Haber 365
Haberlere Hızlı Erişin Son Dakika Haberleri ve Gelişmeleri Anında, Herkesten Önce Öğrenmek İçin;
Takip Et
Karşı Darbe: CIA’in Ortadoğu’daki İlk Başarılı Darbesi
Hasan Mesut Önder
Karşı Darbe: CIA’in Ortadoğu’daki İlk Başarılı Darbesi
07.11.2020 Cumartesi 09:45

Ortadoğu’da darbeler denildiğinde akla ABD ve CIA gelir. Bu yanlış bir değerlendirme değildir. Çünkü bölgemizdeki bütün darbe tezgâhlarının arkasında bir şekilde CIA’nın olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.  İran’da iktidara gelen Musaddık’ın petrolü millileştirmesi, İngiltere’yi rahatsız etmiş, Musaddık iktidarını devirmek için ABD’den yardım istemiştir. Bu yazımda, 1953 yılında Musaddık darbesinin mimarı dönemin CIA Ortadoğu Şefi Kermit Roosevelt’in yazdığı, ”Karşı Darbe, İran’ın Kontrol Mücadelesi” adlı kitabını istihbarat nosyonu ve darbe mekaniği bağlamında inceleyeceğim. Kitabın konusu İran’da Musaddık yönetiminin nasıl devrildiğidir. Musaddık’a yönelik darbe yapma teklifi önce İngilizler tarafından yapılmasına rağmen ABD ve CIA bu darbede başat rol oynamaktadır. Kitapta, iyi işleyen bir istihbarat operasyonunda dikkate alınması gereken, eylemin stratejik hedefi, planlanması ve icra aşamaları bazı ayrıntılara derinlemesine değinilmeden işleniyor. İngiliz petrol şirketinin 1951 yılında millileştirilmesine rağmen, darbe 1953 yılında gerçekleştirilmiştir. Bu da darbe hazırlık sürecinin 2 yıldan daha fazla sürdüğünü göstermektedir. Başarılı bir rejim değiştirme operasyonlarında istihbarat servisleri hedef ülkelerde etkili bir biçimde organize olmak zorundadır. Bu yapılanma, toplumun farklı katmanlarından insan kaynağı devşirmek, karar alma mekanizmalarında bilgi sağlayan ve gerektiğinde operasyonel anlamda istifade edilen yüksek profilli ajanların tedarik edilmesi şeklindedir.

Ortadoğu tipi devletlerde, en örgütlü güç ordu olduğu için ordunun doğru şekilde etüt edilmesi gerekmektedir. Ancak kitapta, incelenen ordunun komuta yapısı, subay- astsubay arasındaki ilişki, ordu içindeki etnik ve mezhepsel dağılımın ne olduğu, personelin ideolojik görüşü, olası bir darbe durumunda ordu içindeki nasıl pozisyon alabileceği ile ilgili bir değerlendirme yer almamaktadır. Kitapta sadece yüzeysel olarak, İran ordusu içinde az sayıda Musaddık yanlısı yüksek rütbeli subayın olduğu, diğerlerinin Şah’a bağlı olduğu vurgulanmaktadır. Genel Kurmay Başkanı General Riahi’nin Musaddık’a sadık olduğu ve ordu içinde en büyük engelin o olduğu kitapta işlenmektedir.

Şah Muhammed Rıza Pehlevi ise petrolün millileştirilmesi sürecine müdahale etmek için meşru bir zemini kalmamışken, Musaddık’ın başbakanlık yetkilerini kullanmasına ve bakanların belirlenmesine müdahale etmeye devam etti. Anayasaya aykırı olan bu müdahaleler nedeniyle Musaddık’ın görevinden istifa ettiğini açıklaması, 21 Haziran 1952’de kanlı halk protestolarının fitilini yaktı. Halkın desteği, Şah’ın geri adım atması ve Musaddık’tan başbakanlık görevine devam etmesini istemesiyle sonuçlandı. Bir yıl sonra ise vergi, yargı, eğitim ve seçim kanunlarında reform yapan yasa değişikliğinin senato tarafından onaylanmamasının yol açtığı kriz, Milli Cephe’nin önde gelen bazı üyelerinin de Musaddık’tan desteklerini çekmelerine neden olmuştu. Krizle baş etmek için meclisi feshetmek üzere referandum öneren Musaddık, 16 Ağustos’ta referandumdan zaferle çıktı ve Şah’ın onayını istedi. Ancak Şah, meclisi feshetmek yerine Musaddık’ı görevden aldı. Kararı bildiren, Şah’ın muhafiz alay komutanının Albay Nasıri Musaddık taraftarı Genel Kurmay Başkanı Riyahi ve adamları tarafından rehin alınmasıyla ilk darbe teşebbüsü önlenmiş oldu. Bunun üzerine Şah, Kermit Roosvelt ile planlamaları doğrultusunda 16 Ağustos’ta Hazar Denizi kıyısındaki İran şehrine gitti. İki gün boyunca başta komünist Tudeh Partisi olmak üzere Musaddık destekçisi siyasi partiler ve halk tarafından “Cumhuriyet isteriz!” sloganıyla monarşi karşıtı protestolar düzenlendi. Kermit Roosvelt, kitabında bu gösterileri büyük avantaj olarak tanımlamış ve kitabında bu konuyu şöyle aktarmaktadır: “Şah aleyhinde ne kadar bağırırlarsa ordu ve halk o kadar düşman olacaktı kendilerine. Onlar Şah’tan nefret ettikçe halk ve ordu da onlardan nefret edecekti. Onlar şehirde tur arttıkça şehrin sakinleri daha fazla öfkeleniyordu.” CIA, Şah karşıtı sokak olaylarını, Şah taraftarlarını sokağa dökmek için avantaj olarak mı kullandı? Yoksa bu kitleyi, kontrolden çıkarmak, Şah taraftarlarının öfkesini büyütmek ve Şah’ın heykellerine saldırılması için provokatörler mi kullandı? Belli değil… Ancak her iki durumda da CIA, bu durumu kendi lehine kullanmayı bilmiştir.

Burada şu hususu vurgulamakta yarar vardır. Hiçbir istihbarat servisi veya güç, olmayan bir sorunu yaratamaz. Ancak istihbarat örgütleri, aktörler arasındaki sorunları çok dikkatli bir şekilde izleyerek, bu durumu amaçları için kullanır. Kitapta,  doğru bir şekilde anlatıldığı gibi Şah ve Musaddık arasındaki gerilimler ve Musaddık’ın Şah’ın iktidar alanını daraltmaya yönelik adımları ve Şah üzerinde baskı kurma girişimleri, Amerikan ve İngiliz istihbarat servisleri tarafından doğru bir biçimde gözlemlenmiş ve etkili bir biçimde kullanılmıştır.

Askeri darbe ve halk hareketi ile bir iktidarı devirmek için istihbarat servisleri üç aşamada hazırlık yapmak zorundadır. Eğer, bu üç temel sütundan biri eksikse, bu faaliyet başarısız olmaya mahkumdur. Kitapta bu unsurlar, ayrıntılı bir şekilde işlenmektedir.

Bu üç temel unsuru şu şekilde açmak mümkündür:

1. Rejim değişikliğinin bir stratejik amacı olmak zorundadır. Yani, mevcut rejim neden devrilmek isteniyor? Kitapta, İngilizlerin Musaddık rejiminin devirmek istemesinin sebebi olarak, petrolü millileştirmesi ve İran’daki ekonomik imtiyazlarını kaybetmeleri gösteriliyor. ABD için ise (Yazar burada ustaca İran petrollerinden pay alma konusunda ABD’nın isteklerini gizlemektedir) Mussaddık yönetiminin, Sovyetler ve Tudeh kontrolüne girmeye başladığı ve İngiltere’nin etkisinin azalmasının, İran’da Rusya’ya alan açacağı düşüncesi geçerliydi. Bu bağlamda yazar, kitapta darbe ile ne hedeflediklerini açık bir biçimde belirtmektedir.

2. Rejimin devrilmesinden sonra hangi kadroların geleceği hesaplanmalıdır. Hedef ülkede yapılacak olası bir rejim değişikliğinin, nasıl bir siyasi sisteme yol açacağı, kimlerin iktidara geleceği, yeni gelecek iktidarın siyasal söyleminin nasıl kurgulanacağı gibi hususlar titizlikle hesaplanır. Yazar kitapta, bu planlamalarla ilgili ayrıntı vermemektedir. Sadece, Mussadık’tan sonra General Fazlollah Zahedi’nin başbakan olarak atanacağı planlanmıştır. General Zahedi ismine İngilizlerin muhalefet etmelerine rağmen ABD geri adım atmamıştır. İngilizler, General Zahedi’yi İkinci Dünya Savaşı’nda, Nazi yanlısı olduğu gerekçesi ile tutuklamış ve Filistin’de hapse atmıştır. Amerikalılar bu tercih ile, darbe sonrası yeni yönetimin İngilizlere mesafeli olmasını hesaplamış olabilirler. Çünkü bu darbeden sonra, İngiltere İran’da eski gücüne kavuşamamıştır ve bu boşluğu ABD doldurmuştur.

3. Sokağı etkili bir biçimde yönlendirmek için sahada alt yapı kurulur. Bu alt yapı, toplumun bütün katmanlarını ve farklı etnik dinsel grupları mobilize edecek şekilde kurgulanır. 19 Ağustos günü toplanan Musaddık karşıtı kitle, Milli Cephe’nin gazetesine saldırarak ateşe verdi. Komünist gazetelere saldırıldı. Tahran radyo istasyonu işgal edildi. Ordunun Musaddık karşıtı mensupları da darbeye katılarak Tahran telgraf ofisi, radyo yayın istasyonları, polis ve ordu karargahları gibi noktaları işgal ettiler. Behbehani ve Kaşani gibi Musaddık karşıtı din adamları da kalabalıkları organize etmede önemli rol oynamışlardı. Kitapta, ayrıca kitlelerin sokağa dökülmesi için görevlendirilen, biri avukat diğeri gazeteci olan Boscoes kardeşlerden bahsedilmektedir. Yazar, bu iki kardeşin kimlikleri hakkında bilgi vermemekte ve bu kardeşleri Şah’a sadık ve Musaddık’tan rahatsız olan siyasi muhalifler olarak betimlemektedir. Kitapta, İran’da kitlenin sokağa dökülmesinde yukarıda belirtilen sokak eylemlerinin, bu kardeşlerin organizatörlüğünde yapıldığı belirtilmektedir. Yazar, Boscoes kardeşlerin istihbarat literatüründe “walk in” denilen türden kaynaklar olduğunu ve onca araştırmalarına rağmen, arkalarındaki organize gücün kim olduğuna dair bir bilgi sahibi olamadıklarını söylemektedir. Yazarın burada, kitabın yazıldığı dönem dikkate alındığında, İran’daki CIA haber ağının deşifre olmaması için böyle bir kurgu yapmış olduğu söylenebilir. Çünkü “walk in” denilen kaynak türleri en güvenilmez, hatta istihbarat servislerinin mecbur olmadıkça çalışmak istemeyeceği unsurlardır. Toplumun bütün katmanlarını sokağa döküp, sokaktaki öfkeyi, hedef olan iktidara yönlendirmek ciddi bir yapılanma gerektirir. Yani Bosces kardeşler kimdir? Arkalarındaki örgütlü gücün ne olduğunu CIA’ye söylememeleri düşündürücüdür. Yazarın, bu kardeşlerin hikayelerini saklamasının sebebi, başka bir organize güç olan, İran’daki Yahudi toplumunun bu darbede aktif rol almış olabileceğini düşündürmektedir.

Sonuç olarak, darbe başarı ile gerçekleşmiş, Musaddık devrilmiş, yerine başbakan olarak General Fazullah Zahedi atanmıştır. Musaddık olaylardan üç gün sonra, bir polis karakoluna teslim olmuştur. Şah ve Kermit Roosevelt arasında darbeden sonra yapılan görüşmede, Şah, Roosevelt’e, “Tahtımı Allah’a, halkıma, orduma ve size borçluyum”  demiştir.

 Kim Roosevelt’ın sonuç cümlesi aslında, bir darbe için gerekli olan şartları anlatması bakımından önemlidir. Roosevelt; “Son toplantıda bir uyarı yapmayı gerekli gördüm: Beyler, iyice anlaşılmasını dilediğim bir şey var. Bu işte başarılı olmamın nedeni, İran konusundaki fikirlerimizin doğru olmasıydı. Düşüncemize göre halk ve ordu, Musaddık ve Şah arasında bir tercih yapmak zorunda bırakılmıştı. Musaddık’ın yanında Sovyetler vardı. Şah’ın yanında biz yer alınca halk ve ordu tercihini yaptı; Şahı seçti. Bu olaydan ders çıkarmalıyız. Eğer baştaki analizimiz yanlış olsaydı, yüzüstü kapaklanırdık. Eğer biz, CIA olarak bir daha böyle işlere gireceksek dikkat etmemiz gereken, söz konusu ülkenin halkının ve ordusunun bizim istediğimiz şeyle, aynı şeyi istemesidir. Eğer durum bu değilse işi deniz kuvvetlerine bırakmak en doğrusu olacaktır.” Bu cümlelerden anlaşılacağı üzere iktidar devirme operasyonlarında halk, ordu ve siyasi karar verici düzeyinde etkin müttefikler bulunamadığı sürece bu faaliyetin başarılı olması mümkün değildir. İstihbarat örgütleri cerrah titizliği ile çalışırlar. Hedef devlet içindeki iktidar kümeleri arasındaki rekabetleri, iktidarların dayandığı toplumsal grupların üzerindeki etkisini ve bu etkinin sürekliliğini titizlikle takip eder. Hükümetlerin ulusal güç unsurları üzerindeki kontrolü, devlet gücü ile millet gücü arasındaki ilişki doğru şekilde hesaplanır. İyi planlanmamış ve doğru şekilde organize edilmemiş hiçbir darbe girişiminin başarılı olabilmesi mümkün değildir.