Haber 365
Haberlere Hızlı Erişin Son Dakika Haberleri ve Gelişmeleri Anında, Herkesten Önce Öğrenmek İçin;
Takip Et
Yavrusunu Kaybetmiş Yaralı Türk Solu
Ahmet Tezcan
Yavrusunu Kaybetmiş Yaralı Türk Solu
02.09.2020 Çarşamba 11:08

Bir aydır gece nöbeti tutturan boyun ağrıları sayesinde telefon, bilgisayar ve medyaya sosyal mesafe   uygulamak zorunda kaldım. Şahane oldu. Hem ağrılarım azaldı hem de seyretmenin keyfine vardım. Olana bitene gazeteci aculluğu ile dalmak yerine uzaktan bakarak zaman zemininde akan nehri seyretmek beden ve ruh sağlığıma iyi geldi hamdolsun.

Corona diktatörlüğünde sevgili Dr. Necdet Subaşı'nın sosyal medyada oluşturduğu Karantina Sohbetleri grubuna İsveç'ten katılan dost Ertuğrul Başer, Kırıkkale'de Kızılırmak kıyısından çekilmiş fotoğraflar paylaştı Twitter'da. Türkiye'ye gelmiş meğer, dostlarla birlikte, çocukluğumuzda anamızın çantamıza koyduğu yumurta, soğan ve maydonozlu yufka dürümlerini yiyerek Hıdırellez gezmesi yaptığımız Kızılırmak kenarında seyre dalmış.

Geçtiğimiz günlerde Ülke Tv'deki bir programa katılmıştı Ertuğrul Başer. Dr. Murat Yılmaz ve Prof. Dr. Mehmet Şahin'in birlikte sunduğu Haftanın Raporu programında konuk olarak Kuleli Askeri Lisesi'nde başlayan solculuk macerası özelinde, Türk Solu'nun bir türlü terk edemediği silahlı şiddet yani terör tutkusu üzerine düşüncelerini paylaşmıştı.

Kendisi bir süredir Avrupa solunun 40 yıl önce vazgeçtiği terör yöntemleriyle devrim sevdasının Türk Solu'nda hâlâ saplantı halinde devam ediyor oluşuna karşı makaleler yazıyor, konuşmalar yapıyor. Stalinist terör örgütü PKK ile arasında mesafe koyamayan solcu “aydın”ların, iki arada bir derede kalmış, melankoli ile şizofreni arasında gidip gelen ruh hallerinin sağlıksızlığını gözler önüne seriyor.

Onu dinledikçe ve okudukça gözümün önüne hep Hasan Cemal geliyor. Doğan Avcıoğlu'nun Başbakan olma hayali ile Madanoğlu Cuntası'na hizmet ettikleri Devrim macerasında yaşanmış hayal kırıklığının yarattığı travma ile Marksizmden Liberal Kapitalizme savruluşları, İran Dışişleri Bakanı'na “Brüksel'e gittiğinizde sorar mısınız beyefendi, Avrupa Türkiye'yi kabul edecek mi?” sorusuna aldığı ağır cevapla açığa çıkan pişkin ezikliği, Çözüm Süreci'nde PKK'ya “Asla silah bırakmayın” çağrısı ile hendek denilen çukur terörüne moral desteği ve olmazsa olmaz IMF'ci tavırlarıyla, Türk Solu'nun prototipi olarak gözümde canlanır Hasan Cemal.

Galiba kan çeker de hüzünlenirim hep Hasan Cemal'i düşündükçe.

Yönetmen İsmail Güneş ile bir film senaryosu yazmıştık 80'lerin sonuna doğru. Korkak, sinik, intihar saplantılı, melankolik hatta arabesk bir militanın hikayesiydi. Mevcut tek cesaretini toplayarak, Cesar Pavese romantizmiyle “Benimle intihar eder misin?” dediği genç kızın oyununa gelip bir pusuda öldürülüyordu kahramanımız. Biz filmi çekemedik, çekebilseydik ve  kahramanımız öldürülmeseydi, devamını yazabilseydik, o arabesk militanımızın bugünleri sanırım üç aşağı beş yukarı Hasan Cemal'in bugünlerine benzerdi.

Demek istediklerimi eminim 68 Kuşağı'ndan olan ve Doğan Avcıoğlu'nun “Düşünüyorum düşünüyorum, nereden yanlış yaptık, bir tülü bulamıyorum Yozgatlı” diyerek içini döktüğü gazeteci Hakkı Öcal ile yazının başında andığım sonraki kuşağın temsilcilerinden  Ertuğrul Başer çok iyi anlayacaklardır.

Bu da bir başka terördür aslında. Dışardan değil içerden bir dayatmadır. Hiç gerçekleşmeyen, hiç gerçekleşmeyecek, yok olmuş hayallerini,  yavrusunun öldüğüne asla inanmak istemeyen aklını oynatmış analar gibi, diri tutmaya çalışmak, insanın ancak kendi kendisine uygulayabileceği bir terördür!

İnsan en çok kendisine zulmeder zira... hayır..  insan ancak kendisine zulmeder!

Ne müthiş bir acziyettir ki bu, uzanabileceği her dala tutunmak zorunda bırakır insanı!

O dalın birinin sosyalizm, komünizm yahut liberalizm, kapitalizm hatta sosa yatırılmış faşizm olması önemli değildir. Bu bakımdan; bir yandan CHP, DSP, bir yandan Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, hatta bir nebze Turgut Özal, bir miktar Süleyman Demirel, öbür yandan birazcık Erdoğan, daha çok Kılıçdaroğlu, “Ekmek için Ekmelettin”, “Her şey için Ekrem”, “Olmazsa Mansur Yavaş”, “Ah keşke Selahattin Demirtaş”, “Acaba belki bir gün kader yine Gülen mi dersiniz” kararsızlığı, savrulmuşluğu, tepe taklaklığı son derece doğaldır.

Doğaldır, çünkü doğaları buna elverişlidir.

Sosyal hayatın avuçları arasından kum gibi akıp giden melankolik arabesk “asosyalist” sol aydınlarımızda görülen terörizm tutkusunun temel nedeni bu kadar basittir.

Neticesi ve faturası ne olursa olsun, hakikate yahut hayata değil, hayâle tutunmak!

Bu ağır bir şizofrenidir, korkunç bir terördür. Hem öyle bir terördür ki; Erdoğan üzerinden Türkiye'yi ortak hedef haline getiren IŞİD/DAEŞ, PKK/PYD, FETÖ/PDY ve DHKP-C'nin müşterek eylemleri bile böylesi iç terörün solunda sıfır kalır.

Velhasıl; sevgili Ertuğrul Başer'in ısrarla vurguladığı gibi, Türk Solu terör saplantısıyla yüzleşmek ve yavrusunu kaybetmiş yaralı ceylan melankolisinden sıyrılıp, 40 yıl önce Avrupa ülkelerindeki sosyalistlerin başardığı gibi sağlıklı bir karar alarak “Silahlara Veda!” demek zorundadır.

Başka çaresi yok!

 

Üzgünüm Leyla!