Haber 365
Haberlere Hızlı Erişin Son Dakika Haberleri ve Gelişmeleri Anında, Herkesten Önce Öğrenmek İçin;
Takip Et
Şu İşin Adını Doğru Koyun da Öyle Konuşalım!
Ahmet Tezcan
Şu İşin Adını Doğru Koyun da Öyle Konuşalım!
28.04.2020 Salı 10:48

Zira en son söylenecek sözü başta söylemekte fayda var; çünkü Ankara Barosu adına yapılan açıklama üzerine iki gündür yazılıp çizilene bakıyorum, itirazlar arasında edilen küfür ve hakaretleri yok saydığımızda en ucu “Bu bir faşizmdir” reddiyesinden öte gitmiyor.

Hayır!

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Cuma hutbesinden “İslam Lutiliği, Eşcinselliği lanetliyor.” sözünü cımbızlayıp ideolojik nefret ve cehalet büyütecinin altına koyarak yangın çıkarmaya kalkışan Ankara Barosu yönetiminin yaptığının adı faşizm falan değil, düpedüz terörizmdir!

O metnin ve yapılan eylemin amacı; bir kısım insanın cinsel tercihlerinden dolayı hedef gösterilmesi falan değil, toplumun İslam’a inanan çoğunluğunun terörize edilmesidir, sindirilmeye çalışılmasıdır.

Üstelik bu, sadece bir Cuma hutbesi ile doğmuş, açığa çıkmış ya da patlamış değil, uzunca sayılabilecek bir süreden beri sistematik bir şekilde dayatılmaya çalışılan cinsel tercih üzerinden toplumsal çatışma üretme planının bir parçasıdır.

Sözüm ona kınama ve suç duyurusu metninin her satırı bunun üzerine bina edilmiş, Başkan Erbaş’ın sözleri, hatta kavramlar, kurumlar ve tarih bile çarpıtılarak araya öfke uyandıracak hakaret ve aşağılamalar serpiştirilerek kişisel zevk özgürlüğü bahanesiyle toplumun çatıştırılması hedeflenmiştir.

Bunun adı terörizm değil ise; terör nedir?

O hutbede Ali Erbaş’ın, bulunduğu konumun bir gereği olarak Coronavirüs salgınından yola çıkıp, insanın kendisine, başkalarına ve çevreye verdiği zararlar hakkında Kur’an ayetlerine dayalı bir hatırlatmada bulunduğu son derece açık.

Aklı başında her insan o hutbe metninde herhangi bir insanın yahut kesimin doğrudan “lanetlenmiş” olarak hedef gösterilmediğini anlar.  O hutbede, Kur’an’a göre öznenin değil eylemin, failin değil fiilin lanetlendiğini anlamamak için ahmak, görmemek için kör olmak gerekir.

Kimseyi hedef göstermiyor adam, “Allah şu şu şu eylemleri lanetlemiş, o eylemleri yapmayın, uzak durun” diye nasihat ediyor, öğüt veriyor, bu kadar basit! Çünkü adamın işi, görevi bu, bütün etkisi de yetkisi de bu kadar, birkaç öğüt, nasihat, tavsiye, bitti gitti, bu yani!

Az buçuk zekası ve okuması olan herkes, biraz dikkatlice baktığında Kur’an ayetlerinin hiç birinde insana lanet edilmediğini, çünkü İslam’ın temelinde suçlunun değil suçun ortadan kaldırılmasının esas olduğunu rahatlıkla anlayabilir. Kaldı ki o fiili, o eylemi, o cinsel tercihi lanetleyen Allah’tır, Ali Erbaş değil. Ali Erbaş kim ki, o gücü kendisinde bulsun yahut insanlar onda o gücü görsün!

Ben sadece orada kalmayayım, biraz daha net söyleyeyim;

Benim okuduğum Kur’an-ı Kerim’den anladığım kadarlık inancıma göre; insanın kendisine, başkasına ve çevreye verdiği zararların tamamı Allah katında lanetlenmiş eylem hükmündedir. Günah denilen şey de budur sadece.

Şimdi; o kınama bildirisinde akıl ve bilimden söz eden Ankara Barosu yönetiminin ortaya çıkıp; eşcinselliğin kişinin kendisine, başkalarına ve çevreye hiçbir şekilde zararı olmadığını bilimsel verilere dayanarak mâkul bir şekilde anlatması gerekir.

Hatta Barocular bununla yetinmemeli, bir sivil toplum kuruluşu olarak eşcinselliğin varsa faydalarını, insana, topluma ve çevreye olumlu katkılarını yine bilimsel verilere dayanarak akılcı bir tavırla kanıtlamalıdır.

Açıklayın bu cinsel tercihin insan sağlığına, topluma ve çevreye faydalarını bilimsel makalelerle, deneylerle, tespitlerle, ispatlarla, kanıtlarla gözler önüne serin ki; inandım diyenler inandıkları Allah’ın bu eylemi boş yere lanetlediğine ikna olsunlar!

Hatta onunla da kalmayın; Ali Erbaş gibi siz de insanlara tavsiyede bulunun, yakınlarınıza, çocuklarınıza öğütleyin! En son çocuklar üzerinden topluma açık yahut örtülü ama mutlaka örgütlü bir şekilde dayatmaya çalışılan bu cinsel tercihi, kendi yakınlarınıza ve çocuklarınıza da dayatın! Akılcılığınızın, bilimselciliğinizin gereğini yapın! Şayet sözlerinize inanıyorsanız!

Bu noktada hemen hiç dile getirilmeyen ve belki çok kişiye ters gelebilecek bir noktaya parmak basmanın tam sırası.

Aslında Kur’an-ı Kerim’den anladığım kadarıyla; Allah’ın doğrudan lanetlediği söz konusu eylemin şekli, türü, cinsi, biçimi de değil, o eylemin zorla, şirretlikle ve bir terör atmosferi içerisinde başkalarına dayatılmasıdır. Allah’ın lanet ettiği bu dayatmadır, bu terördür. Kıssadaki toplumun helak edilmesinin tek sebebi de budur. Onlar eşcinsel oldukları için değil, kendi cinsel tercihlerini başkalarına dayatıp, toplumu terörize ettikleri için helak edildiler.

Ben bunu anladım Kur’an okuyuşlarımdan.

O kıssada; Lut kavmini yok etmekle görevlendirilen iki meleği iki güzel oğlan olarak algılayıp Peygamber’in kapısına “O oğlanları bize ver!” diyerek dayananların hikayesi boşuna anlatılmıyor olsa gerek.

Lut Peygambere “Ben sizinle başa çıkamam, beni misafirlerimin yanında utandırmayın, isterseniz kızlarımı alın, konuklarıma dokunmayın” dedirtecek kadar gözü dönmüş olan bu insanlar için, Onlar sayıca az ama azgın bir topluluktu deniliyor Kitap’ta, yani terörist olduklarına işaret ediliyor.

Asıl lanet edilen bu eylemdir işte, onların cinsel tercihi değil!

Lanet eşcinselliğe değil, terörizmedir, bir cinsel tercihin türlü yollarla topluma dayatılmasıdır! Şirretlikle, azgınlıkla, taşkınlıkla, silahlı yahut silahsız dehşet eylemleriyle, hakaret ederek, aşağılayarak, yaftalayarak ve böylece sindirerek topluma bir cinsel tercihi dayatmanın adı faşizm falan değil düpedüz terörizmdir, lanetlenen budur!

Sayıca az olan bu zevk teröristleriyle birlikte onlara direnmeyen, şerlerinden ve güçlerinden korkarak sinen ve savunan insanların tamamı helak edilir kıssaya göre.

Helak eden ise Allah’tır, Lut Peygamber değil!

İşte o nedenle; terörün ırkı ve dini olmadığı gibi cinsiyeti de yoktur! Orada lanetlenen putperestlik, ırkçılık yahut eşcinsellik değil dayatmadır, terörizmdir. Aynı kitap, yani Kur’an eşcinselliği de tanımlar halbuki; “Onlar müsrif bir topluluktu” der ve eşcinselliği israf olarak değerlendirir.

Birazcık aklı olan anlar ki gerçekten de israftır, nereden bakarsan bak israftır, başka bir şey değil. Bu israfı yapan kişi, başkalarına dayatmadıkça, zevkini kutsayıp kutsanmasını isteyerek bütün kutsallara saldırmadıkça, dört duvar arasında yaptığından inandığı yahut inanmadığı Tanrısına karşı sorumludur ve ancak ona hesap verebilir.

Hiç kimse ne Tanrı adına, ne toplum adına ne de devlet adına ondan hesap soramaz, ona haksızlık edemez, onu aşağılayamaz! Çünkü bunun aksi bir başka dayatma anlamına gelir ve her dayatma gibi onun da sonu felakettir. Sözün özü; başkalarına cinsel tercihinizi, yaşam biçiminizi, inancınızı, düşüncenizi, öfkenizi, nefretinizi, iyi ve güzel olsa dahi hiçbir duygunuzu dayatamazsınız!

İnancım odur ki; Allah kendi dinini dayatanı da lânetleyip helâk eder! Gözümüzün önündeki DAEŞ/İŞİD terörizmi bunun en bariz kanıtıdır.

Kur’an kıssalarını tekrar tekrar okuyun; helak edilmiş bütün topluluklarının sadece bir tek sebepten yok edildiklerini göreceksiniz;

“Doğrudan, dayatarak, terör veya zulümle yahut dolaylı bir şekilde hile ve aldatmaca ile hak ihlâli!”

Kitap’ta lanetlenen “kainatın zemini” olarak tanımlanan Hak kavramına riayetsizlik ve Hak Gaspı’dır!

İşte bunun “çağdaş” adı terörizmdir!

Nasıl Lut Peygamber’in öğütlerini dinlemeyip cinsel tercihlerini dayatan eşcinsel topluluk yok edildi ise; Şuayp Peygamber’in uyarılarını ciddiye almayıp hile hurda ile emek gaspı yapan tüccarlar topluluğu da aynı akıbetle yok edildi.

Bu kıssalardan herkes kendi hissesini alsın çekilsin!

Ve nihayet; Ankara Barosu’nun yönetiminde olup da o terör bildirisini yayınlayanlara son bir sözüm var;

Önce Ankara Barosu’na üye olup da kendilerine danışmadan, onlar adına bildiri yayınlayarak, düşüncelerini, akıllarını, vicdanlarını ve inançlarını yani en değerli haklarını gasp ettikleri hukukçulara hesap versinler, sonra toplum önüne çıksınlar!

Ağız açacak hal, o koltuklarda oturacak mecal kalırsa şayet!

Üzgünüm Leyla!