Haber 365
Haberlere Hızlı Erişin Son Dakika Haberleri ve Gelişmeleri Anında, Herkesten Önce Öğrenmek İçin;
Takip Et
Vermeyince Mabud Neylesin Mahmud
Ergin Külünk
Vermeyince Mabud Neylesin Mahmud
13.03.2020 Cuma 14:20
Hayırlı sabahlar. Eviniz barkınız şen olsun.
Bu gün sizlere kısmetsizliğin özdeyişi olan""Vermeyince Mabud Ne Yapsın Mahmud"" tabirini aktarıyorum.Bilgilerinize...

Ziya Paşa'nın ünlü Terkib-i Bend'inde yine ünlü bir beyti vardır. Halk arasında çok yaygın olan ve pek çok garibanın şikayetini dile getirmesine medar olmuş bu beyitte Paşa bakın neler söylüyor,

Bî-baht olanın bağına bir katresi düşmez
Baran yerine dürr ü güher yağsa semadan

buyurur. "Gökyüzünden yağmur yerine inci ve mücevher yağsa, bahtı kapalı olanın bahçesine yine de bir damlası düşmez." demektir. Türkçemizde bu beytin ihtiva ettiği manayı ifade eden pek çok deyim, darb-ı mesel ve tabir bulmak mümkündür.

Muhallebi yerken dişi kırılan nasipsizden ata bindiği halde "ya nasib"i unutan geline, güvendiği dağa kar yağan mareşalden cemaziyelevveli keşfolunan mahzen memuruna kadar pek çok insan bu beyti tekellümde mazurdurlar.

Biz burada fırsat buldukça ve internet taramalarımız neticesinde bu deyimlere ve onların hikayelerine yer vermeye çalışıyoruz. Ancak içlerinde bir tanesi, vardır ki şair belki de bu beyti onu derhatır ederek söylemiştir. Önce hikayeyi anlatalım:

Rivayet olunur ki, Sultan II. Mahmud, tebdili kıyafet "yani kıyafetini değiştirerek" halkın içine karışıp halkın nabzını tutmak maksadı ile gezdiği bir Ramazan gününde Üsküdar'da bir kunduracının, boş örse çekiç vurarak her hamlede "Tıkandı da tıkandı" dediğine şahit olmuş. Merak saikiyle içeri girip bunun sebebini sormuş. Adamcağız anlatmış:

* Bir gece rüya gördüm. Çeşmeler vardı. Bazılarından şarıl şarıl sular akıyor, bazılarından sızıyor, bir tanesi de tıp tıp damlıyordu. O sırada bir pîr-i nuranî belirdi. Ona bu çeşmeleri sordum. "- Şu şarıl şarıl akanlar, padişahımızın talihidir. Sızanlar devlet erkanından filanca paşaların ve falanca zenginlerin talihleridir. Şu damlayan da senin talihindir." deyip kayboldu.

Yerden bir çöp aldım ve benim talihim olan çeşmeye yaklaştım. Çöple biraz kurcalayıp lüleyi açmaya çalıştım. Ah, ellerim kurusaydı! Filvaki çöp kırıldı ve artık eski damlalar da damlamaz oldu. O günden sonra müşterim kesildi, kazancım bitti. İflas ettim, bu hale geldim. Şimdi de talihimden şikayet ile "tıkandı da tıkandı" zikriyle boş örsü dövüyorum.

Padişah kendini aşikar etmez ve saraya dönünce adamın söylediklerini tahkik etmek üzere bir memur gönderir. Meğer adamcağız herkes tarafından "Tıkandı Baba" diye tanınmakta ve nasipsizliğiyle bilinmekteymiş. O kadar ki çeşmeden su doldurmaya gitse kurnayı bir kurbağa tıkar; bir mal almak için pazara uğrasa, ona sıra gelmeden mal bitermiş.

Sultan, mübarek Ramazan ayında bu garibi sevindirmek ister ve bir tepsi baklava yapılmasını, her dilimin altına da bir sarı altın konulmasını emreder. Sonra tepsiyi, bir zengin konağından iftarlık geliyormuş gibi gönderir.

Nasipsizlik bu ya; Tıkandı Baba, bir tepsi baklavayı bir iftarda yiyip bitirmek yerine satıp parasıyla birkaç günler iftar etmeyi düşünerek tepsiyi pazara çıkarmaz mı?

Padişah, durumu öğrenip üzülmüşse de niyetine sadakat ile aynı minval üzere ertesi gün nar gibi kızarmış bir hindi dolması yaptırıp yine içini altın ile doldurarak Tıkandı Baba'ya yollar. Baba'dan baklava tepsisini satın alarak parsayı toplayan uyanık müşteri, bu sefer yine kapıya dayanıp Baba'nın aklını çelmenin yollarını aramaktadır. Der ki:

* Bre Tıkandı Baba! Sen bir garip ademsin. Tek başına bu hindiyi nice yiyeceksin. Gel sen yine bu hindiyi bana sat. Pazarlık tamam olup hindi de kanatlanınca, padişah bu derece safderunluğa aşırı derecelerde öfkelenip derhal Tıkandı'yı saraya çağırtır. Çavuşlar eşliğinde iftar vaktine yakın, karga tulumba sarayın yolunu tutan Tıkandı Baba telaşlanır. "Bir suç işlemiş olmalıyım, ama ne ola ki!" diye kara düşünceler içinde huzura alındığında neredeyse bayılmak üzeredir.

Bu hale padişahın yüreği dayanmaz ve öfkesi merhamete döner. Sultan, olup bitenleri anlattığı zaman Tıkandı Baba hayretler içinde hünkarın ayaklarına kapanıp, dualar, şükürler okumaya başlar.

Padişah ona son bir hak daha tanımayı isteyip doğruca hazine-i hassa odasındaki altın ve mücevher dolu sandıklardan birinin huzura getirilmesini buyurur. Sandık gelir. Sultan Mahmud selamlık dairesinin çini sobasının altını yoklayıp küreği eline alır ve:

* Tut şu küreği! Sandığa daldır. Ne kadar alırsa hepsini sana bağışladım, der.

Tıkandı Baba, makus talihinin böylece değişeceği anın geldiğini düşünerek heyecanlanır ve kalbinin çarpıntılarına hakim olmaya çalışarak sevinçten titreye titreye küreği sandığa daldırır. Bir müddet iteleyip çalkalar ve itina ile kaldırırsa da kürek ters daldırılmıştır ve sandıktan ancak sap kısmında bir tek kızıl altın ile çıkar. Baba düşüp bayılır. Şair ruhu taşıyan hisli padişah ise seçili bir üslupla o, tarihe geçen sözünü söyler:

* Vermeyince Ma'bud, ne yapsın Mahmud?.

Hikmetinden sual olunmayan yüce Ma'bud, kim bilir hangi kadere binaen o küreği ters çevirmişti. Onca yıllık Tıkandı Baba, acaba Açıldı Baba olsaydı kendisi için daha mı iyi olurdu? Hem kim bilir belki de sonradan Tıkandı Baba, haline şükretmiş ve hayırlısını istemekten dolayı gani gönüllü bir fakir olarak vefat etmiştir. Öyle ya, nasib işi başka şeye benzemez. Hani ne demiş atalarımız asırlar önceden:

Kısmetinse gelir Hind'den Yemen'den
Kısmet değil ise ne gelir elden...