Haber 365
Haberlere Hızlı Erişin Son Dakika Haberleri ve Gelişmeleri Anında, Herkesten Önce Öğrenmek İçin;
Takip Et
Hoşgeldin Efendi Koronaga!
Ahmet Tezcan
Hoşgeldin Efendi Koronaga!
04.04.2020 Cumartesi 16:07

Gel de rahmetli hemşehrimi anma şimdi; Neşet Usta’yı, kendisine “Gara suratlı” diyen yüzümüzün akı Neşet Ertaş’ı...

“Gendim ettim gendim buldum

Gül gimin saralıp soldum eyvah ey!”

Öyle oldu evet, gül gibi sararıp solduk kendi edip bulduklarımızdan. Amma velâkin; ayaklar sürekli taşa gelse de, akıllar başa gelmiş değil hâlâ. Olan biteni deliler gibi..

Hayır hayır deliler değil..

hasta kumarbazlar, at yarışçıları, köpek dövüştürücüleri, cümle bahisçiler yahut borsa simsarları gibi takip ediyoruz. Gözümüz tv ve telefon ekranlarında: “Hangi ülke, hangi şehir, en son kaç oldu, önceki gün kaçtı, kaçıncı gün kaçtı, orada kaçtı da burada kaç olmuştu, o aradaki fark yüzde kaçtı?”

Hakikatten kaçışın en pespaye yöntemiyle rakamların arkasına saklanıp kendi ciğerinde boğulan yahut can çekişen insan (evet İNSAN) adedi üzerinden ideolojik bahisler oynuyoruz, saf kan “nefs” köpeklerimizi yarıştırıyoruz, siyaset meydanında öfke horozlarımızı dövüştürüyoruz!

Doktorların gözlerinin içine yalvararak kimsesiz ölen yahut can çekişen insanların hiç biri umurumuzda değil!

Asıl hastalık bu işte. Modern Nemrutlara diz çöktüren Corona virüsü masum! 

O garibanın hiç bir suçu yok. Zaten olamaz, çünkü bilinci yok. Hatta varlığının olup olmadığı da tartışılıyor bilim dünyasında. Varlığı bir başka varlığa muhtaç. Bu noktada biraz bize de benziyor ama birazın öte tarafını benzemez kılan; bunların ve yaptıklarının farkında olmaması.. Bunların; yani kendinin...

Oysa biz her şeyin farkındayız, kendi bilincinin bilincinde tek yaratık olarak kendimizin ve yaptıklarımızın farkındayız. Bizi, Efendi Koronaga dediğim Corona yahut nam-ı diğer Covit19 virüsünden daha tehlikeli yapan benzemezlik bu. O virüs kimi, niye, nasıl öldürdüğünü bilmeden ölüyor.. biz ise; bilerek, isteyerek, kasden, teammüden, kâh pusulayarak, kâh doğrudan, sinsice, alçakça, haince, ahlaksızca öldürüyor, yok ediyor, beceremezsek yok sayıyor yahut aşağılıyor ya da hayatı fitil fitil burundan getirmek için elimizden geleni ardımıza koymuyoruz.

İstisnamız var mı?

Hayır yok!

Corona virüsü biraz benziyor olabilir bize ama biz bire bir benziyoruz birbirimize!

Aidiyetimiz, mensubiyetimiz, üyeliğimiz, tarafımız ne olursa olsun birbirimizden hiç farkımız yok!

“Yav Amedbaba sen de hep ortadan konuşuyorsun, suya sabuna dokun” mu dediniz?

Dokunurum ama canınız yanabilir.

Çin’de başlayan salgın Türkiye’ye nasıl bulaştı sorusuna cevap istesem, kim ne der?

O tarafa göre Umre’den dönen Hacılar, bu tarafa göre Avrupa’dan yahut Amerika’dan gelen Batıcılar.

O tarafa göre;  Hacılar uçakta iken onlara ateş düşürücü parasetamol verildi, havaalanındaki ısı ölçer kameraları kandırıp yakalanmadan geçtiler, karantinadan kaçtılar ve Corona böyle yayıldı.

Doğru mudur? Evet, mümkündür. Daha sonra karantinaya alınan Hacılar arasında kaçmak için maraza çıkarıp, engel olmaya çalışan polisin yüzüne tükürerek virüs kapmasına sebep olanlar çıktı ise, bu oldu ise – ki oldu evet -uçakta parasetamol dağıtılmış olması da pekala doğru olabilir. İlle resmi kafile görevlisinin yapması da gerekmiyor bunu.

Türkiye’de olup biteni akıllı telefonundaki sosyal medya alanlarından, twitterdan yahut Facebook'tan öğrenen bir sivri zeka, 14 gün bir odada karantinada çıldırıp dinden imandan çıkmasınlar diye sevabına ilaç dağıtmış olabilir.

Var böyle Hacılarımız bizim, kim inkar edebilir? Umreye yahut hacca gidenlerimizin neredeyse tamamı, şu günlerde “Ne yaptık da Allah girmemizi yasaklayan hastalık gönderdi” diye düşünüp ağladıkları Kâbe’ye sırtlarını dönerek, tavafa ilk başladıkları köşede ellerini kaldırıp selamladıkları Hacerü’l Esved’in neye yaradığını hiç düşünmeden, selfiler çektirip twittera, facebooka yollamıyor mu? Kim yalan diyebilir buna?

Bu tarafa göre ise; Avrupa’ya gidenler orada virüs kapmış olmalarına rağmen “14 gün kendinizi evde karantinaya alın” tavsiyesine burada uymadılar. Barlara gittiler, içtiler, dans ettiler, azdılar, coştular. Nitekim ilk vak’a üzerine yapılan resmi açıklama da bu yönde idi. İlk Corona taşıyıcısı Batı’dan geldi, tedavi edildi fakat ona ilk müdahaleyi yapan doktor, hocaların hocası Profesör Cemil Taşçıoğlu öldü.

O kahraman doktor, o tarafa göre Canan Kaftancıoğlu’nun hocası olduğu için ışıklarda uyusun, bu tarafa göre Cumhurbaşkanı adını hastaneye verdiği için kabri nur olsun!

Umre uçağında hacılara parasetamol dağıtılmış ya.. zaten bu bizim eski bir alışkanlığımız değil miydi? Biz; evine gelen misafirin başı dizi, karnı kulağı ağrıdığı zaman kendisinin kullanıp çok faydasını gördüğü ilaçları şeker gibi ikram eden bir millet değil miyiz? Öyleyiz! milli hasletimiz bu bizim. Dolayısıyla bu meselede de istisnamız yok.

Kanıt?

O taraftan; Zülfü Livaneli!

Adam Twitter’a dalıp adını da vererek Corona’ya iyi gelecek ilaç tavsiye etmedi mi haminneler gibi?

O ilaçlardan biri, bildiğimiz kinin, romatizmaya iyi geliyor, biliyorum, çünkü eşim – evdeşim de kullanıyor. Livaneli Twitter’da yazınca; sudan ucuz kinini virüse karşı korunmak için toptan almaya kalkan o taraflı bu taraflı yüzbinlerce insan, doktor kontrolünde alınmazsa gözlerinin kör olması yahut karaciğer enzimlerinin tavan yapıp çökmesi ihtimalini bilmedikleri için, eczanelere akın ettiler. İlaç piyasadan çekiliverdi. Hem yoğun bakımlarda tedavi gören Corona hastaları, hem de eşim gibi romatizma vurgunları bir anda ortada kalıverdi. Sonuç; devlet iki paralık ilacı kırmızı reçeteye bağlamak zoruna kaldı.

Oldu mu şimdi?

Sazı, sözü, evrimi, devrimi self marketing becerisinden menkul Türkücü ile Umre uçağında sevabına parasetamol dağıtan Hacı arasında ne fark kaldı?

O tarafa göre ve elbette kendisine göre; ünlü sanatçı haklı çıktı, bilim kurulu o ilacı Corona hastalarının tedavisinde kullanmaya başladı.

Bu tarafa göre; yahu o ilaç zaten kullanılıyordu ama ismi açıklanınca kıyamet koptu, gazeteciler de atılan tweeti sahibinin popüler şöhretine hürmeten ciddiye alıp Sağlık Bakanı’na sorunca, o ilacın da denendiği söylendi.

Bitmedi daha, dur!

O arada Zülfü Livaneli’nin de o tweeti atmadan kısa bir süre önce Amerika’dan Corona virüsünü kapmış olarak geldiği, eşi ve arkadaşlarının testlerinin yapılmasına ve kendisini bitkin hissetmesine rağmen test yaptırmadan Bodrum’a gittiği, sonrasında fenalaşınca Corona tedavisi gördüğü de ortaya çıktı.

İyi mi?

Hatta bir iddiaya göre Livaneli ile birlikte ABD’den Corona kapıp gelenlerden birinin Hortumcu Gazetecilik döneminin duayen Genel Yayın Yönetmeni Zafer Mutlu olduğu da ortaya çıktı, hatta Coronalı ilk vak’a olarak kayda geçmesine rağmen adının saklı tutulduğu da iddia edildi.

Şayet öyle ise; tarafların meşrebine göre ışıklarda yahut nurlarda yatası Prof. Dr. Cemil Taşcıoğlu’na Corona virüsünü kimin bulaştırdığı da ortaya çıkmış olacak.

Şimdi o taraftaki türkücü Kübasever ile bu tarafta karantinadan kaçarken polisin suratına tuuu diye hastalık bulaştıran tükürükçü Hacı arasında ne fark var?

Hem her şeyi biliyoruz.. hem hiç bir şeyi bilmiyoruz...

Çünkü o tarafın halleri de gizleniyor, bu tarafın da!

O taraf; ikazlara aldırmadan Bodrum’lara gidip ölümün ayak seslerini hissedince gizli testler yaptırıyor.

Bu taraf; bürosunda nal gibi yüzüğünden fors devşirerek sadece Sağlık Bakanlığının elinde olması gereken kitleri misafirlerine ikram ederken gizli çekim yaptırıp alenî hava basıyor.

O tarafı da batsın, bu tarafı da...

O tarafı da yok aslında bu tarafı da!

Sadece bir ahmak var ortada ve o ahmak bizim ahmağımız!

O taraftan bu taraftan, altı yönden, şeş cihetten o biricik ahmağa yalın kılınç saldıran da biziz.

Pandemik olan hastalık değil aslında, ahmaklık!

Bizim ahmaklığımız!

Corona nam virüse işte tam da bu noktada “İyi ki geldin, iyi ki varsın Efendi Koronaga” diyorum. “İyi ki geldin ve istisnasız ahmaklığımıza ayna oldun!”

Buna seviniyorum, yalanım yok!

Üzüldüğüm tek şey; kendinin bile bilincinde olmayan o garibanın, Corona virüsünün yaşamak için bizim gibi ahmaklara tutunarak ölecek olması!

Gel de anma şimdi hemşehrimi!

Gel de yanma!

“Gendim ettim gendim buldum

Gül gimin saralıp soldum eyvah ey” 

Üzgünüm Leylâ!

Twitter: tezcanah