Haber 365
Haberlere Hızlı Erişin Son Dakika Haberleri ve Gelişmeleri Anında, Herkesten Önce Öğrenmek İçin;
Takip Et
Sarıklı Mücahit Dedem Hafız İsmail Efendi
Dr. Ömer Aydın
Sarıklı Mücahit Dedem Hafız İsmail Efendi
15.07.2020 Çarşamba 10:52

Dedem Hafız Ä°smail Efendi, Osmanlı’nın son dönemi ve Cumhuriyetin ilk elli yılındaki olayları yakından gözlemlemiÅŸ, önder kiÅŸiliÄŸi ile çevresindeki insanların yaÅŸanan manevi tahribattan asgari düzeyde zararla kurtulmasını saÄŸlamış, ömrünün her anını toplumsal manada Ä°slam Davasının yücelmesi için, bireysel olarak da manevi arınma, nefs-i emmareden nefs-i mutmaine ulaÅŸmak için sarf etmiÅŸtir.

Vatansever, önder “SARIKLI MÜCAHÄ°T” vasfıyla, arkadaÅŸlarıyla birlikte Karadeniz Bölgesi’nde Ermeni Rum ve Ruslara karşı dillere destan bir mücadele vermiÅŸ, ilim adamı-hoca vasfıyla, dini ilimlerle mücehhez yüzlerce talebe yetiÅŸtirmiÅŸ, din görevlisi vasfıyla, binlerce insanı iyiliÄŸe yönlendirip, kötülüklerden uzaklaÅŸtırmış, tasavvuf ehli vasfıyla da gönüllerde taht kurmuÅŸtur.

Dünyevi zevk ve nimetlere deÄŸer vermeyen dedem Hafız Ä°smail Efendi; yalnızlık, yoksulluk ve çaresizlik gibi acziyet ifade eden kavramların arkasına sığınmadan mücadele ve mücahedesini yürütmüÅŸtür.

Olgun bir Müslüman olarak üzüntü ve sevincini yaÅŸarken mutedil davranmış, sakinliÄŸini, vakarını, soÄŸukkanlılığını, duruÅŸunu hiç bozmamış, muarızlarına karşı her zaman diklenmeden dik durmuÅŸtur.

Dedem Hafız Ä°smail Efendi 1890 yılının Mart ayında Maçka Kaynarca Köyünde doÄŸdu. Babası Ä°zzet Efendi annesi Güllü Hanımdır.

Yörenin kanaat önderlerinden biri olan babası Ä°zzet Efendi’nin 7. büyük dedesi Trabzon’un Fethi’nde bölgeye yerleÅŸmiÅŸ olan, çeÅŸitli zehirlenmelere karşı kullanılan panzehriyle ünlü Baki Efendi’dir.

”BakioÄŸlu’nun Panzehiri” olarak bilinen bu bitkisel ürün, 20. asrın başına kadar zehirlenmeler baÅŸta olmak üzere, çeÅŸitli hastalıkların tedavisinde kullanılmıştı.

Dedemin babası Ä°zzet Efendi’nin dedesi; Mustafa Hocaefendi ise dini psikoloji, metafizik ve spritüal ilimlerde zirveye ulaÅŸmış bir alim olup, alanına giren rahatsızlıkların tedavisindeki üstün baÅŸarısı ile bölgede ün yapmıştı.

EĞİTİMİ

Ä°lim, irfan ve takva sahibi bir soydan gelen Hafız Ä°smail Efendi’nin bebekken aÄŸladığında, “La ilahe illallah, alim olur inÅŸallah” ÅŸeklindeki bir ninniyle sustuÄŸu ve uykuya geçtiÄŸi anlatılır.

BeÅŸ yaşında dini tedrisata baÅŸlayan dedem, sırasıyla Of’lu TataroÄŸlu Mustafa, Hopa’lı VelioÄŸlu Ä°brahim gibi hocalardan dini ve sosyal içerikli dersler aldı.

10 yaşında iken Sürmene’li Hafız Ali Hoca’nın denetiminde 4 aylık bir eÄŸitimin ardından hafızlığını tamamladı. Bu süreçte bazı sureleri rüyasında ezberlediÄŸine dair bölgedeki söylentileri ölümüne yakın kendisi de dolaylı olarak kabul etmiÅŸti.

1903 yılının ocak ayında kendi köyünden KazancıoÄŸlu Cafer Efendi’nin kızı Kafiye Hanım ile evlenen Hafız Ä°smail Efendi’nin, ölen 6 çocuÄŸunun ardından 1912’de halam Mevlüde, 1920’de halam Fatma, 1928’de babam Halit, 1932’de amcam Ä°zzet adlı çocukları; annesinin ısrarıyla evlendiÄŸi 2. eÅŸi Mevlüde’den de 1938 yılında halam Güllü Havva adlı kızı olmak üzere toplam 5 çocuÄŸu dünyaya gelmiÅŸtir. Bu çocuklarının tamamı ÅŸu anda vefat etmiÅŸ bulunmaktadır.

Temel dini eÄŸitimini ve hafızlığını tamamlayan dedem, eÅŸi Kafiye Hanım’ın teÅŸvikiyle dönemin önemli ilim merkezlerinden Trabzon Hatuniye Medreseleri’nde eÄŸitimine devam etmiÅŸ, burada Of’lu Ä°biÅŸ Hoca, Sürmene’li Aşık Mahir, AşıkoÄŸlu Ä°brahim, Of’lu Yusuf Ziyauddin, Ä°maduddin Efendi, Ä°brahim Cudi Bey gibi  hocalardan dini ve sosyal ilimler konusunda yüksek eÄŸitimini tamamlayarak 1912 yılında pekiyi derece ile mezun oldu.

SARIKLI MÜCAHÄ°T DEDEM HAFIZ Ä°SMAÄ°L EFENDÄ°

Mart 1912’de askere giden Hafız Ä°smail Efendi, o dönemin kanunları gereÄŸi ilim adamlarının yükümlü olduÄŸu kısa dönem askerlik görevini Erzincan’da yerine getirdi.

I. Dünya Savaşı’nın baÅŸlaması üzerine, Trabzon Garnizon Komutanlığınca savaÅŸa katılacak halkın manevi olarak hazırlanması ve cephe gerisi için gerekli tedbirlerin alınması konusunda görevlendirildi.

Ruslara ve onlarla iÅŸ birliÄŸi yapan azınlıklara karşı halkı birlik ve beraberlik içinde tutmak amacına yönelik olarak, vatanını seven herkesi silahlandırarak, Karadeniz Bölgesi’ni düÅŸmana karşı korumaya çalışmış, iÅŸgali yavaÅŸlatmak, düÅŸmanı yıpratmak ve düÅŸman güçlerinin lojistik kaynaklarını tüketmek amacıyla, sarıklı mücahit kimliÄŸiyle 100 kiÅŸilik bir milis kuvveti oluÅŸturdu. Orta yaÅŸ ve üzeri erkeklerden oluÅŸan bu ekibiyle, Hamidiye Zırhlısı ile Trabzon’a gönderilen cephanenin Maçka’ya taşınmasını hızla saÄŸladı.

Rusların Trabzon’a girmesi üzerine, yöredeki Türk halkının, Anadolu’nun içlerine doÄŸru göçe yönelmesi karşısında; göçün durması ve direniÅŸin saÄŸlanması için gayret etti. Azmi ve coÄŸrafi bilgisinin iyi olması sayesinde iÅŸgal kuvvetlerine karşı önemli baÅŸarılar saÄŸladı. Bu dönemde Hafız Ä°smail Efendi’nin eÅŸi ve kız kardeÅŸi, yöredeki diÄŸer kadınlarla birlikte daÄŸlarda direnen milislere gizlilik içinde aÅŸ piÅŸirip, gece karanlığında yemek taşıdılar.

Rus Ä°ÅŸgali döneminde aktif olarak görev yapan sarıklı mücahit milis komutanı Hafız Ä°smail Efendi, Ermenilerle iÅŸ birliÄŸi yapan yerli halktan bir kiÅŸinin ihbarı üzerine Ruslara yakalatılır. Yöre halkının direniÅŸ gücünü, iradesini kırmak ve gözdağı vermek için Hafız Ä°smail Efendi, elleri baÄŸlı olarak köy meydanına getirilir. Öteden beri mücadele içinde olduÄŸu, Rus iÅŸgali sırasında Türk bayrağını çiÄŸneyen ve tutuklanmasında rol alan Rum Nikos ile Ermeni Arminak ve Andon adlı iÅŸbirlikçiler, dedemin tutuklanarak götürülmesi karşısında, onun vakarlı ve haÅŸmetli olmasına göndermede bulunarak, “Hafız, eskiden tafrandan yanına varılmazdı. Bizden yüz çevirir, hep daÄŸlara bakardın. Åžimdi de daÄŸlara baksana.” deyince, elleri baÄŸlı olan Hafız Ä°smail Efendi “Ulan, benim başım her zaman diktir. Dik kalacaktır. Bakın, yine dimdik ayaktayım ve daÄŸlara bakıyorum. Ben bu esaretten  kurtulacağım ve sizinle hesaplaÅŸacağım.” ÅŸeklinde cevap vererek, vakur bir ÅŸekilde Rus askerlerinin nezaretinde yürümüÅŸtür.

Rus kuvvetlerince tutuklanarak Akçaabat’ta Ermeni-Rus karakoluna götürülüp, hapsedilen dedem, 13 gün sonra buradan Trabzon’a nakledileceÄŸini haber alan kendisine baÄŸlı milis kuvvetleri tarafından nakil esnasında yapılan baskınla kurtarılmıştır.

Hafız Ä°smail Efendi milis gücüyle, iÅŸgalci Rusların ve onların iÅŸbirlikçileri Rum ve Ermenilerin bölgede yaptıkları zulüm ve yaÄŸmaya karşı büyük mücadele vermiÅŸ, Rus ordusu içindeki Tatar ve Kafkas kökenli Müslüman askerlerden aldıkları istihbaratla pek çok fenalığı gerçekleÅŸmeden önlemiÅŸtir.

Bakü Müslümanları Cemiyeti Trabzon Åžubesi, Trabzon Muhafaza-i Hukuk ve Trabzon Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri’nin kuruluÅŸ ve faaliyetlerine aktif olarak katılan dedem Hafız Ä°smail Efendi, “Bağımsız olmayan bir milletin vatanı olamaz, dini hayatı da eksik kalır. Bağımsızlığın ve vatanın muhafazası için verilen mücadele en büyük ibadettir. Herkes gücü oranında vatanın bağımsızlığı için çaba sarf etmelidir. Vatanın bölünmez bütünlüÄŸünü, milletin ırzını ve namusunu korumak cihattır ve herkese farzdır.“ anlayışıyla KurtuluÅŸ Savaşı sırasında yüksek motivasyonun, birlik ve beraberliÄŸin saÄŸlanması ve nifak çabalarının boÅŸa çıkarılması hususlarında da ciddi destek saÄŸlamıştır.

Sovyet Devriminin gerçekleÅŸmesi üzerine bölgedeki iÅŸgallerine son verip, geri dönen Rusların yerini doldurmaya çalışan Rum - Ermeni çetelerine karşı, sarıklı mücahit dedem Hafız Ä°smail Efendi’nin milis gücüyle verdiÄŸi destansı direniÅŸ ve mücadele, Rum ve Ermeni unsurların bölgeden uzaklaÅŸtırıldığı nüfus mübadelesine kadar devam etmiÅŸtir.

MÜRŞİT HAFIZ Ä°SMAÄ°L EFENDÄ°

17 yaşında, Maçka KırankaÅŸ köyünde imam hatip olarak ilk görevine baÅŸlayan Hafız Ä°smail Efendi’nin dini ve milli hizmeti; alimler, seçkin ve fazıl insanlar tarafından takdirle karşılanmış, daha sonraki yıllarda halkın ısrarlı talepleriyle aynı yerde dört yıl daha görev yapmış, birçok talebe yetiÅŸtirmiÅŸ, bölgenin çeÅŸitli yerlerinde yaptığı vaaz ve sohbet toplantıları ile halkı milli ve dini konularda aydınlatmaya devam etmiÅŸtir.

KurtuluÅŸ Savaşı’ndan sonra kendisine teklif edilen müftülük görevini kabul etmeyerek Kaynarca Köyü’nde Ä°mam Hatip olmayı tercih etmiÅŸtir. Bu tercihinin nedenini kendisi ÅŸöyle izah etmiÅŸtir: “Ä°mamlık Peygamber mesleÄŸidir. Camiler sadece ibadet yeri deÄŸil, aynı zamanda insanların dini ve milli konularda eÄŸitildiÄŸi, problemlerinin çözüldüÄŸü kutsal mekanlardır.”

Hafız Ä°smail Efendi’nin imam hatiplik yanında, dini ve müspet ilimleri gençlere ve yaÅŸlılara öÄŸretip, halkı aydınlatması niteliÄŸini bilenler, onun kendi bölgelerinde görev yapması için ısrarcı olurlardı. Bu davetlerden biri de Maçka Sevinç Köyü’nden sözcü olarak görevlendirilen HurÅŸit ÇavuÅŸ’un davetiydi. SavaÅŸ yıllarında yanından ayrılmayan HurÅŸit ÇavuÅŸ’un ricasını kırmayarak; 8 yıl boyunca Maçka Sevinç Köyü’nde ikamet edip halka dini, milli ve zirai konularında önderlik yaptı.

1930 yılında bölge ormanlarının korunması hususunda acze düÅŸen Orman Bölge Müdürü Osman KalcıoÄŸlu’nun daveti üzerine burada göreve baÅŸladı. Halkı yeÅŸile, aÄŸaca, ormana ve doÄŸaya saygı konusunda bilinçlendirerek, ormanlarda izinsiz aÄŸaç kesmenin haram olduÄŸu anlayışını yerleÅŸtirerek, orman tahribatının önüne geçilmesini saÄŸladı.

1934 yılında aydın ve önder kiÅŸiliÄŸinden etkilenen dönemin Trabzon Valisi Rıfat Danışman’ın önerisi üzerine ‘AYDIN’ soyadını aldı.

1936'da bölgenin manevi kutup yıldızı Haçkalı Hoca Baba’nın telkiniyle bütün görevlerinden ayrılarak 8 yıl boyunca tasavvuf deryasına girerek riyaziyeye çekildi.

1944 yılında aldığı manevi bir iÅŸaret üzerine, hiç kimseye haber vermeden Samsun ÇarÅŸamba Alibeyli köyüne gitmiÅŸ, orada bir yıl kadar kalmıştır.

Dedemin ailesine dahi haber vermeden ortadan kaybolması üzerine, o günlerde Trabzon’da öÄŸrenim gören babam Halit Efendi, dedemi çevreye soruyor bir cevap alamıyordu. Bir cuma günü cuma namazını Tabakhane Camisi’nde kılıp çıkınca, tanımadığı bir zat yanına yaklaÅŸtı ve “ÇarÅŸamba’ya, ÇarÅŸamba’ya” diyerek ortadan kaybolur. Babam, dedemin çarÅŸamba günü geleceÄŸini düÅŸünür. 3-4 çarÅŸamba geçer, babası gelmez. Bir gece rüyasında kendisine daha önce “ÇarÅŸamba’ya” diyen meçhul zat, bu sefer, “Gemiyle ÇarÅŸamba’ya Ali Bey’e git.” der. Sonraki yıllarda babam bu zatın Haçkalı Hoca Baba olduÄŸunu farkına varacaktır. Babam gemiyle Samsun ÇarÅŸamba’ya gider. ÇarÅŸamba’da Ali Bey diye birini aramaya baÅŸlar. Bir bakkala girer. Ä°çeri girer girmez, iri yapılı sakallı bir zat kendisine hiçbir ÅŸey söylenmeden, sert sert bakarak “Neden geç kaldın?” diye babama sorar. Arkasından “Hoca Efendi gitti, otur birazdan gelecek.” der. Bir saat sonra dedem gelir ve birlikte Alibey Köyü’ne giderler.

1993 yılında Samsun ÇarÅŸamba Alibey Köyü’nü ziyaret eden aÄŸabeyim Prof. Dr. Ä°smail Hakkı Aydın’a oradaki talebelerinden Hasan KarabaÅŸ göz yaÅŸlarını tutamayarak ÅŸunları anlatmıştır:

“Hafız Baba köyümüze geldiÄŸinde ben 10 yaşındaydım. AkÅŸamleyin babamla birlikte evimize geldiler. Ertesi gün camiye gittiÄŸimde köyün bütün çocukları ve gençleri oradaydı. Hafız Baba, sabahtan öÄŸleye kadar çocuklara ders veriyor, öÄŸleden sonra gençlerle ilgileniyor, akÅŸamları da büyükleri irÅŸat ediyordu. Bizlere sadece Kuran ve dini bilgiler öÄŸretmiyordu. Ayrıca ülkemiz, tarihimiz, geleceÄŸimiz hakkında yol gösteriyordu. O imamlığı ek iÅŸ olarak yapıyordu sanki. Sabah namazından önce, köye 2 saatlik mesafedeki geyikli tekkesine gider, sonra camiye gelirdi. Köyümüzün öÄŸretmeniydi, ziraat mühendisiydi, ormancısıydı, hakimiydi, muhtarıydı; kısacası her ÅŸeyiydi.

Her sorunumuzla ilgilenir, ilgilendiÄŸi her müÅŸkülümüzü, herkesi memnun edecek ÅŸekilde kolaylıkla çözerdi. Burada bulunduÄŸu sürece hiç kimseyi hiçbir zaman incitmemiÅŸ, zalimi de alimi de ona saygı göstermiÅŸtir. Her taraf çamur içinde olmasına raÄŸmen, onun üzerine çamur bulaÅŸmazdı. Kendisine verilen yemeÄŸi tek başına yemez, mutlaka misafir beklerdi.”

1945 yılında ÇarÅŸamba Alibeyli Köyü’nden ayrılan dedem, o dönemde içki, kumar, kan davası ve her türlü ahlaksızlığın yoÄŸun olarak yaÅŸandığı Trabzon’un Düzyurt (Mesariya) Köyü’ne gider. Düzyurt Köyü’nde kaldığı sürede köy halkının sevgisini, saygısını kazanır. Kan davalıları barıştırır, insanları içki, kumar ve tüm olumsuz alışkanlıklardan uzaklaÅŸtırır. Ä°ki yılın sonunda, köyde hiçbir fenalık kalmayınca oradan ayrılır. O köyde öyle bir sevgi tohumları ekmiÅŸtir ki, onu ÅŸahsen tanımayan o köyden insanlar bugün dahi bayramlarda kabrini ziyaret etmektedirler.

MAÇKA’NIN MANEVÄ° MÄ°MARI

Dedem Hafız Ä°smail Efendi, ilmi ve ahlaki ÅŸahsiyeti hakkında bilgi sahibi olan bölge milletvekillerinin ısrarıyla 27.03.1952 yılında 4692 nolu sicille ve 150 TL maaÅŸla Maçka Merkez Camii Ä°mam Hatipi olarak görevlendirildi.

O yıllarda Maçka ilçe merkezinde cuma namazı kılmak için 3 kiÅŸi bulmakta zorluk çekildiÄŸinden, köylerden cemaat davet edilirdi.

Siyasi olarak da saÄŸ partilerin toplam civarında oy aldığı “küçük Moskova” olarak anılan bir ilçeydi Maçka. Bütün sol fraksiyonların yer aldığı Maçka’da, altmışlı yıllarda birkaç kez Ä°ÅŸçi Partisi belediye baÅŸkanlığını kazanmıştı. O kadar ki, ÅŸarkıcı Volkan Konak’ın anne tarafından dedesi olan ve dine açık düÅŸmanlığı bulunmayan Kemalist NeÅŸet KarahasanoÄŸlu CHP’den Belediye BaÅŸkanı seçildiÄŸinde dindarlar pek sevinmiÅŸti.

Ä°ÅŸte böyle bir atmosferde dedem Maçka ilçe merkezinde 15 yıl tek başına Ä°mam Hatiplik görevini ifa etmiÅŸ, emekli olduÄŸunda cuma ve bayram namazlarında cemaat  sokaÄŸa taÅŸacak hale gelmiÅŸti.

Dedem Hafız İsmail Efendi, 1964 yılında amcam ile birlikte karayoluyla hac farizasını yerine getirdi.

Maçka Merkez Cami imam hatipliÄŸi sırasında Maçka’yı manevi olarak yeniden inÅŸa eden Hacı Hafız Ä°smail Efendi, ilçede derin izler bırakmış, adı anıldığında, onu tanıma fırsatı bulan, bulamayanlar tarafından dahi rahmetle, saygıyla anılmaktadır.

Maçka’nın en eski esnaflarından biri olan ve hayatı boyunca yakasından Atatürk rozetini çıkarmamış Ä°brahim Genç’in dedem hakkındaki fikirleri ÅŸöyledir;

“O sadece bir imam deÄŸildi. Bütün Maçka’nın babasıydı, müftüsüydü, öÄŸretmeniydi. Camiye giden, gitmeyen alimi de, zalimi de, sarhoÅŸu da, berduÅŸu da, fakiri de, zengini de, yediden yetmiÅŸe herkes ondan nasiplenmiÅŸtir. Onun yürüyüÅŸünde, oturup kalkmasında, konuÅŸmasında, duruÅŸunda, her eyleminde herkesi etkileyen bir cerbeze ve bir ders vardı. Ona karşı kimse duramazdı. Onu gören herkes saygı gösterirdi. Makam ve mevkie hiç önem vermezdi. O yaÅŸamı boyunca hiçbir makam, mevki ve maddi kazanç gözetmeksizin, kendini insanların hizmetine ve eÄŸitimine adamıştı.”

Dedem, en çok camilerde hizmet etmeyi seviyordu. O, camileri sadece ibadet yeri olarak deÄŸil, insanların eÄŸitildiÄŸi, sevinç ve dertlerinin paylaşıldığı, toplumun problemlerinin çözüldüÄŸü bir mekân olarak görüyordu. Bu nedenle imam hatiplik görevini hayatı boyunca bütün görevlerin üstünde tutmuÅŸtur. Bu yaklaşımından dolayı zaman zaman kendine teklif edilen makamca yüksek görevleri kabul etmemiÅŸtir.

Dedem son derece mütevazi ve herkese karşı saygılıydı. Maçka’daki görevinin son 7 yılında kendisi Merkez Camisi Ä°mam Hatipi, babam ise Maçka Müftüsüydü. Dedem oÄŸlu olmasına karşın, babama ismi ile hitap etmez, yüzüne ve gıyabında “Müftü Efendi” diye hitap ederdi. Babamın makamına sıradan bir imam gibi girer, babamın ayaÄŸa kalkmasına müsaade etmez, “Sen amir, ben memurum. Burada babalık, oÄŸulluk geçmez.” derdi.

Dedem torunlarına özel ilgi gösterir, baÅŸkalarıyla  fotoÄŸraf çektirmekten kaçınırken, bizlerle kameranın karşısına geçme konusunda direnç göstermezdi. 1963 yılının nisan ayında çekilen bu fotoÄŸraftakiler; Ayaktakiler soldan saÄŸa Doç. Mustafa abim, amcamın oÄŸlu Yusuf, kardeÅŸim Prof. Ä°brahim Hakkı, amcamın oÄŸlu Mahmut, ÅŸapkalı delikanlı benim. Oturanlar; dedem, Prof. Ä°smail Hakkı abim, Ä°zzet amcam, kucağında kız kardeÅŸim Kafiye Åžükran ve babam.

Hafız Ä°smail Efendi Karadeniz bölgesinin farklı yerlerinde görev yaparak, halkı aydınlatmaya, öÄŸrenci yetiÅŸtirmeye özen göstermiÅŸ, yüzlerce üst düzeyde görev yapan öÄŸrenciler yetiÅŸtirmiÅŸ, ülkemizin birçok ÅŸehrinde ilmi toplantılara katılmış, konferanslar vermiÅŸ, münazaralarda bulunarak ilim dünyasıyla iliÅŸkisini sürdürmüÅŸtü.

Erzurum Müftüsü Sadık Solakbay ve müftü yardımcısı Osman BektaÅŸ Hoca’nın daveti üzerine konferans vermek amacıyla oÄŸlu Ä°zzet Efendi ile birlikte Erzurum’a giderler. Aynı günlerde Malatya, Adıyaman ve Urfa Müftüleri de onu illerinde konferans vermek üzere davet etmiÅŸlerdi. 26 Mayıs 1960 günü Erzurum’daki konferansını tamamlayıp, 27 Mayıs sabahı namazını Lala PaÅŸa Cami’nde kılmış ve Malatya’ya hareket etmek üzere garaja gitmiÅŸlerdi. Bu sırada jandarmalar yolu kesmiÅŸ, ihtilal olduÄŸunu söyleyerek evlerine dönmelerini istemiÅŸlerdi. Dedem “Evimiz Trabzon’da, burada misafir olduÄŸumuz evden vedalaşıp ayrıldık, oraya dönemeyiz. Bizi bırakın gidelim.” der. Jandarmalar durumu komutanlarına bildirir. Komutan onların kışlaya getirilmelerini emreder. Yanındaki amcam baÅŸlarına bir iÅŸ geleceÄŸinden tedirgindir. Dedem, amcama “EndiÅŸe etme, burada istirahat edip, sohbet yapacağız” der. Kışlaya varınca, onu gıyaben tanıyan bir binbaşıyla karşılaşırlar. Binbaşı dedemi ve amcamı rahat edecekleri ÅŸekilde misafir eder, askerlere dini sohbet yaptırır. Ertesi gün bu binbaşı tarafından temin edilen vasıtayla, daha önce planladıkları gibi Malatya, Adıyaman, Urfa seyahatlerini ve konferanslarını tamamlayıp, selametle Trabzon’a dönerler.

YAÅžAM TARZI VE FELSEFESÄ°

Dedeme göre Müslümanlık sadece ibadetten ibaret deÄŸildi. Hayatın her aÅŸamasında Ä°slamı yaÅŸamakla müslüman olunabilineceÄŸini vurgulardı. Her eyleminde dikkatli ve mutedil davranır, kimsenin kalbini kırmazdı. Ancak inanç ve itikatla ilgili konularda ılımlı, uzlaÅŸmacı ve tavizkar davranmazdı. Ona göre itikadı konularda ılımlı davranmak insanı küfre kadar götürebilirdi. Hayır ile ÅŸer, hak ile batıl, helal ile haram arasında orta yol bulmaya çalışmak ona göre beyhudeydi. Böyle yapmak hayrı ÅŸerle, hakkı batılla, helali haramla denkleÅŸtirmek demekti.

Bütün hayatı boyunca insanlığa, vatana ve dine gerçek bir insan-ı kâmil bir rehber olarak hizmette bulunmak gayreti içinde olan dedem; vatana, millete, insanlığa hizmeti ibadet olarak kabul etmiÅŸtir. Hatta bunları bireysel ibadetlerin önüne geçirmiÅŸtir. Ona göre bireysel ibadetler, bireyin kurtuluÅŸuna vesile olabilir. Ancak vatana, millete ve dine hizmet edilerek pek çok insanın kurtuluÅŸa ermesi saÄŸlanabilirdi.

Daima temiz ve güzel giyinirdi. Ä°sraf ve lüksten kaçınırdı. Giysi temizliÄŸi kadar beden temizliÄŸine de özen gösterirdi. Her cuma ve iki günde bir yıkanır, çevresindekilere bunu önerirdi.

BaÄŸ, bahçe iÅŸleriyle uÄŸraÅŸmaktan hoÅŸlanır, bahçelerinde pek çok farklı meyve ve sebze yetiÅŸtirirdi. Bunlardan elde edilen ilk ürünü almak onun için büyük bir zevkti. Ä°lk meyveleri alıp besmeleyle yerken Allah’a ÅŸükredip, “Bundan daha büyük bir dünya mutluluÄŸu olabilir mi?” diye yanındakilere sorardı. Onun yetiÅŸtirdiÄŸi meyvelerden tüm yöre halkı faydalanırdı.

KomÅŸularının kendisinden memnun olmasına çok önem verirdi. Dünya malına deÄŸer vermez, sahip olduÄŸu ÅŸeyleri ihtiyaç sahiplerine dağıtırdı.

Kıtlık dönemlerinde bölgenin en varlıklı ailelerinden biri olmasına raÄŸmen, her ÅŸeylerini fakir fukaraya dağıttıkları için zaman zaman geçim sıkıntısı çektikleri olurdu. “Varlıktan geçmeyince, mutlak varlığa ulaşılmaz” diyerek elindekileri muhtaçlara dağıtmayı ilke edinmiÅŸ, malın ihsan ve ikram edildiÄŸi oranda insanlara deÄŸer kazandıracağını belirtirdi.

Ailesinden biri itiraz ettiÄŸinde, “Ä°yiler, yiyeceÄŸini seve seve yoksula, yetime yedirirler ve yedirdikleri kimselere ÅŸöyle derler: ‘Biz size, ancak Allah rızası için yemek yediriyoruz. Sizden ne bir karşılık isteriz ne de bir teÅŸekkür bekleriz.’ ayetini okuyup, benim Allah’ın iyi kullarından olmamı istemiyor musunuz?” diye sorardı.

Ziyaretçilerinin getirdiÄŸi hediyeleri “En güzel hediye baÅŸkasına hediye edilendir.” diyerek kendine gelen hediyeleri ihtiyaç sahiplerine dağıtırdı.

Misafirlerinin rahat etmeleri için hiçbir fedakarlıktan kaçınmaz, onlara bizzat kendisi hizmet etmek isterdi. Ä°tiraz edenlere “Kim Allah’a ve ahirete inanıyorsa, misafirine ikram etsin.” hadisini okurdu.

Ä°nsanların sadece kendi mutluluklarının peÅŸinden gitmelerinin yeterli olmadığını, topluma ve insanlığa karşı ödev ve sorumluklarının olduÄŸunu prensip olarak benimserdi.

Olumsuzluklar karşısında kızmaz, “Güler yüz sadakadır.” anlayışıyla, insanlara daima güler yüzlü olmalarını ve birbirlerine karşı güzel sözlerle muamele edilmesini tavsiye ederdi.

Çokça namaz kılınarak kalplerdeki kin ve husumet duygularının giderilebileceÄŸini söylerdi.

Çocuklara, suç iÅŸledikleri zaman cezalandırılacaklarını bilseler bile doÄŸruyu söylemelerini öÄŸütler, yalan söylemeleri halinde iki türlü suç iÅŸleyeceklerini belirterek doÄŸru sözlü olunması konusunda telkinde bulunurdu.

Suç iÅŸleyen ve suçunu itiraf eden çocuklara yalan konuÅŸmadıkları için mükafat verirdi. Ona göre yalan çok büyük bir suçtu ve yalan alışkanlığından kurtulmak çok zordu.

Bir toplulukta dedikodu yapılıyorsa konuya müdahale eder, gıybeti önleyemezse oradan uzaklaşırdı.

Namaz kılan, kılmayan hiç kimsenin suçunu yüzüne vurmazdı. Hataları örtmeye çalışır, bir daha yapılmaması için öÄŸüt verirdi. Böylece hatalı davrananların sevgisini kazanarak, iyi insan olmalarına yardımcı olurdu.

Huzuruna gelen kiÅŸilerin dertlerini, onların hal ve hareketlerine bakarak problemlerini anlar, çare olabilecek tavsiyelerde bulunurdu. Bunu fark edenler, dedemin insanların içinden geçenleri okuduÄŸu zannına kapılırdı. Dedem sorunlarını çözdüÄŸü kiÅŸileri rencide edici bir davranışta bulunmazdı. Onun terbiyesinden geçen her meslekten öÄŸrencileri kavgacı olmaz, uzlaÅŸtırıcı karakterle hocalarının yolundan yürürlerdi.

Dedem düÅŸünmeyi, okumayı, okuyanı, okutmayı çok severdi. Özellikle Kur’an-ı Kerim okuma konusunda çok hassastı. 1936 yılından hastalıklı yıllarına kadar her hafta bir hatim yapmıştır. Esma-ül Hüsna’yı her sabah namazından sonra mutlaka okur ve yakınlarına ezberlettirirdi. Gece namazından önce mutlaka Kaside-i Bürde’yi makamıyla okurdu.

Pazartesi ve perÅŸembe günlerini oruçla geçirir, aÅŸure, kurban bayram arifesi, kandil günleri ve ÅŸevval ayının altı gününde oruç tutardı. KuÅŸluk namazını aksatmadan kılardı. AkÅŸam namazından sonra evvabin namazını eksik etmezdi. Gece namazı onun için farz ibadet gibiydi. Teheccüd vaktinden önce bir kısım zamanını tesbihatla ve Kur'an okuyarak geçirirdi.

Dedem Hafız Ä°smail Efendi, çocuklara dini ve milli deÄŸerlere uygun isimler verilmesini tavsiye ederdi. Hiçbir anında lüzumsuz bir söz söylediÄŸine veya lüzumsuz bir iÅŸle meÅŸgul olduÄŸuna ÅŸahit olunmamıştır. Zamanını en verimli ÅŸekilde okuyarak, çalışarak, sohbet ederek, okutarak, zikrederek veya insanların dertlerini dinleyerek, onlara nasihat ederek geçirirdi.

MUTASAVVIF GÖNÜL DOSTU HAFIZ Ä°SMAÄ°L EFENDÄ°

Hafız Ä°smail Efendi tasavvufla medresedeki öÄŸrencilik yıllarında tanışmıştı. Trabzon eski müftülerinden Ä°maduttin Efendi’den tasavvufi ilimleri tedris etmiÅŸti.

Ne zaman ve nasıl tanıştığını anlatmadığı Faris Efendi adlı bir zattan, batıni ilimleri tedris ettiÄŸini dolaylı olarak anlatmıştı. Sevinç Köyü’nde görev yaptığı sırada, Faris Efendi bir gece ziyaretine gelip, kendisine 3 mum vermiÅŸ ve darda kaldığı zaman o mumları yakabileceÄŸini söylemiÅŸ. Bir sabah namazına kalktığında, lambasının yağının bitmiÅŸ olduÄŸunu fark eden dedem, bunun üzerine Faris Efendi’nin kendisine verdiÄŸi 3 mumdan birini yakmış, mumu yakar yakmaz 3 beyaz elbiseli adam peydah olmuÅŸ ve “Emrediniz” demiÅŸler. Dedem, “Hadi siz ÅŸimdi gidin, gerekirse ben sizi çağırırım.” deyip onları göndermiÅŸ.

Dedem, Faris Efendi ile bir daha görüÅŸüp görüÅŸmediÄŸini ve o 3 mumun akıbeti hakkında konuÅŸmazdı. Faris Efendi’nin manevi iÅŸaretiyle 1926 yılında bölgenin önemli mutasavvıflarından Haçkalı Hoca Baba namıyla maruf Mustafa Tarhan Efendi’yle tanıştı.

Dedemin Haçkalı Hoca Baba ile çok yakın iliÅŸki içinde olması kiÅŸilik, dünya görüÅŸü ve yaÅŸam biçimi bakımından da yakın benzerlik gösterir. Haçkalı Hoca Baba ile ilgili olarak daha önce bir yazı yayınlamıştık.

Kadiri ve NakÅŸi tarikatlarının her ikisini de içselleÅŸtirmiÅŸ olan Haçkalı Hoca Baba, herhangi bir tarikat ÅŸeyhi gibi davranmıyor, müridlerinin sayısını çoÄŸaltmak için uÄŸraÅŸmıyor, kapısına  gelenleri zikir halkasına katarken seçici davranıyor, mala mülke deÄŸer vermiyordu. Yeryüzünde bir metre tapulu malı olmamıştı.  

EfsaneleÅŸmiÅŸ bir Allah dostu olan Haçkalı Hoca Baba, halkın dini ve ahlaki yönden aydınlanmasına, Ä°slam dininin bölgede kökleÅŸmesine büyük katkı saÄŸlamıştır.

Dedem Haçkalı Hoca Baba ile tanıştıktan sonra, onunla birlikte 7 yıl insanlardan uzak yerlerde, daÄŸlarda ve yaylalarda inzivaya çekilmiÅŸler, dünyevi meÅŸguliyetlerden uzaklaşıp, ibadet ve zikirle zahidane yaÅŸayışa geçmiÅŸlerdi.

Dedem, Haçkalı Hoca Baba ile 23 yıl birlikte tasavvuf deryasında yol aldılar. Bu dönemde ruhen ve bedenen hiç ayrılmadılar.

Haçkalı Hoca Baba’nın maneviyat derslerini insanlara öÄŸreten dedem, hiçbir zaman “Ben ÅŸeyhim, Haçkalı Hoca Baba’nın vekiliyim.” diye düÅŸünmez ve söylemezdi.

Bu konuda ısrarcı davrananlara, “Haçkalı Hoca Baba’nın  derviÅŸi olabilirsek bize ne mutlu.” diye cevap verirdi.

Haçkalı Hoca Baba’nın torunlarından Süleyman Kazancı’nın anlatımına göre:

“Hafız Ä°smail Baba bize geldiÄŸinde kapıyı çalardı. Biz kilitli sürgüyü açmak için gittiÄŸimizde, bakardık ki kapı kendiliÄŸinden açılmış ve kendisi içeride duruyor.”

On iki tarikatın ÅŸeyhi Kutbuzzaman Haçkalı Hoca Baba Kadiri ve NakÅŸi tarikatlarının her ikisini de içselleÅŸtirmiÅŸ, kendisinden sonra klasik usulde herhangi bir halife bırakmamıştı.

Ancak dedem Hafız Ä°smail Efendi ile rahmetli Mevlüt Üzüm Hoca Baba’nın durumu özeldi. Haçkalı Hoca Baba, oÄŸlu olmadığı için dedikodu yapanlara ÅŸöyle cevap verirdi; “Kim demiÅŸ benim oÄŸlum yok? Benim iki oÄŸlum var, büyük oÄŸlum Ä°smail, küçük oÄŸlum Mevlüt.”

Mevlüt Hoca Baba saÄŸlığında dedeme yöresel ağızda ‘abi’ yerine kullanılan “AGA” diye hitap ederdi. Her ikisi de tarikatte Kadiri ekolünü tercih etmiÅŸlerdi.

Haçkalı Baba’nın vefatında yıkama, cenaze namazı ve defin iÅŸlemleri; rahmetli dedem Hafız Ä°smail Efendi, rahmetli babam Halit Efendi ve rahmetli Mevlüt Hoca Baba tarafından deruhte edilmiÅŸtir.

Dedemin, görevi gereÄŸi Maçka’da olması ve ömrünün son 15 yılını hasta olarak geçirmesi nedeniyle, Haçkalı Hoca Baba’nın takipçileriyle daha çok Mevlüt Hoca Baba meÅŸgul olmuÅŸ, toplu zikir ritüellerini o yönetmiÅŸtir.

Haçkalı Hoca Baba’dan beÅŸeri ve nakli ilimlerin ötesinde pek çok manevi ilim aldığını belirten dedem, yaÅŸadığı sürece, eli ayağı tuttukça Haçkalı Hoca Baba’nın kabrini ziyaret eder, çocuklarına ve torunlarına da ziyarete devam etmelerini söylerdi.

Dedem kerametleriyle ilgili olarak konuÅŸulmasını asla istemez, hatta kabul etmezdi. Annemin, aÄŸabeyimin, amcamın, halamın bizzat ÅŸahit olduÄŸu kerametlerini “Siz rüya görmüÅŸsünüz, yok öyle bir ÅŸey” diyerek kestirip atardı.

Dedemin kerametlerine örnek olması açısından aÄŸabeyim Prof. Dr. Ä°smail Hakkı Aydın’ın bizzat yaÅŸadığı bir olayı anlatmakla yetinerek, dedemin ruhaniyetini rahatsız etmek istemem.

“5-6 yaÅŸlarındaydım. Her zaman olduÄŸu gibi Maçka’dan bir ata binip, Haçkalı Hoca Baba’nın kabrini ziyaret etmek üzere yola çıktık. Haçka Yaylası’na yakın bir yerde durduk. Atı sahibine teslim ettik. Yaya olarak yaylaya vardığımızda vakit öÄŸleyi geçmiÅŸti. Dedem Haçkalı Hoca Baba’nın sandukasını çevreleyen demir parmaklıkların dışında Kuran okudu, tespih çekti. Ben de yanında oturmuÅŸ, onun emri üzerine Ä°hlas ve Fatiha okuyordum. Aniden karşılıklı iki ayrı sesin ‘Hu hu’ diye zikrettiÄŸini duydum. Biraz korku, biraz ÅŸaÅŸkınlıkla etrafa bakındım. Dedem yanımda yoktu. Ben korkudan okumaya devam ediyordum. Hu sesleri bir müddet daha devam etti. Sonra bir anda dedem yanımda belirdi ve ‘Korkma oÄŸlum, ben buradayım, bir ÅŸey yok.’ dedi. Daha önce dedemin ruhlarla ve ölülerle konuÅŸtuÄŸuna dair söylentileri duyduÄŸumdan bu olayı fazla büyütmedim.

Yaylada dedemin dostları bizleri misafir etti, yemek yedik, sohbet, tespihat ve zikirler yapıldı. Ä°kindi namazı kılındı, çaylar içildi. AkÅŸam olmak üzereyken oradaki dostları kalmamız için ısrar etseler de, dedem gitmemiz gerektiÄŸini söyledi. Maçka’ya doÄŸru ormanların içine yürümeye baÅŸladık. Geride kalanlar gözden kaybolunca dedem ÅŸöyle bir durdu. ‘OÄŸlum, atımız yok. Hadi sırtıma gel ve uyu bakalım’ dedi ve beni sırtına aldı. Ben de gözlerimi kapadım. Gözlerimi açtığımda Maçka’daki evimizin kapısındaydık. Ve akÅŸam ezanı okunuyordu. Kapıyı annem açtı. Dedem akÅŸam namazına gitti. Annem ÅŸaşırmıştı. Çünkü biz öÄŸleye doÄŸru yola çıkmıştık ve o günün ÅŸartlarında 1 gün içinde Haçka Yaylası’na gidip gelinmesi imkansızdı. Bir de ben yayladan akÅŸam namazına yakın çıktığımızı söyleyince, annem ‘Deden seni uçurmuÅŸ’ dedi. O zaman iÅŸin mahiyetini tam olarak anlamamıştım. Daha sonraki yıllarda dedemi tanıdıkça ve dedemin pek çok kerametine bizzat ÅŸahit oldukça yaÅŸadıklarımı daha iyi kavradım.”

DEDEM VE BEN

Dedem, babam ve ben. Böyle bir resminin olması bahtiyarlığına baÅŸka bir torunu eriÅŸmemiÅŸtir. Fiziksel olarak dedeme benzemem, ömrünün son 13 yılını onunla birlikte, ilk yaÅŸlarımı onun mübarek kucağında geçirmiÅŸ olmam ve aramızda çok özel iletiÅŸim olması nedeniyle kendimi hep ayrıcalıklı hissetmiÅŸimdir.

3 yaşımdan itibaren hastalanıncaya kadar Maçka’da dedemin yanında kaldım. Ä°lk dualarımı, Kuran okumayı, okuma yazmayı dedemden öÄŸrendim. 5-6 yaÅŸlarındayken Maçka merkez camisinde ben müezzinlik, dedem imamlık  yapar, cemaatle namazlar kılardık. Gece teheccüt namazına kalktığında beni uyandırır, birlikte  “huvel habibullezi” diye baÅŸlayan Kaside-i Bürde ilahisini söylerdik. Beni teÅŸvik etmek için evde bana imamlık yaptırır, kendisi cemaat olurdu. Ramazanlarda birlikte iftar davetlerine giderdik. Evimizin arkasındaki ormandan, sobamızda yakmak üzere kuru çalılar, çitlembik aÄŸacından ve yaban mersini dallarından meyveler toplardık. Yaramazlık yaptığımda babamın bana kızmasını engeller, bana torunu çocuk gibi deÄŸil eriÅŸkin arkadaşı gibi davranırdı.

1965 yılında ilkokul birinci sınıfa gidiyordum. Karnemin tamamının pekiyi olması halinde, dedem bana Bakkal Salih’ten bir çift lastik ayakkabı hediye alacağına söz vermiÅŸti. 29 Mayıs 1965 Cumartesi günü öÄŸle saatlerinde Pekiyi ile dolu karnemi alıp, dedeme doÄŸru koÅŸmuÅŸtum. Dedem öÄŸle namazını kıldırmış, eve doÄŸru geliyordu. Beni görünce kucağına aldı, sevdi, karneme baktı. “Aferin oÄŸlum, ama ben biraz hastayım” dedi. Bakkal Salih Aytaç’ın dükkanına gittik. Söz verdiÄŸi mavi lastik pabuçları aldı. Ayağıma giydirdi, yukarı eve çıktık. Dedem yataÄŸa uzandı. Kronik böbrek yetmezliÄŸi tanısı konan hastalığı nedeniyle o yatakta 2 yıl yattı.

Çocukları tedavi için her çareye baÅŸvursalar da, dedem hiçbir zaman eski saÄŸlığına kavuÅŸamadı. EmekliliÄŸine 4 yıl daha vardı. Amcamın görev yaptığı EsiroÄŸlu Beldesi’ne tayini yapıldı. Oradan 1970 yılında emekli oldu.

Ölene kadar bizim evimizde kaldı. Hizmetini annem, Ä°smail Hakkı abimin eÅŸi Emine yengem ve bizler yaptık. Yürümekte zorluk çektiÄŸi zamanlar Cuma ve bayram namazları için camiye kadar sırtımızda taşırdık.

Hayatının son iki yılında, dünya kelamı adına pek bir ÅŸey konuÅŸmadı. Namazlarını hiç aksatmadı. Çok ağır hasta olduÄŸunda dahi yatakta ima yoluyla namazını kıldı. Duygularını genellikle besmele çekerek belirtti.

KonuÅŸmamasına raÄŸmen yanında Kuran okunurken dikkatle dinler, yanlışlara müdahile ederdi. HoÅŸlanmadığı bir olay olduÄŸunda ikazını yüksek sesle besmele çekerek belli ederdi.

O günlerde, Güllü halamın verdiÄŸi harçlıklarla satın aldığım ilkel fotoÄŸraf makinesiyle çektiÄŸim dedemin son fotoÄŸrafıdır bu.

Ölümünden birkaç gün önce babam, dedemin son günlerini yaÅŸadığını anlamış, çeÅŸitli ÅŸehirlerde bulunan tüm akrabalarına, çocuklarına, torunlarına gelmeleri için haber verdi.

Bütün çocukları ve torunları 20 Mart 1976 Cumartesi günü, Trabzon Ortahisar mahallesi ZaÄŸnos caddesi No:23’teki evimizde saat 23.00’da toplanarak, dedemi son kez ziyaret edip, yorgun olanlar istirahate çekildiler.

21 Mart saat 00.30’da babam herkesi uyandırıp, abdest aldırarak dedemin yanına topladı. 00.45’te babam bana Yasin Suresi’ni yüksek sesle okumamı emretti. Ben yüksek sesle Yasin Suresini okurken, baÅŸ ucunun saÄŸ yanında bulunan babam aÄŸlıyordu. Sol tarafındaki annem, dedemin azına pamukla zemzem veriyordu. Saat 02.00’da odada bulunan herkese bildiÄŸi sureleri okuması söylendi. Saat 02.10’da dedem, gözlerini açtı, babama üzgün bir ÅŸekilde baktı, gözünden bir yaÅŸ geldi “Halit’e doyamadım.” dedi. Ardından kelime-i ÅŸahadet getirmeye baÅŸladı. 02.20’de son nefesini vererek Hakk’a yürüdü.

Naaşı, vasiyeti üzerine Kaynarca Köyü’nde doÄŸduÄŸu eve götürüldü. Konuyla ilgili vasiyeti tümüyle yerine getirildi. 22 Mart 1976 Pazartesi günü öÄŸle namazı sonrasında yurdun dört bir yanından gelen binlerce öÄŸrencisi, sevenleri ve dostlarının katılımıyla devrin Trabzon Müftüsü Fazlı Can Hoca’nın imametinde cenaze namazı kılındı ve köyün balkonu konumundaki ebedi istirahatgahına torunları tarafından defin olundu. Defin sırası ve sonrasındaki Kuran kıraati ve dualar tarafımdan yapıldı.

Vasiyeti gereÄŸi mezarı türbe ÅŸeklinde yapılmadı, mütevazi bir kabir olarak düzenlendi.

DEDEMÄ°N NESLÄ°NE VASÄ°YETÄ°

ÖldüÄŸümde, mümkün olduÄŸunca cesedimin yanına hanımları yaklaÅŸtırmayın.

Zahmet olmazsa, bir gece doÄŸduÄŸum evde cesedimi bekletin.

Beni doğduğum evde, oğlum İzzet, torunum İsmail Hakkı yıkasın.

Ä°steyen herkes hatim okusun. Kim Kuran okumak istiyorsa okusun. “Hoca beÄŸenmiyorlar.” dedirtmeyin. Kimseyi incitmeyin.

ÖldüÄŸüm andan, define kadar her kim hizmet yaparsa, hakkını fazlasıyla ödeyin. Yıkanacağım suyu torunlarım taşısın.

Gece dışarıda uzun süre kalmayınız.

YeÄŸenim Kazım’ın oÄŸlu Bedri denizde boÄŸulmuÅŸtu. Bu üzüntüyü ömrümce unutamadım. Mecbur kalmadıkça denize girmezseniz, memnun olurum.

Uzun yaÅŸayacağınızı düÅŸünerek hareket ediniz.

Her ÅŸeyinizi teslim edecek ÅŸekilde hiç kimseye sonsuz güvenerek arkadaÅŸlık etmeyiniz.

Sırrınızın esiri olmayın. Sır kabul edilen şeyleri paylaşmayınız.

Mümkün olduÄŸunca siyasete bulaÅŸmayınız.

Åžöhret afettir, kaçınınız.

Tatlı dili olanların dostları her gün biraz daha artar.

Herkese iyi davranın. AcizliÄŸi, yanılgıyı baÅŸkalarının hakkı olarak kabul edin. HoÅŸ görmeyi kendinize görev edinin.

Dünyaya ne kadar az meylederseniz, o kadar hür yaÅŸarsınız.

EÄŸer ilim ümit etmek ile olsaydı, dünyadaki bütün insanlar alim olurdu. Çalışmadan, terlemeden bir ÅŸey elde edilemez.

Ä°lim yolunda çalışmayı bırakmayınız.

Gücünüzün yettiÄŸince çalışırsanız, Allah size hissettirmeden yardım eder.

Unutamayacağınız iyiliÄŸi yapmayınız. Yalan konuÅŸmak zorunda kalacağınız iÅŸlerden uzak durunuz ve asla, hiçbir ÅŸartta yalan konuÅŸmayınız.

Günah iÅŸlemekten vazgeçmek, tövbe ile uÄŸraÅŸmaktan daha kolaydır. Günah iÅŸlemekten uzak durunuz.

En son 1 ay önce kız kardeÅŸim Kafiye Åžükran ile dedem ve babamın kabirlerini ziyaret ettik.

Allah, dedem sarıklı mücahit Hacı Hafız Ä°smail Efendi’ye ve bölge müftüsü babam Halit Efendiye rahmet etsin, mekanları cennet, derecelerini âlî eylesin. Rabbim tüm okuyucularımızın geçmiÅŸlerine merhametiyle muamele eylesin. Sevgili Peygamber Efendimizin Liva-ul Hamd ile müsemma olan sancağının altında Havz-ı Kevser'de bütün mümin kardeÅŸlerimizle buluÅŸmamızı nasip eylesin.

Amin.

Twitter: @dromeraydin