Haber 365
Haberlere Hızlı Erişin Son Dakika Haberleri ve Gelişmeleri Anında, Herkesten Önce Öğrenmek İçin;
Takip Et
Almanya’nın Vekalet Sorunu
Hasan Birgül
Almanya’nın Vekalet Sorunu
19.09.2021 Pazar 23:58

İkiye parçalanmış Almanya’nın batısında soğuk bir Hamburg sabahında doğdu Şansölye Merkel, babası papazdı. Daha kundaktayken, ailesiyle Doğu Almanya’ya göç etmek zorunda kaldı. Berlin Duvarı’nın Doğu yakasında büyüdü. Fizik eğitimini tamamladı. Aslında en önemli isteği akademik bir kariyerinin olmasıydı. Öğrencilik yılların da Alman rejimiyle sorun yaşamadı diyebiliriz. Aynı yıllar içerisinde Almanya’da ‘’Biz Halkız’’ eylemleri patlak verdi. Göstericiler ‘’Berlin Duvarının’’ yıkılmasını istiyordu. Merkel bu gösterilere katılmadı. Almanya’nın birleşmesinden yana değildi rejimde form yanlısı olarak demek daha doğru olacaktı. 9 Kasım 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasıyla hayatı hızla değişti. Hemen siyasete girmeye karar verdi. Düşünce olarak Yeşiller’e yakındı. Ama önce Sosyal Demokrat Parti’ye gitti. Oradaki yoldaş cümlesi Merkel’in canını sıktı bu kadar fanatizm içerisinde olmak istemiyordu. Fakat bir tercih yapması gerekiyordu. Sonunda tercihini Muhafazakâr Hristiyan Demokrat Birlik Partisi’ne katıldı. Partiye üye olduktan tam 11 yıl sonra parti genel başkanı,15 yıl sonra Almanya’nın Şansölyesi oldu. Ve Şansölye Merkel artık görevi bırakma kararı aldı. Almanya'da 26 Eylül'de yapılacak seçimlerle 16 yıllık Angela Merkel dönemi sona erecek.


Seçimlerde Merkel'in koltuğu için Hıristiyan Demokrat Birlik Partisi (CDU) Başkanı Armin Laschet, Sosyal Demokrat Partili (SPD) Maliye Bakanı Olaf Scholz ve Yeşiller Eş başkanı Annalena Baerbock yarışacak. Fakat Alman siyaseti kelimesi başlı başına kafa ağrıtıyor. İtalya siyasetindeki, karnaval gibi yapılan tartışmalarla, Fransa’daki Maniheist yarışmalarıyla veya Britanyalılar görevi devrederken yarışan magazinin beslediği siyasi soytarılıklarla karşılaştırıldığında, Almanya şok edici bir şekilde sıkıcı görünebilir. Almanya siyasi olarak önemli fakat siyaseti inanılmaz can sıkıcı. Yine de Alman siyasetinin doğası en iyi “buzul” olarak tanımlansa da en kalın buz tabakaları bile yerinden oynar ve oynadıklarında tüm manzara aniden tanınmaz hâle gelebilir. Şansölye Angela Merkel’in görevden ayrılmasıyla, Almanya hızla buzul örneğindeki ana yaklaşıyor gibi geliyor bana, dile kolay siyasette, bunca yıl takdire şayan bir psikolojik savaş verdi. Bu seçim dönemini Alman standartlarına göre sıra dışı yapan şey, yalnızca 16 yıllık iktidardan sonra bir devlet büyüğünün ayrılması değil, bundan sonra ne olacağını kimsenin bilmemesidir. Geleneksel bilgelik Merkel’in merkez sağ Hristiyan Demokrat Birliği’nin, genellikle “Birlik” olarak anılan Yeşiller Partisi ile ulusal düzeyde bu tür bir eşleşmede ilk olacak bir koalisyon oluşturacağına inanıyor fakat Yeşiller Partisi, en azından sandıklarda, Birlik ’in mevcut koalisyon ortağı Almanya Sosyal Demokrat Partisi yerini Almanya’nın 2 numaralı partisi olarak yerini almış durumda, ancak bu siyasi atmosferde temkinli olunması bence en doğru karar olacak. Önceden yapılan tahminlerin sandıkta gerçeği yansıtmadığını gördük. Saygıdeğer okurlar; 2005 yılında, Almanya tarihinin ilk kadın şansölyesi olarak göreve gelen Angela Merkel'in şansölyelik dönemi seçimlerin ardından yeni Federal Meclis'in kurulması ve yeni şansölyenin seçilmesiyle sonlanmış olacak. Fakat ,Avrupa'nın en büyük ekonomisine 16 yıldır liderlik eden ve Helmut Kohl'den sonra Almanya'nın en uzun süre görevde kalan ikinci şansölyesi olan Merkel şüphesiz hem ülkesi hem de dünya siyaseti için önemli bir örnek dile kolay lokomotif bir ülkede istikrarlı 16 yıl Başkanlığı yürütmek siyasi bir  beceridir. Almanya'nın kaba ve sert siyasetçileri Angela Merkel'i hafife almışlardı. 1998-2005 yılları arasında Almanya Şansölyesi olan Sosyal Demokrat Partisi (SPD) lideri Gerhard Schröder  Çevre Bakanı Merkel'i yerden yere vurmuş ve acınası olduğunu bir röportajında basın mensuplarına aktarmıştı. Merkel'in cevabı ise net ve karalıydı: "Onu aynı bana yaptığı gibi köşeye sıkıştıracağım. Hâlâ zamana ihtiyacım var ama bir gün bunun zamanı gelecek. Ve ben şimdiden dört gözle o günü bekliyorum." Dediğini de yaptı. Merkel'in partisi CDU ve kardeş parti Hristiyan Sosyal Birliği (CSU) ile Şansölye Schröder'in partisi SPD her ne kadar 2015 yılındaki erken seçimi başa baş bitirmiş olsa da iki parti sonunda  koalisyon hükümetini kurarak Angela Merkel'i Şansölye seçti. Angela Merkel yaklaşık 16 yıl boyunca yürüttüğü başbakanlık görevinde birçok uluslararası kriz ile karşı karşıya kaldı. Angela Merkel 2005 yılında Almanya'da başbakanlık koltuğuna oturduğunda uluslararası düzeyde pek tanınmayan bir siyasetçiydi. Dünya politikasında nasıl bir iz bırakacağı henüz tahmin edilemiyordu. Merkel, başbakanlık görevinin başından itibaren dış politikayı ve diplomasiyi dışişleri bakanlarına bırakmak yerine kendisi şekillendirmeyi tercih etti. 2007 yılında Baltık Denizi kıyısındaki Heiligendamm'da G8 zirvesine ev sahipliği yapan Almanya Başbakanı, dünyanın en önemli devlet ve hükümet başkanlarına karşı kendine güvenen bir tutum sergiledi. Merkel, sonraki yıllarda da uluslararası sahnede kendine güvenen bu tutumunu sürdürdü demek yanlış olmaz.  ABD ile ilişkileri başından beri önemseyen Merkel, Alman halkının büyük çoğunluğunun karşı çıkmasına rağmen, daha muhalefetteyken eski Başkan George W. Bush'un Irak'a yönelik savaşına destek verdi. Fakat Bush ve halefi Barack Obama döneminde ABD'nin Asya'ya odaklanması ile Almanya ile ABD arasındaki ilişkilerde de soğuk rüzgarlar esmeye başladı. Merkel'in başbakanlık görevi boyunca en önemli ortağı olarak nitelendirdiği Obama döneminde Merkel'in ABD istihbarat birimleri tarafından dinlendiği ortaya çıktı. Öfkesini gizlemeyen Merkel tepkisini "Dostlar arasında birbirini dinlemek olmaz" sözleriyle dile getirdi. Dünyadaki ve ABD'deki gelişmeler, Berlin'in Washington ile ilişkilerini de etkiledi. Rusya 2014 yılında Kırım'ı işgal etti, 2016 yılında yapılan referandumda İngilizler AB'den ayrılmaktan yana oy kullandı ve ABD'de Donald Trump başkanlığa seçildi. "Önce Amerika" sloganı ile seçimleri kazanan Trump, dış politikada da çok taraflılığı ve hatta NATO'yu sorgulayan bir çizgi izledi. 2017'de ABD'yi işaret ederek hayal kırıklığını gizlemeyen Merkel, "Tamamen başkalarına güvenebileceğimiz dönemler biraz geride kaldı" şeklinde konuştu.Dünyadaki bu gelişmeler Merkel'in Almanya'da 2017 yılında yapılan genel seçimlerde aday olmasında etkili oldu. 2017'deki seçimi kazanan Merkel'in dördüncü başbakanlık dönemi başladı. Merkel bu dönemden itibaren de kendisini dünya politikasındaki tüm zorluklara meydan okuyan bir siyasetçi olarak gördü. Uluslararası ilişkiler uzmanı Varwick, bunu "Almanya'nın diğer ülkelere kıyasla çok taraflılığa daha fazla bağımlı" olması ile açıklıyor. Uluslararası ilişkiler uzmanı Hoff ise Merkel'in "Avrupa ve Batı'yı bir arada tutma ve çatışma yaşadığı taraflarla temas halinde kalabilme konusunda olağanüstü bir yeteneği olduğuna dikkat çekiyor. Fakat Merkel'in Rusya ile Ukrayna arasındaki anlaşmazlıkta masaya oturulması için gösterdiği çabalar sonuçsuz kaldı. Diğer yandan, ABD'nin ve AB üyesi Doğu Avrupa ülkelerinin karşı çıkmasına rağmen Rus doğal gazını Baltık Denizi üzerinden AB'ye taşıyacak olan Kuzey Akım 2 projesinden vazgeçmedi. ABD ile Almanya arasındaki ilişkiler 2021 yılı başında başkanlık görevini Joe Biden'in devralması ile iyileşme gösterdi. Biden'ın Washington'a davet ettiği ilk Avrupalı lider de Merkel oldu. Biden, geçen Temmuz ayında gerçekleşen ziyarette Merkel'in siyasi başarısını "tarihi" olarak nitelendirdi. Merkel'in görev süresinin sonuna yaklaşılırken hem Merkel hem de Biden'in aldığı yanlış kararların sonuçları Berlin ve Washington açısından beklenmedik oldu. Uluslararası güçlerin Afganistan'dan çekilmeye başlaması ile birlikte Taliban hızla ülkede iktidarı ele geçirdi. Ülkede, sivil halk için edinilen bütün kazanımlar ortadan kalkma tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Alman hükümeti gelişmeler karşısında çok geç harekete geçti; Taliban'ın şiddetinden endişe eden, Alman ordusu için çalışan Afganların Almanya'ya getirilmesi konusunda tartışmalar yaşandı. Afganistan hezimeti muhtemelen Merkel'in iktidar dönemindeki hatalarından biri olarak kalacak. Angela Merkel'in şansölyelik döneminin bir diğer kırılma noktası ise şüphesiz 2015 yılında Avrupa'da yaşanan mülteci kriziydi. Çoğunluğu Suriye, Afganistan ve Irak'taki çatışmalardan kaçan bir milyondan fazla göçmen 2015'de Avrupa'ya ulaşmış, binlerce mülteci Başbakan Viktor Orbán liderliğindeki Macaristan'ın sınırlarını kapatmasıyla başkent Budapeşte'deki tren istasyonunda mahsur kalmıştı. Fakat bunun üzerine Merkel dönemin Avusturya Şansölyesi Werner Faymann'ı aradı ve iki ülke Eylül 2015'te mültecilere sınırlarını açtı. Britannica, Merkel'in "Bunu başarabiliriz" (Wir schaffen das) cümlesiyle özdeşleşen "Açık Kapı" siyasetinin siyasi sonuçlarını şöyle göz atabiliriz. 2015'te bir milyondan fazla göçmen Almanya'ya giriş yaptı ve Merkel'in partisi mülteciler konusundaki duruşu sebebiyle büyük bir siyasi bedel ödedi. Göçmenlere tepki sokak protestolarında ve seçim sandığında kendisini gösterirken sağcı Almanya için Alternatif (AfD) Avrupa'daki yükselen popülizm ve yabancı düşmanlığı dalgasından nemalanan partilerdendi. AfD, Eylül 2016'da Merkel'in memleketi Mecklenburg-Vorpommern eyaletindeki yerel seçimlerde CDU'yu geride bırakarak ikinci geldi. CDU bundan iki hafta sonra başkent Berlin'deki en kötü seçim performansını göstererek yerel yönetim koalisyonunun dışında bırakıldı. Öte yandan, pek çok kişiye göre Merkel'in mülteci dostu yaklaşımı aslında o kadar da mülteci dostu değildi denebilir. Türkiye ile ilişkilere değinecek olursak; Schröder Türkiye konusunda ne kadar pozitif politikalar izlemişse Merkel’in de o kadar yanlış politikalar yürüttüğü, üzücü ama altının çizilmesi gereken bir durum söz konusu. Belki bunda Merkel’in, Türklerin hiç yaşamadığı, Türkiye ile ilişkilerin Soğuk Savaş düşmanlıklarıyla yürüdüğü eski Doğu Almanya’da, üstelik bir Protestan rahibi babanın kızı olarak büyümesinin de rolü vardır. CDU’nun dipteki kılcal damarlarındaki gizli tepkilerin de Merkel’in Türkiye politikalarını etkilemiş olması düşünülebilir. Nedenleri her ne ise, Angela Merkel kalbinin ve kafasının derinliklerinde Türkiye’yi hep idare edilmesi gereken bir ülke olarak gördü. Türkiye üzerine ne stratejik bir vizyona ne de kalıcı politikalara sahip olabildi. Daha doğrusu, onun Türkiye konusundaki tek kalıcı politikası, Türkiye’nin Almanya’dan belli bir uzaklıkta, ama kullanışlı bir noktada tutulması idi. Dolayısıyla Angela Merkel’in Türkiye politikasını her iki ülke için, yitik yıllar demesek bile, eksik kalmış yıllardır diye düşünmek yanlış olmayacaktır. Geçen yıllar içerisinde Merkel uzun erimli, stratejik bir Türkiye ufkuna sahip olabilseydi, Türkiye ve Almanya kendi aralarında, iki ülkenin de karşılıklı yararına olacak, ileri boyuttaki bir stratejik, ekonomik ve politik iş birliğini hayata geçirebilirdi. Bu olmadı. Merkel’in girişimiyle Türkiye ve AB arasında imzalanan göç anlaşmasının ise istenen sonucu verdiği söylenemez. Düşünme ve uygulamada olumlu adımlar atılsa da birçok konuda yine eksiklikler var. Angela Merkel yerine gelecek olan liderlere enkaz devretmiyor. Aksine sistemi oluşturulmuş sonlanmamış projeler bırakıyor. Dünya siyaseti onu ve tavırlarını özleyecek. Merkel ise evinde en sevdiği çorba olan soğan çorbasını içiyor olacak. Veya kitap okurken koltuğunda gözlerini dinlendirecek her şey için teşekkürler Angela.