Haber 365
Haberlere Hızlı Erişin Son Dakika Haberleri ve Gelişmeleri Anında, Herkesten Önce Öğrenmek İçin;
Takip Et
Bu Memleketin Gerçek Sahibi
Ergin Külünk
Bu Memleketin Gerçek Sahibi
24.02.2020 Pazartesi 15:20

Hayırlı sabahlar olsun. İşlerimize bereketler, ailelerimize saadetler dilerim. Huzur ve mutluluklar bizlerle beraber olsun. Bugün sizlere yakın tarihimizden bir anekdotu aktarmak istiyorum. Bu bilgiler sanal medya arşivlerinden alınmış ve sizlerin istifadesine arz edilmiştir

Deyimlerimiz ile alakalı yazılarımızda devam edecek.Dağarcığımızdaki deyim hikayeleri henüz tükenmedi. Hikayeler bitsede bu sefer deyimlerimizin manaları hakkındaki kısa notlar var onları paylaşacağız.

Ara ara bu tür bilgileri paylaşarak, hafızalarımızın tazelenmesine vesile olmaya çalışıyorum. Karınca kararınca…

İlginize bilginize....

BU MEMLEKETİN GERÇEK SAHİBİ

Mustafa Baydar “(Hamdullah Suphi ve Anıları,İstanbul, 1968, Sayfa: 174)” isimli kitabında şu hatıradan bahseder:

1955′de Türkiye Büyük Millet Meclisinde, basın kanunu hakkında şiddetli tartışmalar yapılıyordu. Bir yaz günü Ankara'da Prof. Osman Turan ile Özen Kıraathanesinde oturuyorduk. Bir masa ötede Hamdullah Suphi Tanrıöverin sesini duyan Osman Turan, ona doğru bakınca bizi masasına çağırdı. Gittik. Şuradan buradan konuşulurken söz basın kanunu üzerindeki sert tartışmalara geldi.

O sıralarda mahut gazetelerden birisi, kendi düşüncesine ters düştüğü halde, Sultan Abdülhamid Han lehinde tefrika yayınlıyordu. Söz buraya gelince Hamdullah Suphi Tanriöver'e

"Beyefendi! Sultan Abdülhamid birinci Osmanlı Mebusan Meclisini kapamamış olsaydı, şimdiye kadar demokraside bir hayli mesafe almış ve bugünkü sert tartışmalara da yer kalmamış olacaktı." dedim.

Hamdullah Suphi Tanrıöver büyük bir kızgınlıkla sandalyesinden kalkıp oturduktan sonra :

"Sen? Birinci Osmanlı Mebusan Meclisini bilir misin?" dedi.

Yaşımın bunu bilmeme imkân vermediğini söyleyince:

"Tarih kitaplarında resmini görmedin mi?"

"Gördüm."

"Hani (eliyle tarif ederek) lahana başlı hocalar ve yanlarında dal fesli (sadece fes sarıksız demek) kişilerin resmini gördün mü?"

"Evet, gördüm."

"İşte, o lahana başlı hocalar bu memleketin gerçek sahibinin temsilcisi idiler. Fakat bunlar medresenin yetiştirdiği, günün gidişinden, politikanın gerçek yüzünden, Hıristiyan mebusların kötü niyetlerinden habersizdiler.

Dal fesliler de Rum, Ermeni, Yahudi, Arnavut, Dürzi, Nasturi ve diğer milletlerin temsilcileri idiler. Bunlar Avrupa'da okumuş, politikanın bütün inceliklerini bilen; devleti içinden yıkmak isteyen hainlerdi. Bu şeytanlar o saf ve temiz hocaları çabucak kandırıp arkalarına kattılar.

Memleket çıkarına ters düşen, devleti içinden çökertecek hareketlere giriştiler. Eğer Sultan Abdülhamid Birinci Mebusan Meclisini dağıtmamış olsaydı, İmparatorluk daha o günden dağılmış olacaktı. Buna göre sen ne dersin, İmparatorluk mu çökmeliydi, yoksa Mebusan Meclisi mi dağılmalıydı ?" dedi.

"Şüphesiz meclisin dağılması daha iyidir." dedim.
"Öyle ise, Sultan Abdülhamid de senin dediğini yaptı. Meclis'i dağıtarak İmparatorluğu otuz üç sene daha yaşatmayı başardı." dedi.

Hamdullah Suphi Tanrıöver'in bu sözleri kafamı allak bullak etmiş, çocukluğumda yaşlı halkın söylediklerine hak kazandırmış oluyordu. İsyan edercesine:
"Beyefendi! Öyle ise neden başında bulunduğunuz Maarif Vekilliği Sultan Abdülhamid'i bize kötü tanıttı ?"

Güldü. Derin nefes aldı. Eliyle havada bir çizgi yaptıktan sonra:

"Bir inkilap yapılmış, saltanat kaldırılmış, cumhuriyet ilan edilmişti. Politika gereği saltanat ve sultanları kötülemek lazımdı. Biz de öyle yaptık." dedi.(7)

***
Kendisi tek partili hükümetin Maarif Vekilliği'ni yaptığı yıllarda yabancı bir heyete Süleymaniye Camii'ni gezdirir, sonra misafirler Kanuni Sultan Süleyman'ın türbesini de ziyaret etmek ister.

Fakat ülkedeki bütün türbeler 30.11.1925 tarih ve 677 sayılı kanunla kapatıldığı için Hamdullah Suphi, bu yabancı misafirlere kaçamak cevaplar verir, ama sonunda gerçeği itiraf eder:

"Bir müddet mazi ile alakamızı kesmek istedik. Onun için türbeleri kapattık."

Bu sıra dışı ifşaata çok şaşıran yabancı misafirler tepkilerini ortaya koymaktan ve Hamdullah Suphiyi yerin dibine batırmaktan geri durmazlar:

"Tarihi olmayan milletler, tarih huzurunda esatir ve efsane uydurarak kendilerini tatmin ederler. Sizin ise büyük bir tarihiniz var. Bu tarihi yapanların türbelerini nasıl kapatıyorsunuz?"

Hamdullah Suphi bu cevaptan sonra adeta yerle bir olmuş, hakikati yeniden tanımıştır.(8)

(Araştırma)

Kaynaklar:

1- Bkz. Dr. Rıza Nur, Hayat ve Hatıratım, Altındağ Yayınevi, İstanbul, 1967. (c.4,s.1503)
2- a.e.g (c.4, s.1513)
3- Bkz. Ahmet Kabaklı, Temellerin Duruşması, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, 15. Baskı (1992); s.140.
4- (Kasr-ı Arifan Dergisi – Kasım 2009 – Sh. 6)
5- Bkz. Cevat Rifat Atilhan, “Abdülhamid ve Siyonizm”, Sebilürreşad, Sayı: 21, Kasım 1948, s 333.
6- İbrahim Arvas, "Tarihî Hakikatler", Ankara 1964, s. 10.
7- (Abdülhamid Han'ın Muhtıraları, Oymak Yayınları, İstanbul, Tarihsiz, Sayfa: 7–8–9–10)
8- (Hamdullah Suphi ve Anıları, İstanbul, 1968, Sayfa: 174)