Haber 365
Haberlere Hızlı Erişin Son Dakika Haberleri ve Gelişmeleri Anında, Herkesten Önce Öğrenmek İçin;
Takip Et
Lanet Olsun Böyle Siyasete!
Ahmet Tezcan
Lanet Olsun Böyle Siyasete!
23.04.2020 Perşembe 13:40

Küçüklüğümüzde, özellikle sofra muhabbetinde, Garnıalmaz Çoban hikayesini anlatırlardı büyüklerimiz. Hani şu önüne kuş sütü dahil Karun sofrası konulsa dahi “Bana bunları getirdiğinize göre, siz neler yediniz Allah bilir!” diyen haset çobanın hikayesini.

Biz büyüdük ve o garnıalmaz haset çobanların çoğu ya gazeteci oldu yahut siyasetçi! O kadar garnıalmaz üstadı, öylesine haset pîri oldular ki Yalancı Çoban hikayesini de kıskanıp onun da başrolünü üstlendiler.

Dün Sağlık Bakanı Dr. Fahrettin Koca’nın basın toplantısında ilk defa öfkelendiğini gördüm. Üç aydır gözlerine kan oturtup kendisiyle birlikte bütün sağlık çalışanlarını ayakta tutan, ilk hastasından son doktora kadar bütün ölümleri açıklarken sesi titreyecek kadar duygu yüklü bu adam, bin tekrar ile sorulan en saçma soruya bile ilk kez işitiyormuş gibi, sanki bütün sinirleri alınmış da öfke nedir hiç bilmemiş gibi sükunetle cevap verirken, dün ABD’nin yarı resmi yayın organı New York Times’ın Türkiye’de ölü sayılarının gizlendiğini yumurtlayan uyduruk haberine dair soruya dayanamayıp öfkelendi.

Seyredenlerin çoğu yine de fark etmemiştir ama bu öfkeyi. Bizim milletin marifetmiş gibi meydanlara saldığı, sosyal – asosyal bütün ortamları mezbahaya çeviren öfke çomarını böylesi dizginleyebilen Sağlık Bakanı, şu günlerde ölülerini gömecek yer, dirisine dağıtacak maske bulamayan ABD’nin operasyon aracı New York Times’a kıl kadar kıymet vermezdi belki, şayet o haberin arkasında bizim hem gazeteci hem siyasetçi kartvizitli Garnıalmaz Çobanlar olmasa.

Geberecekler daha çok insan ölmüyor diye!

Çünkü dertleri; insanların yaşaması, nefes alması, memleketin bu salgın illetini bir an önce atlatıp rahata ve huzura ermesi değil. Ceberrut vesayetlerle, sahte velayetlerle, kanlı darbelerle, türlü oyunlar, düzenler, tezgahlar, planlarla yıkamadıkları iktidarı, gelsin de insanları ciğerinden tutup hastane odalarından koridorlara, binalardan parklara kadar her yeri ölülerle doldursun, ülke tamamen kapansın, ekonomi çöksün, isyan çıksın beklentisiyle Corona denilen virüs devirsin istiyorlar.

O kadar net, o kadar açık, sarih, bâriz ki bu görüntü ve o kadar çirkin, alîl, zelîl, rezîl ki; başında bir nebze akıl, yüreğinde bir damla vicdanı kalmış en sağlam destekçilerini bile çileden çıkardılar.

Dünyayı dize getirip, ülkeler batıracak, liderler devirecek kadar gücüyle kralını tanımam diyen Corona, mikroskopla bile zor görülen küçücük yapısıyla bir yanda; o zerrecikten medet umar halde memleketi ateşe vermeye hazır garnıalmaz gazeteci – siyasetçi kitlesi bir yanda, tarihe ve kainata ibret numuneleri olarak duruyor.

Ne gam!

En babayiğitlerin bile başa çıkamadığı öfkeyi kendi nefsinde yenmesini bilen adam, yanında üç aydır 7/24 neredeyse sıfır uyku ile çalışan, kafa patlatan, didinen bilim adamları ve ana-baba, evlat, eş, demeden canından cana can veren tam donanımlı sağlık ordusu varken, sadece aklı ve vicdanı olmayan aptalları dize getirdiği belli bir salgını mı yenemeyecekti?

Nitekim, dün ilk defa “Salgını kontrol altına almayı başardık” dedi.

Belliydi böyle diyeceği. Son günlerde açıklanan veriler işaret ediyordu. Grafik eğrisi boyun bükmeye başlamış, düşme eğilimi gösteriyordu çünkü.

Böyle olacağı belliydi. Çünkü garnıalmaz gazeteci/siyasetçi güruhunun haset ve fesat eğrisi, dikine dikine yükseliyordu son günlerde.

Ne yalan söyleyeyim, ilkini ne kadar önemsiyorsam, ikincisine o ölçüde kıymet vermiyordum.

“Muhalefet seçime oynar, oy yüzden her türden spekülasyon ve provokasyon dümenine yatar, bu normaldir” deyip geçiyordum.

Fakat; spekülasyon neyse de, provokasyon dümenini terör istikametine kırmaya başladılar, artık buna kimse normaldir diyemez!

Bulundukları yeri, oturdukları koltuğu Haşhaşi Röntgencilerin tertibatına borçlu olanlar; dini, milliyeti, cinsiyeti olmayan terör örgütlerinin duygusal tedhiş yöntemlerine başvurmaya, yine röntgencilikten medet ummaya, insanları evlerini gözetlemeye, kadınları ve çocukları dehşete sürüklemeye başladılar.

Bunun bir tık ötesi; bomba yüklü araçlar ve canlı bombalardır!

Ona da başvururlar mı?

Kimse yüksek volümde hayır diyemiyor!

Çünkü işin arkasında terörizme ve teröristlere övgüleriyle maruf şahsiyetler var!

Şimdilik Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Prof. Dr. Fahrettin Altun’un evinden başladılar. Adres, fotoğraf falan derken, neredeyse iş evin giriş çıkışlarını ve bütün odalarını gösterecek kroki çizimlerine kaldı.

Terörist grup ve kişilere düşkünlüğü artık bir sosyal vakıa olan il başkanının emri ile evin fotoğraflarını çekerken yakalanan ilçe başkanı, dışarıda yalanlayıp karakolda doğruladığı fotoğraf çekimini kimlerle paylaştığını da ya söyleyecek yahut bu paylaşım emniyet tarafından ortaya çıkartılacaktır.

İşte bu siyaset değil, muhalefet hiç değil, düpedüz terördür, tedhiştir. Bu yapılanın siyaset, muhalefet edebiyatı ile savunulması ise alçaklıktır, ahlaksızlıktır, vicdansızlıktır.

Üstelik yasalar indinde suç olduğu aşikar bu rezaletin “halk adına” yapıldığını söylemek ise, halka iftira ve ihanettir.

Halk sizden adam gibi muhalefet bekliyor! Gidin yapılan yanlışlığı bulun, açıklayın, kanun ve ahlak çerçevesinde ne yapılması gerekiyorsa yapın diyor.

Gidin röntgencilik yapın, evleri dikizleyin, kadınları ve çocukları korkutun, ürkütün, huzursuz edin, bunalıma sokun, virüsün zaten eve hapsettiği insanları kabuslara sürükleyin demiyor!

Prof. Dr. Fahrettin Altun’un pozisyonuna yakın bir görevle çalıştığım günlerde, Ankara’daki evime kapıyı zorlayarak girip, kızlarımın telefonlarını, bilgisayarımın kopyasını ve altı sıfırı atılmış Başbakan imzalı ilk 20 liralık banknotu alarak giden adamların, eşim ve çocuklarım üzerinde yarattığı yıllarca süren duygusal travmayı gördüm, yaşadım.

O yüzden bu yapılanı insani hiçbir yere koyamıyor ve öfkeleniyorum.

O yüzden sosyal medyada “trol” yaftasıyla küçümsenmeye çalışan insanların; “Evlere çarpı işaretleri koymaya da başlayacak mısınız?” veya “Halk Mahkemeleri kurup infazlar da yapacak mısınız?” türünden sorularına “Saçmalamayın” diyemiyorum!

Korkum odur ki; Corona salgını bütün dünyada her şeyi değiştirecek, hiçbir şey eskisi gibi olmayacak ama sadece bizde, Türkiye’de, siyaset ve muhalefet ahlakı kazık çakmış gibi insan ve vicdan cesetleri üstünde olduğu gibi oturmaya devam edecek!

Lânet olsun böyle siyasete!

Yeter be Leylâ!