Haber 365
Haberlere Hızlı Erişin Son Dakika Haberleri ve Gelişmeleri Anında, Herkesten Önce Öğrenmek İçin;
Takip Et
Beş Karışlık Bücür Büyücü
Ahmet Tezcan
Beş Karışlık Bücür Büyücü
28.05.2020 Perşembe 14:58

“Bugün ne yazayım Kerem Bey?” dedim. “Hadi bu sefer sen bir konu söyle, ben yazayım.”

Kerem Bey komşumuzun yeğeni. Henüz 3,5 yaşında. Henüz parmaklarına sığdıramıyor yaşını. Henüz 5 karışlık boyu var, üç tekerli bisikletinin pedalına bile zor yetişiyor ayakları. Sabahları güneşi karşılamaya çıktığım bahçedeki ilk sohbetimin bıcır bıcır arkadaşı.

“Ehmed bey, Ehmed bey, ben burdayım!”

Adımı A’yı inceltip h’yi vurgulayarak Doğu ağzıyla söylüyordu geçen yaz. Bu yıl İstanbul ağzına geçmiş.

Fakat sabah sohbetlerimizde söylediklerini anlayabilmem için biraz gayret etmem gerekiyor hâlâ. Her gün yeni bir şeyler öğreniyorum telaffuzuna dair. En son l’lerin yerine r koyunca daha bir anlaşılır oldu.

Yeni öğrenip olur olmaz her cümlenin sonuna eklediği “varra bak”tan çözdüm meseleyi, varra’daki r’lerin yerine l koydum, jeton düştü.

“Aaa! Bu çiçek nasır da açmış Ahmet Bey, varra bak!”

“Aaa! Gürrerin yappakrarı düşmüş yere Ahmet Bey, varra bak!”

“Aaa! Kuşrarın tüyreri farkrı.. kedirerin tüyreri başka, kuşrarın tüyreri başka, varra bak!”

Çiçekler, güller, yapraklar, kediler, kuşlar, tüyler hepsi ve her şey hayret nidasıyla yer buluyor Kerem Bey’in gözünde ve bahçede hayret edilecek o kadar çok şey var ki!

Büyümek denilen şey, hayretin ölümü müdür acaba?

Hayretsizlik midir biz büyüdükçe Dünya’yı kirleten?
Bütün mucizeleri ve saçmalıkları görüp de bir kez bile hayret etmeden, hiç bir sözün sonuna “valla bak” koymadan duyarsız ve umarsız yaşamak kaderi midir alnımıza sürdüğümüz leke!

Buradan mı yürüsem?

Seçimdeki 800 binlik farka rağmen bugüne kadar en büyük başarısı ürkütücü bir hayal kırıklığı yaratmak olan bir belediye başkanının her akşam 60-70 iftara katılıp her gün 7-8 film seyredebilmesine hayret etmek dururken, sosyal ve asosyal medyalarda koro halinde “Her şeyinle her halinle güzelsin / Hata bulmak kusur bulmak suç sende” diye şarkılar söyleyen ve her nasılsa bir türlü yandaş ve trol olmayan koca koca adamların, kadınların saçmalığını mı yazsam?

Sorsam mı Kerem Bey’e, belki o hayret eder ümidiyle.

“Aaaa! Şöhretini yapmadığı haberlere borçlu gazeteci abiler, televizyonlarda eski Topkapı Otobüs Garajı değnekçisi gibi savunup saldırdıkları Fazilet Durağı meselesinin yalan olduğu itiraf edilince nasıl da sustular Kerem Bey, valla bak!”
... desem mi?

Hayret eder mi Kerem Bey?

Etmez bence. Börtü böceğin her haline hayret edip de büyüklerin dünyasına dair bir şeyler anlatıldığında boş boş bakan Kerem Bey, kendisine anlamsız gelen her söze karşı yaptığı gibi yine lafı değiştirip “Aaa saryangoz yappak yiyo Ahmet Bey, varra bak!” der yürür gider.

O gider, ben kalırım, salyangozun yediği yaprak kadar anlamı olmayan hayretsiz dünyamda.

Fakat peşini bırakmaya niyetim yok, ısrarcıyım bu sabah!

“Hadi Kerem Bey, söyle ne yazayım?”

Fasulye fidesinin yaprağını yiyip zeytin ağacına tırmanan salyangozdan çevirdiği gözlerini gözlerime dikti Kerem Bey ve ilk defa her bir şeyi yerli yerinde kullanarak dosdoğru ve dümdük konuştu:

“Ağaçları yaz!” dedi. “Ağaçlarla ilgili yazabilirsin!”

Donakaldım! Tamı tamına böyle dedi! Sona “varra bak” bile koymadan!

Çırılçıplak hissettim kendimi. Kıvırcık kumral saçlarıyla uyumlu boncuk gözleriyle ruhumun röntgenini çekmiş gibiydi.

Kendimden bile gizlediğim bütün hastalıkların, fasulye fidesinin yenmiş yaprağına çevirdiği ruhuma bakıp reçete sunan cüce bir doktor gibiydi! En küçük bir hayret kırıntısı yoktu bakışlarında.

Bu defa o büyümüş, ben küçülmüştüm! Çığlık atacaktım az daha! Bağıra bağıra kaçacaktım oradan! Hayretimden korkmuştum!

“Ağaçları yaz! Ağaçlarla ilgili yazabilirsin!”

Ses onundu ama söyleyen o değildi yemin ederim. “Varra bak” bile dememişti sonunda. Hiç bir l’yi r sesiyle telaffuz etmemişti.

Yerli yerindeydi her şey. 3,5 yıllık ömrü, beş karışlık boyu dışında hepsi tastamamdı.
Nasiyemden yakalanmış, sürünürken buldum kendimi Kerem Bey’in gözlerinde. Sanki zihnimden geçeni okumuştu beş karışlık büyücü bücür!

“Bırak bu saçma sapan işleri!” diyordu sanki. “O belediye başkanı gibisini ilk defa mı gördün Ahmet Bey?

Bunca yıl o kadar benzerine şahit olup da yüzlerce, belki binlerce defa yazdığın halde, hâlâ aynı şeyleri mi yazmayı düşünüyorsun?

Her ay kira bedeli olarak dünyanın parasını verdiğin bahçede kör dolaşmayı ne zaman bırakacaksın?

Hiç mi duymuyor kulakların kuşları? Senin Corona’dan ödün patlıyor ama onlar ne kadar mutlular bak!

Fasulye yaprağıyla karnını doyurup zeytin oyuğunda gölgelenmeye giden sümüklü böcek kadar da mı aklın yok senin?

Kırmızı beyaz açan Türk Gülü’nün gölgesinde düşünüp yazacak başka şey mi bulamadın? Sana ne ondan bundan, sen kendine baksana! Ağaçları yaz! Ağaçlarla ilgili yazabilirsin!”

Beni bana hatırlatıyordu velet!

“Yazabilirsin” derken “yazmıştın” demek istiyordu. TRT’de yayınlanan Yedi Güzel Adam dizisinin 8’nci bölümündeki Yalnız Ardıç sahnesini hatırlatıyordu.

O sahnede Nuri Pakdil karakterini canlandıran Kemal Uçar, gerçek bir devrimci arayan Cevat karakterini oynayan Bora Cengiz’e, gölgesinde namaz kıldığı görkemli ardıç ağacını göstererek şöyle diyordu:

“Gerçek bir devrimci mi arıyorsun, işte burada, yalnız ardıç. Yüzyıldır burada tek başına durur, zamana ve olaylara şahitlik eder ama kimseyi savunmaz, kimseyi suçlamaz, kimseyi yargılamaz, sadece seyreder ve gölgesini kimseden esirgemez!

İşte gerçek devrimci budur!”

Ben yazmıştım o sahneyi. Dizinin 6.bölümü çekilirken henüz ortada olmayan 8. Bölüm için Yalnız Ardıç’la ilgili bir sahne yazmam istenmiş, oturup yazmıştım. Dizinin en sevilen sahnelerinden biriydi. Youtube’da binlerce kez izlenmişti o sahne.
Ama ben unutmuştum...

İşte onu hatırlatıyordu bana Kerem Bey.

“Madem gazetecisin, sen de o yalnız ardıç gibi olmalısın!” diyordu. “Sadece şahit olmalısın, sadece seyretmelisin. Gazeteci isen gazeteci ol; avukatlık yapma, savcılık etme, yargıçlık taslama! Bırak başkalarıyla uğraşmayı, sen kendine bak ve onlar gibi yapma!”

Unutmuşum evet, 3,5 yaşında 5 karışlık bir bücür büyücü çarptı da hatırladım.

Büyümek, unutmak demekti galiba!

Üzgünüm Leylâ!