Haber 365
Haberlere Hızlı Erişin Son Dakika Haberleri ve Gelişmeleri Anında, Herkesten Önce Öğrenmek İçin;
Takip Et
İlişki Mesafesi
Hasan Mesut Önder
İlişki Mesafesi
15.08.2020 Cumartesi 16:05

Son günlerde İstanbul sözleşmesi tartışmaları yoğun şekilde yaşanıyor. Bu konuda söz söyleyecek veya değerlendirme yapacak bir donanıma ve formasyona sahip olmadığımı düşünüyorum. Bu yazıyı yazmama neden olan şey, Gazeteci Erdal Şimşek’in sosyal medya hesabında, “Sevmek hissettirmek değildir sadece, hissettiğini yaşamak ve yaşatmaktır.” Notu ile paylaştığı videodur. Video, muhtemelen kanser tedavisi gören bir kadının, partneri tarafından saçının kesilmesi ve sonrasında partnerinin de kendi saçını kesmesi neticesinde oluşan duygusal durumu konu alıyor. Bu video, sevgi, aşk, emek, duygudaşlık gibi kavramlar üzerinde derinlemesine düşünmeme neden oldu.  Bu düşünme sürecinde ne kadar doğru sonuçlara vardığımı ise yazı sonunda hep birlikte göreceğiz. 

Üç Baba’nın (Müslüm, Orhan, Ferdi) eserleri üzerinden duygu dünyasını anlamaya çalışan biri için bu yazma girişimini oldukça cüretkar bir gayret olarak görebilirsiniz… 6 Yaşına kadar insanların duygu oluşturabildikleri, o yaştan sonra ise duyguların tetikleme yolu ile ortaya çıktığı ifade edilir. Yani, çocukluk evresi diye tabir edebileceğimiz döneme kadar yaşadıklarımız bizim duygu şablonumuzu oluşturduğu söylenebilir. Sonraki süreç, dış tetikleyicilerin belirleyici olduğu bir dönem olduğu iddia ediliyor. Bu bakımdan aile içindeki rol modeller, kişinin gelecek yaşamında belirleyici hale geliyor.   Bu şablon üzerine inşa ederiz her şeyi. Dini inanışımız, ideolojimiz ve sosyal çevremizin etkisi ve öğrettiklerinin etkisi ile ilişki kurarız. Mesela, gazeteci Aslı Aydıntaşbaş, Kadınların solcu erkeklere âşık olabileceğini iddia ediyor. Erkeği bir ideolojik  kimlik üzerinden okumak , o kimliğin kişiye yüklediği duygusal ve sosyal  faktörleri bir tercih vesilesi olarak görmek oldukça indirgemeci yaklaşım olduğunu söylemek gerekir. Peki neden insanlar farklılıkları, bir çatışma olarak görüyor ve bütün ilişkiler bir güç mücadelesi alanına dönüşüyor. Bu sorunun cevabı bana göre Halil Cibran’ın şu sözlerinde gizli :

 “Bırakın da bunca beraberliğin arasında biraz da boşluklar olsun. Ve Tanrısal âlemin rüzgarları esip, dolanabilsin aranızda. Birbirinizi sevin, ama sevginin üzerine bağlayıcı anlaşmalar koymayın. Bırakın yüreklerinizin sahilleri arasında gelgit çalkalanan bir deniz olsun sevgi. Birbirinizin kadehini onunla doldurun, ama aynı kadehe eğilip içmeyin. Ekmeğinizi bölüşün, ama aynı lokmayı dişlemeye kalkmayın. Şarkı söyleyin, dans edin, eğlenin birlikte, ama ikinizin de birer yalnız olduğunu unutmayın. Çünkü lavtadan dağılan müzik aynı, ama nağmeleri çıkaran teller ayrıdır. Yüreklerinizi birbirine bağlayın ama biri ötekinin saklayıcısı olmasın. Çünkü ancak Hayat'ın elidir yüreklerinizi saklayacak olan. Hep yan yana olun, ama birbirinize fazla sokulmayın; Çünkü tapınağı taşıyan sütunlar da birbirinden ayrıdır. Çünkü bir selvi ile bir meşe birbirinin gölgesinde yetişmez.” İlişkilerinbir çatışma alanına dönüşmesinin nedeni sanırım çok fazla sokulmak ve özerk bir alanı yeterince inşa edemememizden kaynaklanıyor. İnsan ilişkilerindeki mesafenin nasıl olması gerektiği hususu ile ilgili Schopenhauer’ın analojisi oldukça ilginç:

“Bir grup kirpi soğuk bir kış günü birbirlerini ısıtmak veya ayazda donup kalmamak için birbirlerine iyice sokulmuştu. Çok geçmeden biri, ötekilerin dikenlerini kendi vücudunda hissetti; bu da onları yine birbirlerinden uzaklaştırdı. Isınma gereksinimiyle ne zaman birbirlerine yaklaşsalar, dikenlerinin birbirlerinin vücuduna batması gibi tatsız bir durumla karşılaşıyorlardı. Böylece bir süre iki kötü seçenekten  biriyle ötekisi arasında gidip geldiler, sonunda birbirlerinin yakınlığına en çok katlanabilecekleri bir uzaklık keşfettiler, bunun sağladığı az buçuk bir ısıyla ister istemez yetindiler."

Hepimiz parmak izlerimiz gibi birbirimizden farklı insanlarız.  Tek yumurta ikizlerinin bile zamanla duygusal ve sosyal beslenme kaynaklarının farklılaştığı ve dünyayı algılama biçimlerinin ve eğilimlerinin değiştiği biliniyor. Bu farklılık bize ilişki mesafesini doğru ayarlamanın ve kendimize özerk alanlar yaratarak bir arada olabileceğimiz gösteriyor. Videonun hikayesi bana bunları düşündürttü, sizce de mesafeler önemli değil mi, ne dersiniz?