmek için adımlar atılmıştır. İsrail, ilk önce İran’la iyi ilişkiler geliştirmek için girişimler başlatmış, daha sonra Türkiye ile olan ilişkileri güçlendirmek için bir dizi temaslarda bulunmuştur. Türkiye, İsrail ile ilişkilerini geliştirmekte mesafeli yaklaşırken, Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdülnasır’ın Suriye’ye ziyareti sırasında, Irak’taki devrimci yönetimi destekleyeceğini söylemesi, Türkiye’nin İsrail ile ilişkilerindeki mesafeli tutumunu değiştirmesine yol açmıştır. 

İsrail hükümeti, Ağustos 1957 yılında MOSSAD’ın Ortadoğu bölüm başkanlığını yapmış olan Elliahu Sason’u Ankara’ya büyükelçi olarak atadı. Sason ve dönemin Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, güvenlik ve istihbarat ilişkileri konusunda müzakerelerde bulundular. Bu müzakereler sonucunda, iki taraf arasında mutabakat sağlanarak, Aralık 1957’de Adnan Menderes’in onayı ile oluşacak heyetin yapacağı faaliyetler karara bağlandı. Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin iyiye gitmesinde liderlerin geçmişlerinin ve eğitimlerinin rolü büyüktür. Dönemin Türkiye Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın, Bursa’da bulunan Alliance İsrailite Okulu’nda eğitim görmüş olması, aynı zamanda İsrail cumhurbaşkanları olan Ben Gurion, İzhak Tzvi ve Dışişleri Bakanı Moşe Şaret’in İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olmaları ilişkilerin gelişmesinde etkili olmuştur. İki ülkenin karar vericilerinin eğitimleri, birbirlerini anlamalarını ve ilişkilerin gelişmesini kolaylaştırmıştır. Varılan mutabakat sonucunda Milli Amele Hizmet Teşkilatı (MAH) Başkanı Hüseyin Avni Göktürk veMOSSAD Başkanı Revuen Shiolah başkanlığında toplanan heyet, istihbarat alanında işbirliği kararı aldı. Bu bağlamda, Türk servis personelinin MOSSAD tarafından eğitilmesine ve bölgedeki sorunlarla ilgili istihbarat paylaşımının yapılmasına karar verildi. Bu ilişkiler sadece İsrail ve Türkiye arasında değil, İran’ın da aktif katılımıyla kurulmuştur. İran, İsrail ve Türkiye arasındaki anlaşmaya “Trident” adı verilmiştir. Bu anlaşmaya göre, Türkiye, İsrail ve İran servislerinin başkanları yılda iki kez elde ettikleri bilgileri paylaşacak ve değerlendirme toplantıları yapacaktı. Bu ilişkilerden sonra MOSSAD’ın, eğittiği personeller aracılığı ile Türk servisini yönlendirme becerisine sahip olduğu iddia edilmektedir. İsrail servisi bu tarz eğitim programlarıyla, dış ülke istihbarat ve ordu personellerini eğitmek suretiyle, nüfuz elde etmiştir. İstihbarat uzmanı Alp Tufan, bu anlaşma bağlamında, 1973 yılında İsrail’e eğitim için giden, daha sonra MİT’te üst düzey yöneticilik yapan iki ismin PKK’yı Türkiye’nin başına bela ettiklerini ifade etmektedir. Bu durumun günümüze kadar devam ettiği bilinmektedir. Son dönemde, Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkilere soğukluk girmesi nedeni ile MOSSAD’ın Türkiye’deki faaliyetleri ve Türk servisi içindeki etkinliği kısmen de olsa sınırlandırıldığı söylenebilir. 

İsrail savunma politikalarının temel nüvesini istihbarat oluşturmaktadır. Etrafı düşmanlarla çevrili olan İsrail, Arap olmayan ülkelerle güvenlik ve istihbarat ilişkilerini geliştirerek düşman ülkelerine karşı çevreleme politikası yürütmüştür. İsrail’in güvenlik politikasının temelini, caydırıcılık, erken uyarı, kesin askeri üstünlüğe dayanan zafer, savunmada öz yeterlilik gibi kavramlar oluşturmaktadır. Bu politikanın hayata geçirilebilmesi için etkin istihbarat faaliyeti şarttır. Bu bağlamda İsrail istihbarat servisleri hedef veya muhtemel hedefleri kontrol etme stratejisi izlemektedir. Caydırıcılığın ve erken uyarının sağlanabilmesi için hedef ülke orduları ve terör grupları üzerinden geniş bilgilere sahip olmak gerekir. Ayrıca hedef ülkenin savaş teknolojisindeki gelişmelerini ve ordunun savaşma potansiyelini önceden bilmek ve buna göre politika belirlemek de bu stratejinin bir parçasıdır. Yakın döneme kadar, TSK’nın silah modernizasyon ihalelerini hangi ülkenin aldığı, 90’lı yıllarda terörle mücadele etmek için hangi ülkeden silahların alındığı, bu silahların nerelerde kullanıldığı göz önünde bulundurulduğunda içimizdeki İsrail’in 1957’den 2010 yılına kadar Türkiye’ye nasıl girdiği ve yerleştiği görülecektir. 15 Temmuz hain darbe girişiminin beyin takımı içerisinde yer alan Akın Öztürk’ün, darbenin başarısız olmasını, İsrail’in onları satmasına bağlaması ilginç bir anekdottur. Bütün bu veriler, İsrail’in Türkiye’de ne kadar kökleştiğini göstermiyor mu, ne dersiniz?