Haber 365
Haberlere Hızlı Erişin Son Dakika Haberleri ve Gelişmeleri Anında, Herkesten Önce Öğrenmek İçin;
Takip Et
İstihbarat Üretiminde Yöntem Farklılıkları
Hasan Mesut Önder
İstihbarat Üretiminde Yöntem Farklılıkları
21.07.2020 Salı 12:13

İstihbarat üretimi, sürekli işleyen bir çarka benzetilir ve ihtiyaçların tespiti, toplama, analiz ve dağıtım süreçlerinden oluşur. Bu döngü, bütün istihbarat örgütlerinde hemen hemen aynıdır. Ancak ihtiyaçların kimin tarafından belirlenmesi gerektiği hususu ile ilgili de çeşitli tartışmalar bulunmaktadır. Bir görüşe göre, istihbarat örgütlerinin, yasalarda belirlendiği görev tanımı gereği, karar vericiden bir talep olmadan, siyasi karar alıcılara rapor sunması gerekir. Bu yaklaşım, servislerin ikaz sorumluluğunun olduğunu vurgularken, diğer bir görüş ise talep olmadan sunulan raporların, proaktif istihbarat üretiminin, karar vericinin gündemini belirlemeye neden olabileceğini dile getiriyor. Konuyu daha somutlaştıracak olursak, bir istihbarat görevlisi, Türkiye’deki dini cemaatlerin, ulusal güvenlik tehdidi olduğunu ortaya koyan bir raporu, karar vericinin talebi olmadan sunduğunda, bu raporun güncel ihtiyaçlarla ve karar vericinin politik hassasiyetleri ile uyuşmadığı gerekçesi ile dikkate alınmama olasılığı yüksektir. Ancak karar verici, bu konuya yönelik bir çalışma talep ederse, bu istihbarat üretiminin politikanın şekillenmesinde kullanılması daha güçlü bir ihtimal olur. Birinci durumda istihbarat örgütünün kaynak ve zaman harcayarak üreteceği bilginin dikkate alınmaması ihtimali varken, ikinci durumda, ihtiyaç karar vericiden geldiği için yapılan üretim, politika önerisi içermiyorsa kullanılması daha olası olur. Bu konu, politika yapımında istihbarattan ne ölçüde istifade edilmesi gerektiğine dair yapısal bir sorundur ve üzerinde hassasiyetle durulması gerekir.

İstihbarat modellerindeki farklılaşma, verilerin nasıl toplanacağı üzerinde odaklanmaktadır. Batılı servisler, istihbarat üretiminin yüzde 90’lık bir kısmını açık kaynaklarla yapmakta, geri kalan kısmı ise teknik ve insan kaynağı ile yürütmektedir. Batı tipi istihbarat üretiminde, araştırma ve analiz önemlidir. Bir Amerikalı analist, çalıştığı konu ile ilgili yüzlerce açık kaynaktan damıttığı bilgiyi bir istihbarat ürününe dönüştürebilmektedir. Diğer yandan Sovyet modelinde ise açık kaynaklardan daha az ifade edildiği bilinmektedir. Sovyet modelinde, istihbarat üretimi için çalışılan konu ile ilgili birinci elden bilgilere önem veren bir anlayış hakimdir. Örneğin, Türkiye’nin askeri kapasitesi üzerinde çalışan Batılı bir analist, işe ilk önce askeri alanda yapılan akademik yayınları incelemekle işe başlar, sonrasında TSK’nin askeri doktrini ile ilgili açıklamaları ve askeri tatbikatları izleyerek bir çerçeve oluşturup içini doldurmaya çalışır. Rus analist ise bütün bu uzun ve çetrefilli çalışma içine girmeden, TSK’nin askeri kapasitesini bilen bir veya birden çok insan kaynağı yaratarak, içerideki gözler aracılığı ile elde ettiği bilgiler üzerinden bir resim ortaya koyar. Batı tipi istihbarat üretimin temel problemi, içeriğin daha spekülatif mahiyette olmasıdır. Yani bu tip üretimde, bilinmeyenler ve varsayımlar çok daha fazladır. Rus tipi üretimde ise kaynaktan doğru bir şekilde istifade edilebilmişse, daha kesin ve yüksek çözünürlüklü resmin elde edilmesi mümkündür. Ancak insan kaynağı doğru şekilde yönetilemezse, daha büyük bir fiyasko ile karşılaşmak mümkündür. Bu teorik açıklamaları şu şekilde somutlaştırabiliriz; uzak bir mesafeden, eski model bir fotoğraf makinesi ile çektiğiniz bir fotoğraf düşünün, fotoğrafını çektiğiniz objenin bir insan olduğu belli oluyordur (Belli olmazsa zaten istihbarat ürünü olmaz.); ancak bu insanın göz rengi, saç rengi, boyu, kilosu, nereli olduğuna dair kesin bir yargıya varabilmeniz için resmin yüksek çözünürlüklü olması gerekir. İstihbarat örgütleri bu kesinlikte bir fotoğraf elde etmek için ülkenin en hassas yerlerine kadar girmek zorundadır. Bunu yapabilmenin yolu da insan faktörünün etkili şekilde kullanılmasından geçer.

Gelişen teknoloji ile birlikte, istihbaratın toplama yöntemlerinde insan unsurunu göz ardı eden ve teknolojiyi kutsayan bir ekol var. Bu ekol, istihbaratın artık yapay zeka tabanlı çeşitli analiz modelleri ve teknolojik toplama yöntemleri ile istihbaratta insan unsurunun önemini yitirdiği görüşündeler. Ben onlara şunu soruyorum; hangi makine veya yapay zeka tabanlı teknoloji, hedefin duygu, düşünce, niyet, istek ve kırılma noktalarını verebilir. İstihbarat akıl ve zeka işidir. Bu gözle bakılmadığı sürece milyonlarca bilginin altında ezilip kalırsınız. Yüksek gizliliği olan devlet sırlarını ve özellikle rakip devletin maksat ve planlarına dair ipuçlarını kütüphanelerde, ansiklopedilerde veya telefon dinlemelerle ve siber casuslukla bulamanız oldukça düşük bir ihtimaldir. Çünkü yüksek öneme haiz bilgiler karar vericilerin ve yakın çalışma ekibinin zihnindedir. İstihbarat servislerinin temel görevi bu zihni açacak anahtarı bulmaktır. Bu da ancak insan faktörü ile mümkündür.